Pazarlık sürüyor\u2026
ABD 2003 yılında Irak'ı işgal ettikten sonra bir türlü ülkede istikrarı sağlayacak sistemi kuramıyordu.
Bir Sünni mahallesinde bir Şii mahallesinde bombalar patlıyordu. Bir Kürtlerin mescidinde, bir Türkmenlerin camisinde, Arapların çarşısında bomba patlatıyorlardı.
Savaşta hayatını kaybeden 1 milyon Iraklıya karşın on bine yakın ABD askeri ölmüştü.
Batı oryantalizmine göre bir Batılının hayatı binlerce Müslüman'dan değerli de olsa, ABD ve İngiliz bayraklarına sarılı cesetler ülkelerine gittikçe işgalciler kendi kamuoyları karşısında zorlanmaya başladı.
***
2004-2005 yılları arasında ABD ve İngiltere'nin söyledikleri ortalama aynı şeylerdi:
-Saddam'ın Baasçı ve Sünni olan 1 milyona yakın Devrim Muhafızları Ordusu, Suriye'ye kaçtı. Oradan gelip Irak'ı vurarak geri kaçıyorlar!
Yani Irak'taki Saddam'ın Baasçı askerleri, mezhep farkını umursamadan Suriyeli Baasçı kardeşleri ile "Arap milliyetçiliği" temelinde ideolojik dayanışma içindeydi.
Sürekli yukarıda özetlemeye çalıştığım sözleri tekrarlayan ABD öncülüğündeki ülkelerin, 2005-2006 yıllarındaki tek gündemleri Suriye'yi vurmaktı.
Hemen her gün bizim gazetelerde de, "ABD tüm hazırlığını tamamladı. 2005 Şubat'ında Şam ve Beşşar Esed'i kesin vuracak!" başlıklı haberler vardı.
"Sünni" Türkiye ise o sıralarda "Nusayrilerin" yönetimde olduğu komşusu Suriye ile iyi ilişkiler içindeydi ve sürekli Batı Kulübü'nü, "Suriye'ye bir operasyon yapmamaları" konusunda uyarıyordu.
***
Öyle ki medyada Esed'in, olası bir Batı müdahalesi karşısında tüm ülkenin sınırlarına Türkiye bayrakları çekeceği bile yazılıyordu. Buna göre Suriye Türkiye'ye iltihak edecek ve böylelikle bir NATO operasyonundan kurtulacaktı.
Böylesi gerçeküstü iddiaların bile konuşulduğu bir dönemde Türkiye Esed'i, serbest seçimlere ikna etmeye çalışıyordu. (Ki Esed, o dönemde bu dönüşümü kabul etse, hem babasının kanlı geçmişinden dolayı özür dilemiş olacak hem de demokratik seçimlerle başa gelmiş ve diktatör sıfatından kurtulmuş bir iktidar olacaktı.)
***
Ama Esed'i koltuğunda "rehin" tutan güçler, buna izin vermedi. Aksine ülkesini mezhep fitneli bir iç savaş zeminine çekip Suriye'yi kan gölüne çevirmesini söylediler. Çoluk çocuk, kadın erken 120 bin insanın hayatını kaybetmesi, Irak ve Afganistan tecrübesine sahip ABD ve İngilizleri müdahale konusunda şüpheye düşürecekti. Öyle de oldu.
Doğulu Emperyalist Rusya ile Batılı emperyalist İngiliz ve ABD bloku, Suriye'deki kan banyosunu 2004 yılından beri seyretmeye başladı.
***
Yakın dönemde, savaşın başından bu yana "nötr" kalan PYD' ile "El Kaide" arasında 'operasyon' organize ettiler. Kürtlerin, Türkmenlerin ve Arapların asıl hedefleri olan Baas rejimini bırakarak silahlarını birbirine yöneltmelerini sağladılar.
Ardından on binlerce Kürd'ü, ülkelerini terk edip Irak Kürdistanı'na iltica ettirdiler.
Esed'in sivillere karşı kimyasal silah kullandığı bir dönemde, Suriye muhalefeti paramparça olmuş ve birbiriyle uğraşıyor, Kürtler ise çoluk çocuk Irak yollarına dökülmüştü.
***
Suriye müdahalesi gündeme geldiğinden bu yana Rusya, Esed'e gaz veriyor.
Esed için kesinlikle bir savaşa giremeyeceğini söyleyen Rusya aynı anda Suriye kıyılarına savaş gemilerini göndermekten geri durmuyor.
İran ise olası bir müdahalede "taraf" olacağını yani savaşacağını açıklıyor.
İngilizler Kongre'den "müdahale izni" çıkmadığını,
BM, kimyasal silah bulgularının tahlilinin 3 haftayı bulacağını belirtiyor.
ABD ise Suriye'de rejim değişikliği ve kara harekatının olmayacağını, 72 saatlik sembolik bir müdahale olacağını ve bunun da süresinin belli olmadığını söylüyor.
Özetle, Esed sonrası için Rusya, İngiltere, AB ve ABD arasındaki pazarlık devam ediyor.
5-6 Eylül tarihlerinde Rusya'nın St. Petersburg şehrinde düzenlenecek "G20 Liderler Zirvesi"nin ardından pazarlık sonucunun ne olduğunu anlayabilirizu2026