Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.81
Gram Altın
2979.05
BIST 100
9730.7
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Temmuz 2021

Patinaj Yapmak

Yüz yüze gelmek kadar etkili olmasa da sosyal medya gruplarının kendine göre önemli bir entelektüel işlevi var. Bilginin; en azından dışarıdan içeriye taşınmasına, buharlaşmadan önce zihnin derisini yumuşatmasına vesile oluyorlar ve mekanla, doğayla, dış dünyayla bağları gevşeyen insanların zihin gazını alıyorlar. İşte böylesi bir grupta, entelektüel seviyesi yüksek bir grupta, geç tanışmaktan dolayı mustarip olduğum ama hiçbir zaman karşılaşmama ihtimalinin de teselli verdiği bir dostumuz var: Ayhan Bey. Mühendislik eğitimi almış olmasına rağmen mühendislere özgü mekanik bakışın çok ötesinde bir tahayyül gücü ve yorumlama kabiliyetine sahip. Fen bilimlerinden sosyal bilimlere, bilgisayar teknolojilerinden felsefeye, neredeyse ilgilenmediği, ilgilenmekle kalmayıp yüzleşip ve üstesinden gelmediği disiplin yok. Üstelik bu bilgi haritasını dillendirecek, bu teorik zemini pratikle buluşturacak bir bünyeye de sahip. Öyle ki günde 18 saat ayakta ve çalışıyor, kendi imkanlarıyla ülkenin ekonomisine katma değer üretiyor. Hangi konu açılsa, o konuya dair terimler ağı, literatür, içselleştirilmiş bilginin ötesine geçen kanaat kümeleşmelerinden oluşan fikir örgüsüyle meselenin içine dalar ve düşünce akışını mutlaka bir formülle sonuçlandırır. Milletini, memleketini seven ama yapılması gereken pek çok şeyin yapılamağını, yapılanların pek çoğunun da yanlış yapıldığını gördüğü için acı çeken nadir insanlardan biri. Sanki bütün bu süreçlerde idealizmleri törpüleyen atomik hiçlikler, hassasiyetleri yok eden kolektif duyarsızlıklar, kesintisiz bakışı ortadan kaldıran vurdumduymazlıklar ona hiç uğramamışçasına, bizim mahallenin otuz yıl önceki idealist gençleri gibi memleket için planlar yapıyor, projeler geliştiriyor, bir cepheden ötekine kendini atan komutan gibi didinip duruyor. Yazık ki memleketin kaderini kendi kaderinden öncelikli addeden böylesi insanların nesli tükeniyor ve korumaya alınması, sayılarının artırılması gerekirken devletimiz bu insanları ya kulak ardı ediyor ya yüz çeviriyor veya büsbütün görmezden gelerek büyük bir milli serveti heba ediyor.

Son dönemlerde, bu arkadaş, memleketin ahvaline, hali pürmeline bakıp dudaklarını ısırarak, öfkeye karışmış kederle şöyle diyor: “Ülke patinaj yapıyor.” Patinaj ne demektir? İki ileri bir geri gitmek midir? Hayır. Yerinde saymak mıdır? Keşke öyle olsa… Peki nedir? Bütün enerjini kullandığın halde takılıp kaldığın yerden, o küçücük çukurdan çıkamamaktır. Duygularının, düşüncelerinin, hayallerinin, planlarının, projelerinin, ideallerinin o küçücük çukur tarafından emilmesi, soğurulması ve pelteleşmesi demektir. Oradan çıktığında, ah bir kez bile o cendereden, bütün hareket kabiliyetini bağlayan o karanlık çukurdan bir kez kurtulduğunda gerisi ve ilerisi, sağı ve soluyla bütün dünya senin olacak, senin ayaklarının emrine girecek, bütün yollar tekerlerini çağıracak lakin patinaj da böyle bir şey işte: Araba bir kez saplanmaya görsün, çıkmak için elindeki bütün imkanları kullanır, enerjini son raddesine kadar seferber eder, sinirlerini zorlar, dua eder, çaba gösterirsin, bir türlü olmaz, araba o bir metrelik çamur deryasından çıkmaz.

Özel anlamda arabalar, genel anlamda insanlar ve toplumlar niye patinaj yapar? Birkaç sebebi vardır bunun: Ya arabanın motorunun, (bireyin ve toplumun) kapasitesinin üstünde dik bir yokuşa girilme sarhoşluğuna kapılmıştı ya dalgınlık, yorgunluk, görüş eksikliği, zihin bulanıklığıyla istikamet kaybolmuş, araba çakıla girmiştir ya da pusula bozulduğu için yoldan çıkılmış, talih de onu çamura saplamıştır. Ondan sonra patinaj yapar durur araba. Diğerleri bir tarafa, en tuhafı çamura saplanmış araba patinajıdır. Şoför bütün ustalığını konuştursa da teknik anlamda yapılması gerekenleri sonuna kadar denese de çare yoktur. Düz yolda gaza basmak hedefe yaklaştırırken çamura saplanmış arabada gaza ne kadar basılırsa çukur o kadar derinleşir, çamur o kadar yüze göze sıçrar, umutsuzluk o kadar artar. Olağanüstü bir enerji tüketimidir bu. Böyle bir durumda enerjinizi son damlasına kadar harcar, umudunuzu son saniyeye kadar canlı tutar, dikkatinizi son kerteye kadar seferber edersiniz ya, nafiledir. Tükenişin ardından çaresizlik gelir ve olmayacak galiba dersiniz, sonra boynunuza büker, sonra umutsuzlukla bir taşın üstüne oturur, kara kara düşünürsünüz… Yapılacak çok şey kalmamıştır: Ya arabayı o çamur çirkef deryasına emanet edip gideceksiniz -ki bu onun başkaları tarafından çalınması dahil her bakımdan zarar görmesi demek- veya çekici çağırmak zorunda kalacaksınız -ki burada da arabalardan farklı olarak toplumlara çekicilik işlevi yapan büyük güçler onu oradan çıkarma bedeli olarak ruhsatını almak isterler-. Bütün bunlar, moral bozucudur ve kaotiktir. Ölümcül kazalar bir tarafa bırakılırsa bir arabanın başına gelebilecek en kötü karşılaşmalardan biridir çamura saplanmak, hele yalnızken, hele yardım çağıracak bütün dostlar küstürülmüşken…

Elbette arabayı orada çamura emanet etmek ile ruhsatını çekiciye teslim etme seçeneği dışında üçüncü bir yol daha var: Arabanın altına takoz koymak, o cıvıklığı kuruluğa tahvil edecek sağlam bir zemin inşa etmek ve arabadakilere el birliğiyle iteleme çağrısını yinelemek… Karanlık bir süreçten geçiyoruz, bir hedefimiz var, başka arabamız yok. Hadi bir daha, son kez, dizlere kuvvet…

Bu haldeyiz. Yolun dışına çıktığına inanılan bir iktidar ile yola hiç girmediği düşünülen bir muhalefet arasında kıvranıp duruyor memleket. Bilimiyle, kültürüyle, siyasetiyle, sanatıyla, güncel hayatıyla, zevkiyle, ahlakıyla patinaj yapıyor. Kelimenin gerçek anlamıyla bütün enerjisini o çukura harcayan; hukukun tam işlemediği, liyakatsizliğin ayyuka çıktığı, ehliyetsizliğin şehir şehir dolaştığı, riyanın, kıskançlığın, ayak kaydırmanın, kibrin, değersizliğin, yüzsüzlüğün nefesten nefese ulaştığı, beden beden dolaştığı dehşet verici bir patinaj bu… Her zaman olduğu gibi, yine, bir daha, bir neslin gövdesini o tekerin altına koymayı, o pisliği yutmayı, o çamura belenmeyi göze alması, bütün aşağılanmalara rağmen o arabayı kurtarmak için tekerin altında ezilmeyi ve araba o çukurdan çıktıktan sonra son sürat uzaklaşırken orada unutulmayı göze alması gerekiyor.