Paylaşmak
Dinimizin kardeşlik ve huzur
adına koyduğu prensiplerden biri de paylaşmaktır. Maddi ve manevi boyutuyla
düşünebileceğimiz paylaşma hem dini hem de ahlakî görevlerimizdendir. Yoksul ve
ihtiyaç sahiplerinin maddi ihtiyaçları kadar manevi ihtiyaçlarını da gözetmek,
yeme içime kadar ilgi ve kardeşliği de önemsemek dini vecibelerimizden sayılır.
Çünkü paylaşmak insanları birbirine yakınlaştırır, karşılıklı sevgi ve saygıyı
artırır, muhabbeti inşa eder.
İslam tarihinde en güzel paylaşma
örneklerinin başında Medine’ye hicret eden Muhacirlere Medinelilerin Ensar
olmasıdır. Evlerini, işlerini, aşlarını Muhacirlerle paylaşan Ensar kardeşlik
örneğinin en güzelini ortaya koymuşlardı. Böylece de “Onlardan
(muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine
yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı
içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde
bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden,
hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr; 9) övgüsüyle Yüce Mevla’nın methine mazhar
olmuşlardır.
Allah’ın bize verdiği nimetlere
şükretmek kulluk borcumuz olduğu gibi bu borcu öderken de sosyal dayanışmayı
ihdas eder, toplumun refahına katkı sağlarız. Hem Allah’a karşı görevimizi
yerine getirir hem de bireysel olarak huzur ve mutluluğu yakalamış oluruz. “Ey
iman edenler! Hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı
kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda
harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara; 254) buyuran Yüce Mevla paylaşmayı
emretmiş, paylaşanları da “De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından
dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne
harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir. O rızık verenlerin en
hayırlısıdır.” (Sebe'; 39) buyurarak müjdelemiştir.
Maddi imkânlarımızı paylaştığımız
zaman Allah (c.c.) bereketiyle geri kalanı artırdığı gibi manevi kıymetlerimizi
de paylaştığımızda onlar da giderek artacak ve bizi bahtiyar edecektir. Mutluluğu
tatmanın tek çaresi, onu paylaşmaktır. Sen ne ile mutlu oluyorsan paylaştığında
artacak ve toplumu ihya edecektir. “Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla
ışığından bir şey kaybetmez” der Mevlana. Aksine ışık ve nur paylaşarak artar,
paylaşılan bir sevinç iki kat olur, paylaşılan acı da yarıya iner.
Paylaşmak bir ihtiyaçtır aslında.
İnsan elindeki maddi ve manevi imkânları ve kıymetleri paylaşmayı fıtraten
ister ama nefsi buna engel olur. Paylaşmak, hayatın temel kuralıdır aynı
zamanda. Çünkü zorlukları aşmak, acılara dayanabilmek onları paylaşmakla
mümkündür. Sevinçler ve güzellikler paylaştıkça çoğaldığı gibi acılar ve
hüzünler de paylaştıkça azalır. Paylaşmayan insan açgözlü ve cimridir. “İnsan
keder ve sevinç zamanlarında kalbinin tahammülden fazlasını diğer hassas bir
kalp ile taksim etmek ister.” Der Halit Ziya Uşaklıgil. Böylece de
paylaşılan sevinçler arttığı gibi paylaşılan kederler de azalır. Reşat Nuri
Güntekin bunu “Benim için sevmek bir başka insanın vücudundan, ruhundan bir
parça hükmüne girmek, onunla beraber gülüp ağlamak, ıstıraplarını paylaşmak
demekti.” diyerek anlatır.
Allah’ım! Bizlere senin yolunda
infak etmenin zevkini tattır, paylaşmanın mutluluğunu, sevindirmenin sevincini
yaşat. Amin…