Patinaj Yapmak
Yüz yüze gelmek kadar
etkili olmasa da sosyal medya gruplarının kendine göre önemli bir entelektüel
işlevi var. Bilginin; en azından dışarıdan içeriye taşınmasına, buharlaşmadan
önce zihnin derisini yumuşatmasına vesile oluyorlar ve mekanla, doğayla, dış
dünyayla bağları gevşeyen insanların zihin gazını alıyorlar. İşte böylesi bir
grupta, entelektüel seviyesi yüksek bir grupta, geç tanışmaktan dolayı mustarip
olduğum ama hiçbir zaman karşılaşmama ihtimalinin de teselli verdiği bir
dostumuz var: Ayhan Bey. Mühendislik eğitimi almış olmasına rağmen mühendislere
özgü mekanik bakışın çok ötesinde bir tahayyül gücü ve yorumlama kabiliyetine
sahip. Fen bilimlerinden sosyal bilimlere, bilgisayar teknolojilerinden
felsefeye, neredeyse ilgilenmediği, ilgilenmekle kalmayıp yüzleşip ve üstesinden
gelmediği disiplin yok. Üstelik bu bilgi
haritasını dillendirecek, bu teorik zemini pratikle buluşturacak bir bünyeye de
sahip. Öyle ki günde 18 saat ayakta ve çalışıyor, kendi imkanlarıyla ülkenin
ekonomisine katma değer üretiyor. Hangi konu açılsa, o konuya dair terimler
ağı, literatür, içselleştirilmiş bilginin ötesine geçen kanaat
kümeleşmelerinden oluşan fikir örgüsüyle meselenin içine dalar ve düşünce
akışını mutlaka bir formülle sonuçlandırır. Milletini, memleketini seven ama
yapılması gereken pek çok şeyin yapılamağını, yapılanların pek çoğunun da
yanlış yapıldığını gördüğü için acı çeken nadir insanlardan biri. Sanki bütün
bu süreçlerde idealizmleri törpüleyen atomik hiçlikler, hassasiyetleri yok eden
kolektif duyarsızlıklar, kesintisiz bakışı ortadan kaldıran vurdumduymazlıklar
ona hiç uğramamışçasına, bizim mahallenin otuz yıl önceki idealist gençleri
gibi memleket için planlar yapıyor, projeler geliştiriyor, bir cepheden ötekine
kendini atan komutan gibi didinip duruyor. Yazık ki memleketin kaderini kendi
kaderinden öncelikli addeden böylesi insanların nesli tükeniyor ve korumaya alınması,
sayılarının artırılması gerekirken devletimiz bu insanları ya kulak ardı ediyor
ya yüz çeviriyor veya büsbütün görmezden gelerek büyük bir milli serveti heba
ediyor.
Son dönemlerde, bu
arkadaş, memleketin ahvaline, hali pürmeline bakıp dudaklarını ısırarak, öfkeye
karışmış kederle şöyle diyor: “Ülke patinaj yapıyor.” Patinaj ne demektir? İki
ileri bir geri gitmek midir? Hayır. Yerinde saymak mıdır? Keşke öyle olsa… Peki
nedir? Bütün enerjini kullandığın halde takılıp kaldığın yerden, o küçücük
çukurdan çıkamamaktır. Duygularının, düşüncelerinin, hayallerinin, planlarının,
projelerinin, ideallerinin o küçücük çukur tarafından emilmesi, soğurulması ve
pelteleşmesi demektir. Oradan çıktığında, ah bir kez bile o cendereden, bütün
hareket kabiliyetini bağlayan o karanlık çukurdan bir kez kurtulduğunda gerisi
ve ilerisi, sağı ve soluyla bütün dünya senin olacak, senin ayaklarının emrine
girecek, bütün yollar tekerlerini çağıracak lakin patinaj da böyle bir şey
işte: Araba bir kez saplanmaya görsün, çıkmak için elindeki bütün imkanları
kullanır, enerjini son raddesine kadar seferber eder, sinirlerini zorlar, dua
eder, çaba gösterirsin, bir türlü olmaz, araba o bir metrelik çamur deryasından
çıkmaz.
Özel anlamda arabalar,
genel anlamda insanlar ve toplumlar niye patinaj yapar? Birkaç sebebi vardır
bunun: Ya arabanın motorunun, (bireyin ve toplumun) kapasitesinin üstünde dik
bir yokuşa girilme sarhoşluğuna kapılmıştı ya dalgınlık, yorgunluk, görüş
eksikliği, zihin bulanıklığıyla istikamet kaybolmuş, araba çakıla girmiştir ya
da pusula bozulduğu için yoldan çıkılmış, talih de onu çamura saplamıştır. Ondan sonra patinaj yapar durur araba.
Diğerleri bir tarafa, en tuhafı çamura saplanmış araba patinajıdır. Şoför bütün
ustalığını konuştursa da teknik anlamda yapılması gerekenleri sonuna kadar
denese de çare yoktur. Düz yolda gaza basmak hedefe yaklaştırırken çamura
saplanmış arabada gaza ne kadar basılırsa çukur o kadar derinleşir, çamur o
kadar yüze göze sıçrar, umutsuzluk o kadar artar. Olağanüstü bir enerji
tüketimidir bu. Böyle bir durumda enerjinizi son damlasına kadar harcar,
umudunuzu son saniyeye kadar canlı tutar, dikkatinizi son kerteye kadar seferber
edersiniz ya, nafiledir. Tükenişin ardından çaresizlik gelir ve olmayacak
galiba dersiniz, sonra boynunuza büker, sonra umutsuzlukla bir taşın üstüne
oturur, kara kara düşünürsünüz… Yapılacak çok şey kalmamıştır: Ya arabayı o
çamur çirkef deryasına emanet edip gideceksiniz -ki bu onun başkaları
tarafından çalınması dahil her bakımdan zarar görmesi demek- veya çekici
çağırmak zorunda kalacaksınız -ki burada da arabalardan farklı olarak
toplumlara çekicilik işlevi yapan büyük güçler onu oradan çıkarma bedeli olarak
ruhsatını almak isterler-. Bütün bunlar, moral bozucudur ve kaotiktir. Ölümcül
kazalar bir tarafa bırakılırsa bir arabanın başına gelebilecek en kötü
karşılaşmalardan biridir çamura saplanmak, hele yalnızken, hele yardım
çağıracak bütün dostlar küstürülmüşken…
Elbette arabayı orada
çamura emanet etmek ile ruhsatını çekiciye teslim etme seçeneği dışında üçüncü
bir yol daha var: Arabanın altına takoz koymak, o cıvıklığı kuruluğa tahvil
edecek sağlam bir zemin inşa etmek ve arabadakilere el birliğiyle iteleme çağrısını
yinelemek… Karanlık bir süreçten
geçiyoruz, bir hedefimiz var, başka arabamız yok. Hadi bir daha, son kez,
dizlere kuvvet…
Bu haldeyiz. Yolun dışına
çıktığına inanılan bir iktidar ile yola hiç girmediği düşünülen bir muhalefet
arasında kıvranıp duruyor memleket. Bilimiyle, kültürüyle, siyasetiyle,
sanatıyla, güncel hayatıyla, zevkiyle, ahlakıyla patinaj yapıyor. Kelimenin
gerçek anlamıyla bütün enerjisini o çukura harcayan; hukukun tam işlemediği,
liyakatsizliğin ayyuka çıktığı, ehliyetsizliğin şehir şehir dolaştığı, riyanın,
kıskançlığın, ayak kaydırmanın, kibrin, değersizliğin, yüzsüzlüğün nefesten nefese ulaştığı, beden beden
dolaştığı dehşet verici bir patinaj bu… Her zaman olduğu gibi, yine, bir daha,
bir neslin gövdesini o tekerin altına koymayı, o pisliği yutmayı, o çamura
belenmeyi göze alması, bütün aşağılanmalara rağmen o arabayı kurtarmak için
tekerin altında ezilmeyi ve araba o çukurdan çıktıktan sonra son sürat
uzaklaşırken orada unutulmayı göze alması gerekiyor.