Patlat kavgayı kazan seçimi!
Dün ve önceki gün iki farklı gazeteden iki yazarı okudum. Biri İslamcı abilerden, biri 'liberal' iki yazar.
Farklı gazetelerde olmalarına rağmen yazılarındaki "paralellik" dikkat çekici. Tabi son zamanlarda "AK Parti düşmanlığı" çizgisinde buluşan gazetelerin yazarlarının da aynı yayın politikasında buluşması pek şaşırtıcı olmadı.
Kürtlere, Gezi'den bu yana iktidara karşı hala sokaklara çıkmadıkları için sitem eden 'Liberal yazar', Erdoğan'ı "sivil darbe" yapmakla suçladığı yazısında, muadili yazarlar gibi "Menderes'in sonunu" hatırlatmayıp daha güncel bir örnek veriyordu.
'Tayyip nefreti'nden gözleri kamaşan, memleketi okuyabilme yetisini kaybeden yazar, Erdoğan Türkiye'si için , "ABD ve AB'ye rağmen, anti-demokratik bir ülke olarak, Batı sistemi içinde kalabilir mi?" sorusunu soruyordu.
Ve bize cevap arayarak vakit kaybetmememiz için de ipucu veriyordu: "Ukrayna'yı izleyin.."
Bu kadar, "Ukrayna'yı izleyin!"
Yoldaşlarının "Menderes'i izleyin" çağrısını, Ukrayna'ya çevirmişti.
Ama maksadın ne olduğunu, milleti tehdit eder gibi gösteriyordu; darbe!
Ukrayna'da AB eliyle gerçekleştirilen darbeyle Türkiye'yi korkutuyordu.
Artık level atladılar, korku eşiğini aştılar gerçekten de.
Ne sözlerinin ucunun nereye gideceğini düşünüyorlar ne de milleti seçtiği irade üzerinden tehdit etmek umurlarında!
***
Siyasi angajmanı güçlü çakma liberal yazar böyle diyor da onun gazetesinin "Paralelinde" yayın yapan gazetedeki gibi İslamcı yazar ne diyordu peki?
AK Parti'nin en etkili isimlerinin bile 'paralel yapı'ya inanmadığını, Hizmet'in sadece bir kurban olduğunu ve maalesef Başbakan tarafından bir 'seçim stratejisi' olarak kullanıldığını söylüyordu.
'Liberal' yazar, İslamcı yazarı alıntılıyor ve hararetle ona destek veriyor.
Halbuki İslamcı yazar, yıllardır tam da o liberal yazarın bağlı bulunduğu aidiyetler nedeniyle AK Parti iktidarını eleştiriyor, AK Parti'nin 'Batı merkezli proje" olduğu fikrine iman ediyordu.
Şimdi ise dibine kadar Batı'ya fikren ve siyaseten angaje olmuş bir yazarın övgülerine mazhar olmak nasıl bir 'Kader ortaklığı'dır?
***
Neyse meselenin bu yönünü okurların muhakemesine ve milletin 30 Mart'ta atacağı manşete bırakalım.
Benim kafamı karıştıran ve artık saçma bir hal almaya başlayan bir siyasi analiz var.
Daha doğrusu bir argüman. Yukarıda alıntıladığım yazarların da bu argümanı kullandığını görünce değinmek istedim. O argüman şu; "AK Parti ve Başbakan Erdoğan bütün seçimleri toplumu kutuplaştırarak kazanıyor!"
Hani deniliyor ya "Başbakan şimdi de camiayla kavgasını 'seçim stratejisi' olarak kullanıyor."
***
Kardeşim bu nasıl bir analizdir, bu nasıl bir argümandır, bu nasıl sosyolojik bir tahlildir?
Önceki seçimlerde de aynen şu analizleri yapmışlardı:
-AK Parti seçimleri kazanmak için BDP ile sert tartışmalar yapıyor.
-AK Parti CHP ile kapışıyor ki kutuplaşma artsın, seçimleri kazansın.
-AK Parti MHP ile çatışıyor ki milliyetçi oyları alarak seçim kazansın.
Şimdi de AK Parti ve Başbakan Erdoğan, Cemaat'le tartışmadan çıkacak polarizasyonun kendisine seçimleri kazandıracağına inandığı için bu 'strateji'yi izliyormuş.
***
İktisadi, sosyal hiçbir icraat yok. Millet hizmet, fayda, icraat görmüyor.
AK Parti her seçim öncesinde bir kutuplaşma patlatıyor ve seçimleri kazanıyor ha?
Bu mu? Tüm siyasi birikiminiz, analiz yeteneğiniz bu kadar mı? Tüm sosyolojik heybenizden çıkan bu mudur?
Peki 'Dershane' tartışmaları başladığı andan itibaren, Hükümet'le köprüleri atan, gazete, tv ve sosyal medyada Başbakan'a karşı saldırı başlatan, kavga dilini benimseyerek Hükümet'e zarar verecek her organizasyonu ölümüne savunup ardından da "Bizimle ilgisi yok" yalanına sığınanlar niye bunu başlattı?
Hatırlayın, Dershane tartışmalarının ardından iki ay boyunca AK Partili hiçbir yöneticiden Cemaat'i rencide edecek hiçbir açıklama gelmedi. Aksine kardeşlik vurgulu hatırlatmalar yapıldı sadece.
Ama 'basın hizmetçileri' sustu mu? Hayır!
Ne 'diktatörlüğünü" bıraktılar Başbakan'ın, ne 'El Kaideciliği'ni ne de 'hırsızlığı'nı?
Analiziniz doğruysa eğer.
Onların bu kutuplaşmadan umdukları "Fayda" neydi acaba?