Dolar (USD)
35.28
Euro (EUR)
36.68
Gram Altın
2980.15
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Piyasa eril çalışıyor

Yine mart ayının sekizinci gününe ulaşmak üzereyiz. Her sene olduğu gibi bu sene de çok farklı programlarla “kadın”lar üzerine konuşulacak ve dönemin egemen paradigması üzerine güzellemeler yapılacaktır. Fakat tüm bunlarda sorunların temellerine bir türlü inilememektedir. İnşaallah bu sefer farklı olur.

Bugün “kadın”lık ve “erkek”lik üzerine konuşmak, aynı zamanda feminizm, beden, toplumsal cinsiyet, ataerkillik vb. bir çok temaya da referanslarda bulunmak demektir. Zira problemler çok boyutludur. Fakat ben burada sadece “ataerkillik” söylemi üzerinden bazı analizlerde bulunmaya çalışacağım.

Öncelikle şu tezimi sunarak başlayayım; feminizm tartışmalarında “ataerkillik” kavramı önemli bir yer kaplar ve nihayetinde analizlere dahil edilir. Pre-modern dönemde tümüyle bir ataerkil yaşam biçimi olduğu, modern dönemde bunun nispeten değiştiği ve özellikle post-modern dönemde merkezsizlik kavramıyla birlikte ataerkilliği sonlandıracak bir döneme ulaştığımız düşünülmekte ve iddia edilmektedir. Halbuki içinde bulunduğumuz durumda, her şeye piyasa (=kapitalizm) hakimdir ve piyasa eril çalışmaktadır. Şimdi bunları açımlamaya çalışalım.

Feministler hatta daha geniş düzeyde kadın hakları söylemleri, tarihin ve tüm yazınların bir şekilde geçmişte ataerkil içeriklerle oluştuğu iddiasındadırlar. Tam da bu sebeple, tüm tarihin yapısökümcü bir söylemle ataerkilliği faş etmek üzere yeniden okunması üzerinde durmaktadırlar. Zira onlara göre tarihi yapan erkeklerdir. Hatta dini alanda bu söylem, geçmişte ictihad alanının erkekler elinde olması hasebiyle tüm dini birikimlerin ataerkilliği içinde barındırdığını; dolayısıyla güvenilmez olduğunu deklare etmektedirler.

Bir kere Ortaçağ’da ister Batı isterse doğuda olsun, kadın ve erkeğin konumlandırılışı ve varlık dünyası içindeki yeri pek değişmez. Doğrusu İngiltere’de York Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları Merkezi’nde yaptığım doktora sonrası çalışmada Türkiye ve İngiltere örneklerini bu bağlamda karşılaştırmış ve bu sonuca ulaşmıştım.

Modern döneme gelindiğinde ataerkillik diye belirtilen söylemin değişmediğini yine görmekteyiz. Batı’da yeniden inşa edilen modern dünya da yine eril karakterler taşımakta idi. Bu, modern dönemde birçok kadın ve erkek yazarların fark ettiği bir şeydi. İşlerin postmodern duruma gelince değiştiği/değişeceği varsayıldı. Çünkü postmodernlik hakikati parçalarken, hiyerarşiyi sona erdirdiğini, yanyanalıklar getirdiğini; böylece tüm totaliterliklerin sona ereceğini iddia etmekteydi.

Bunun kadın ve erkek konusuna yansıması şu iddiaları barındırmıştır. Kadınla erkek arasında tüm hiyerarşik ilişkiler sona erecek, birisinin başat bir kategori olduğu anlayışı bitecek; böylece ataerkillik tarihin sayfalarına gömülecekti. Bugünlerde tüm dünya ölçeğinde tartışılan önemli konu bu bağlamda cinsiyetsizlik meselesidir. Cinsiyetsizlik, giderek cinsiyet niteliklerinin de flulaşmasını ve hatta giderek reddini getiren bir unsur olarak gündeme gelecektir. Zira böyle bir şey yaratılmaya çalışılıyor.

Fakat Fredrich Jameson’ın da isabetli olarak belirttiği üzere postmodernlik kapitalizmden; dolayısıyla piyasa ve tüketimden bağımsız olarak okunamaz. Her şey bugün piyasa içindir ve bir şekilde tüketim döngüsünün sağlanabilmesi için her şey yapılmalıdır. Piyasa ise mantığı gereği içinde hırs, rekabet, kavga, kıyasıya şiddet (bunu sadece maddi şiddet olarak anlamayalım) ile işlemektedir. Bu hengamenin içine genel olarak insan, özel olarak kadın korunaksız biçimde dahil edilmektedir.

Piyasanın tam da bu mantıkla eril işleyişi, filmler, reklamlar, diziler üzerinden faş olmaktadır aslında. Bu gidişattan kimse karlı çıkmayacak; herkes zarar görecek ama inanın kadınlar daha çok zarar görecek.