Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Kasım 2022

Perdeler

Bâyezid-i Bistâmî’nin buyurduğu söylenir;

“Kalbinin kapısına bir bekçi koy. Ne zaman ki bir şeye çok sevinir ve bir şeyi çok seversen o bekçi harekete geçsin.”

Kıtalar, asırlar dolanarak heybeme giren, ruhuma tesir eden bu hikmeti sevdim. Kapısı olan kalplerin de bir muhafıza ihtiyaç duyduğunu düşündürtmesi bir yana mesafenin, aykırı bir sevmenin önünde durduğunu fısıldadı bana. Üstelik perdeleri getirdi aklıma...

İnsanın kalbiyle arasına giren perde saf değiştirerek dünyaya karşı bir tavır geliştirdiğinde anlam kazanıyor. Kalkanı oluyor cismin, korunması gereken ne varsa muhafızı oluyor. Üstelik perdesi ile güzelleşir hâle getirilen fert yaralarından, varlığına şarkı olan sızılarından da koruyor muhatabını. Teşhir edilen dünyanın saklamaya/örtmeye ihtiyaç hisseden gezginleri perdeler arıyor en güzelinden; sarı, siyah, yeşil, mavi, rengini kadim tarihinin demir zırhından alan bir efsunlu gümüşi…

Fert uzun mazi koridorlarının başlangıcında mahremiyetin temiz elçilerine ihtiyaç duyunca duvarlar örmüş, haneler inşa etmiş. Kendisini ve kendisine emanet edilirken adına “aile” denilen kutsal yapıyı, o duvarlar ardına gizlemiş. Devletleri, milletleri husule getirmek için adına sınır dediğimiz kalın ve gerekli perdeler yükseltmiş sonra. Böylece vatan kavramıyla ruh bulan ve hududunu öğrenen toprak kuvvetlenmiş. Sınırları içinde oluşan kültürlerin rengiyle beslenmiş; medeniyet aktarımını nesillere en sağlıklı biçimde taşımak isteyen toplumuyla sınır güvenliğinin korunması adına sözleşmiş. İnsan gibi toprak da muhafaza için perdelerin ehemmiyetini içselleştirmiş. Perdeler manasını suretler arasında tamamlamış. Sırrın derinliğine vurgu yapan bir sembol olmuş. Edebiyatın çağrışım dünyasına, katman alanına girmiş, adına imge dedirtmiş. Manaya zenginlik katan ve onu, insan algısının çeşitliliğine hizmet eder hâle getiren bir kisveye bürünmüş perdesi olduğunda kelâm.

İsmine ister mahremiyet diyelim, ister efsun, ister sır… Kişinin ince de olsa bir perdesi olmalı yakındakileriyle bile arasında. O takdirde ilişkiler yürütülebilir olur; o takdirde bir diğerinin gel-gitleri, değişken ruh hâlleri, egosu, iç dünyasının hasarları, yorucu sözleri yormaz, tüketmez karşısındakini… Ancak orada kişinin payına düşen vakar gerçek karşılığını bulur. Araya giren perde bekayı tesis eder. Mehmet Kaplan benim evrenime denemeciliğiyle girdi, ölçü ve muvazenesiyle kaldı orada. Çalışırken katılmadığım noktalar olsa da o dev itidale saygı duydum. Bir edebiyatçının söylenenden çok söyleyiş biçimi ile alakadar olduğunu en çok o vadide anladım. Ne kadar süssüz yazarsa yazsın hep bir frene basma ihtiyacı, kendisi ile aynı düşünmeyenleri incitmekten sakınan bir ruh hâli buldum orada. Bunun da bir manada ruhun perdesi olacağına kanaat getirdim. Uzun seneler evvel tanıdığım ve ruhumdaki mevcudiyetini her daim muhafaza ettiğini hissettiğim bir kültür ve sanat müdavimi bana uzakların güzelliğinden bahsetmişti. O uzaklığın bağrında derin bir yakınlık taşıdığını ve sessiz, sözsüz güzelliğini yükseltmek adına nasıl güzel bir perde kuşandığını ancak fark edebildim.

İnsan hayatının her safhasında olmalı perdeler. Saygıyı yitirmemek, orada bir ders ve tecrübe arayışına girmek kaydıyla geçtiği durakları, hatıraları ile bile bir sınır tesis etmeli insan. Aksi durumda ânı yaşayamaz, önüne bakamaz olur. Belki de Stefan Zweig “anılara inanmam ben. Yaşanmış, bizi terk edip gittiği o ânın içinde yaşanmış ve bitmiştir (Mürebbiye, s. 20)” derken bu gerçeğe temas eder. Sonra belki Vişne Bahçesi’nde Antov Çehov “….çok açık bir şey ki, bugünü yaşamak için önce geçmişin kefaretini ödememiz, onun hesabını görmemiz gerekir. Bu kefaret de ancak acı çekerek, olağanüstü, sürekli bir emekle” ödenir derken hesabı ödenen bir mazinin önümüzü aydınlatacak bir tecrübeye dönüşmesi gerektiğine dikkat çeker.

Perdeleri olmalı insanın; kelimenin yetişemediği yerde sükût nakışları taşımalı…

Selam ile.