Piktes öğretmenlerinin kadro mücadelesi
Hangi alanda olursa olsun mücadeleyi severim. Ülkemizde de mücadele edilecek çok alan var. Demokrasinin vazgeçilmezleri hak aramak ve bunu çeşitli platformlara taşımaktır. Kişinin kendisini ifade etmesi, fikrini baskı altında olmadan özgürce söylemesi büyük bir nimettir. Bugün, hakkını arayan genç ve çalışkan Piktesli öğretmenlerden bahsetmek istiyorum.
PIKTES Projesi kapsamında görevlendirilen ve sayıları 4000 civarında olan öğretmenlerin çalışma şartları, endişeleri, maaşları, beklentileri, kendilerinden beklenilenler ve gelecekleri hakkında konuşmak zaruri oldu. Gerçi daha önce de bu konuya değinmiştim. (Öğretmenleri Ayırmayalım! Milat gazetesi, 07.12.2019) Piktesli öğretmenleri gündeme getirdiğimde bugünkü kadar bilinmiyor ve haklarından söz edilmiyordu. Gelinen nokta itibariyle, şimdi görüyorum ki sendikacısından siyasetçisine herkes bu konuya eğiliyor, talepleri dillendiriyor, Meclise taşıyor. Demokratik bir ülkede olması gereken de budur! Ne var ki yetkili ağızlardan rahatlatıcı bir ses duyamadık. Oysa bir problem varsa, bunu önce otorite sahipleri dile getirmeli. Sanırım bizde “bekle gör” gibi bir strateji oluştu. Bir yerde problem varsa, onu ilk dillendiren sen olma! Bak, eğer işler yoluna giriyorsa hemen olaya katıl ve görüntü ver. Uzun süredir gerek Piktesli gerekse diğer öğretmenlerin problemlerini konuşmak için bir yerlerden işaret bekliyoruz. Hayır! Bu, hakkaniyetli ve samimi bir yaklaşım değildir. Öncelikle mücadelemizde samimi olacağız. Sendikacı veya siyasetçi kim olursa olsun, yanlışı, haksızlığı görür görmez müdahale ve mücadele etmelidir. Bir eksikliğin giderilmesi, yanlışın düzeltilmesi için illa da bir “kaza” beklemeye gerek yok. Uzun süre üst geçit istediğiniz bir yol vardır ama orada bir kaza olmadıkça, bir can vermedikçe oraya üst geçit yapılmaz! Ancak biz genellikle susmayı tercih ediyoruz, yangın söndürülmeye yakın da gelip poz veriyoruz.
“PIKTES Projesi'nin temel amacı, Geçici Koruma Altındaki çocukların, Türkiye'deki eğitime erişimlerine ve sosyal uyumlarına katkı sağlamaktır. Bu kapsamda, Milli Eğitim Bakanlığının Geçici Koruma Altındaki çocukların Türk eğitim sistemine katılımı ve uyumuna yönelik çabalarını desteklemek de Proje'nin özel amaçları arasında yer almaktadır.” Böyle büyük bir hizmetin temsilcisi öğretmenlerin iş akitlerinin süresi maalesef belli bir dönemi kapsıyor. Proje bittiğinde bu öğretmenlere “güle güle” mi diyeceğiz? Proje bitse bile Suriyeli çocuklar konusunda bu kadar tecrübe edinen kadrolardan yararlanmamak olur mu? Sahaya hâkim, işini bilen, tecrübeli Piktesli öğretmenleri değerlendirmek gerekir. Üstelik bu kadroların yetişmesi de bir maliyettir. Şimdi, şunu diyebilirsiniz: “Bu öğretmenler, şartları bile bile girdi bu işe.” Evet, bile bile girdiler. Allah aşkına, bu ülkede üniversite okuyup da önüne bir iş imkânı çıkınca kim şartlara doğru düzgün bakıyor? Ne yazık ki öncelik şartlar değil, açlık olmuştur, ekmek olmuştur! Lütfen, ithamdan kaçınalım, anlayış gösterelim. Devletimize düşen de bu anlayış içinde Pikteslilere kadro vermek olacaktır, olmalıdır da. Bakınız, bu ülkede özel sektörde çalışıp, belli bir yıl (sanırım 6 yıl idi) sigortası yatan öğretmenlere kadro verildi. Piktesliler de en az onlar kadar kadroyu hak etmiyor mu? Bu öğretmenlerin de ailesi var, gelecek planları var, morale ihtiyacı var.
MEB’de kadrolu, sözleşmeli ve Piktesli tabir edilen öğretmenler var. Okullarda, öğrenciler bile “kadrolu musunuz?” sorusunu sorabiliyor. Gerçekten de bu ayrımı ve ayıbı kaldırmak gerekir. Aynı işi yapanların farklı adlandırılması doğru değildir. Bunun sosyolojik, pedagojik ve psikolojik yıkımlarını en iyi bilen kişi Sayın Bakan Ziya Selçuk Hoca’dır. Bu noktada da söyleyecekleri olduğunu ve bu problemi çözeceğini biliyoruz. Ben de doğrusu Piktesli öğretmenleri ilk kez Ziya Hoca’dan duymuştum. 24 Kasım’da illerden gelen temsilci öğretmenlerle Başkent Öğretmenevinde akşam yemeğinde buluşmuş ve yemek sonrasında öğretmenlere samimi bir konuşma yapmıştı. Bu konuşmada her alandaki sıkıntıları bildiklerinden bahisle Piktesli öğretmenlere de değinmişti.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de zor günler var. Milletçe aşacağız bunları. Milletimizin çocuklarını ve ümmetin mazlumlarını emanet ettiğimiz öğretmenlerimiz baş tâcımızdır. Hangi adla anılırsa anılsın, öğretmen birdir, sınıflamak yanlıştır. Piktesli öğretmenlerimiz, 18 Mart’ta atanan ama göreve başlayamayanlar, sözleşmeliler, kadrolular hepsi MEB ailesinin üyesidir, sorun da aile içinde çözülecektir. Ziya Hoca’ya güveniyoruz, yakın zamanda, belki de bayramlık müjdeyi verecektir. Son söz, salgın sürecinde en çok öğretmenlerin çalışma şekli gündeme geldi. Eve iş götüren tek meslek mensubu öğretmenlerdir, kafasında öğrencisinin derdini taşıyan öğretmenlere selam olsun.