Peyami Safa’nın Ramazan Geceleri
Peyami Safa’nın bütün eserlerini yayımlayan Ötüken Neşriyat, yazarımızın makalelerinden meydana gelen Ramazan Geceleri’ni de kültür hayatımıza kazandırdı.
Edirnekapı Şehitliği’ni gezerken ilk ziyaret ettiğim kabirler, yan yana yatan Mehmed Âkif Ersoy, Süleyman Nazif ve Babanzâde Ahmed Naim’dir. Buradaki görevimi bitirir bitirmez Cumhuriyet devrinin büyük romancısı Peyami Safa’nın merkadine yönelirim. Yalnızız’ın yazarı, aile mezarlığında eşi Nebahat Hanım ve oğlu Merve ile birlikte ebedî sabahı beklemektedir. Hepsinin ruhlarına dua eder, Fatihalar okurum. Cumhuriyet devri Türk edebiyatının büyük romancısı Peyami, edebî romanları, Server Bedi imzasıyla kaleme aldığı polisiye romanları ve diğer kitaplarıyla birlikte 100’den fazla esere imza atmış, gazete ve dergilerde yaklaşık 20 bin makale yazmıştı. Hayatını kalemiyle kazanan nadir bir muharrir. Onu ‘en büyük romancımız’ kabul eden merhum Mehmed Niyazi ve diğer dostlarla birlikte, 2011’de kabri başında yâd etmiştik.
Türkiye’nin farklı fotoğrafları
Peyami Safa’nın eserlerini yıllardan beri yayımlayan Ötüken Neşriyat, yazarın Server Bedi imzalı külliyatı ile gazetelerde kalmış yazılarını kitaplaştırmaya devam ediyor. Yazarın 1930 ila 1960 yılları arasında hem Server Bedi hem de Peyami Safa adıyla Cumhuriyet, Tan, Milliyet, Tercüman gazetelerinde kaleme aldığı ve daha ziyade Ramazan kültürüne ait yazıları, Ramazan Geceleri adıyla okura ulaştırıldı. Abdullah Ezik, Esin Hamamcı, Meryem Çakır, Yağmur Yıldırımay Bayrakçı’nın hazırladığı kitapta romancının ‘Ramazan’ ve ‘bayram’la ilgili yazıları bir araya getirildi. Eserde, ‘Ramazan Eğlenceleri’ olarak bilinen Direklerarası’ndaki gösterilerden camilerde ihya edilen Ramazan gecelerine kadar toplumun bu ayı nasıl yaşadığı veya idrak ettiği anlatılıyor. Meselâ ilk yazı “Naşit’e Gideceğiz” diye başlıyor. Meşhur Komik-i Şehir Naşit Özcan’dan bahsediliyor. Yazar, ‘münevver dostları’ndan Mesut Cemil ve Bâbıâli’den bir ‘muharrir ordusu’yla Naşit’i seyretmeye gider. Karagöz’ü sevdiğini ama orta oyunundan hazzetmediğini ifade eden Safa, bu oyun gecelerine eleştirel bakış getirir. “Küçük İsmail Efendi, büyük bir sanatkâr” diyen yazar, ortaoyununda beğendiği ve hoşlanmadığı hususları açıklar. Çocukluğundan beri Darülbedayi temsillerini, Komik-i Şehir, Apti, Hasan, Şevki Efendi, Orta Oyunu, Karagöz gibi gelenekli oyunları, söylenen tekerlemeleri ve anlatılan nükteleri çok beğenmiş, hatta bir hayli gülmüştür.
Yazılar, dinî metinler değildir.
Romancı, “Mescit” başlıklı yazısına “Bir vaaz dinlemek istedim ve İstanbul tarafındaki mescitlerden birine gittim.” diyerek başlıyor. Şüphesiz bu ve diğer takip eden yazılar, dinî metinler değildir. Yazar, camilere devam eden cemaatin yapısını tasvir ederken imam ve hatiplerin de portrelerini çiziyor. Âdeta Türkiye’nin Ramazan fotoğrafını çekiyor. Mesela, Şehzadebaşı’ndaki Ferah Tiyatrosu’nu anlatırken çevreyi de ihmal etmez. Cadde boyunca uzanan şekerlemecileri, tatlıcıları, kahvecileri anlattıktan sonra oradan meşhur Vefa Bozacısı’na uzanır. Ardından klasik musikimizin büyük icracısı Münir Nurettin Selçuk’un konserinden bahseder.
Ramazan’ın öteki yüzü
Safa, bir yazar olarak toplumun resmini çekerken kozmopolit çevrelerin Ramazan’a yüklediği anlamın ötesinde asıl ‘Ramazan Geceleri’nden söz eder. Bu mübarek ayı, manevi havası ve dinî heyecanı içinde yaşayan Müslüman halkımızı ve içinde bulunduğu mistik atmosferi ihmal etmez. “Ramazan Geceleri”nde şöyle der: “Ramazan’a mahsus geceler ve Ramazan’a mahsus bir hayat var, buna emin olunuz. Görmek ve anlamak isterseniz, her geceki hayatını itiyadın hızıyla devam ettiren Beyoğlu’nda değil, İstanbul tarafında biraz dolaşınız: Beyazıt Sergisi yerinde duruyor, mabetler hıncahınç doludur. Alelade gecelerde bir fotoğraf kutusunun içi kadar karanlık ve sessiz caddeler, Ramazan’da, gündüzden daha kalabalık ve şu kapalı havalarda gündüzden daha aydınlıktır.”
Gençler inanıyor
Bayramların da hatırlandığı kitapta Peyami Safa, çocukluğunda yaşadığı Ramazan Bayramı’nı anar, bu özel günlerin toplumu birleştirici yönüne dikkat çekerek, “Bize aynı dinden aynı milletten olduğumuzu her günkünden daha fazla hissettiren bayramlar, aramızdaki beraberlik şuurunu kuvvetlendirdiği için en güzel cemiyet hadiseleridir.” der. Romancımız, 19. Asır’da “Allahsızlık modası” olduğunu ancak 20. Yüzyıl’ın farklı yaşandığını, aydınların genelde inançsız kaldığını belirtir.
“Gençlerden çoğunun inandığını ben de görüyorum.” diyen Fatih Harbiye yazarının şu tespiti mühimdir: “Bu yamalak münevverin Allahsızlığı bir bilgisizlik dramıdır.” Düşünürümüz, “Bayram ve Laiklik” yazısında da ‘laiklik’i ‘dinsizlik’ şeklinde anlayanlara güzel bir ders veriyor.
“Ramazan, yılda bir ayın değil, her ayın itidal ve feragat içinde yaşanmasına hazırlar. Hakiki bir zahidin her ayı Ramazan’dır. Bedenî perhizin şekli değişir, fakat ruhî perhiz aynı kalır.” diyen yazar, inanmış insanı kötülüklerden alıkoyan Ramazan’daki ahlakî duruşun ve itikadî tavrın sene boyunca yaşanması gerektiğini ifade eder ve bunu şöyle açıklar: “Ramazan insanlığımızı tamamlayan riyazat ve feragatler ayıdır. Ancak bu şartla gufrana, Allah’ın affına, müsamahasına, rahmetine ve merhametine lâyık olabiliriz. Mide perhizi kâfi değildir.” Peyami Safa’nın roman ve hikâyeleri çok kıymetlidir ama unutmayalım, fikir cephesini aksettiren bütün yazıları da günümüze ışık tutuyor.