Partiler ve vatandaş…
Ciddi anket firmalarının kamuoyu araştırmaları “kararsız” oranının oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.
Benim de tespitim böyle…
Bugüne kadar beni pek yanıltmayan gözlemlerim, vatandaşın en az yüzde 40’ının “boşlukta” olduğunu gösteriyor.
Gazetecilik hayatımın bugüne kadarki safhasında ağırlıklı olarak “siyaseti” tâkip ettim, “parti-seçmen bağı”nın bu kadar zayıfladığı bir dönemi galiba görmedim.
Farklı siyasi görüşlerden sâdır olan kocaman kocaman lâfların etkinlikleri kalmamış gibi…
“Lâfa karnım tok!” diyor vatandaş.
“Ulvî” kavramların içleri boşalmış…
Bugün şurada olanın yarın nerede olacağına ya da olmayacağına dâir “sağlıklı tahminlerde” bulunmak da iyice güçleşmiş gibi.
Öte yandan; siyaset vatandaşın gündeminden hiç bu kadar kopuk olmamıştı, grubu veya en azından milletvekili bulunan partilerin vatandaşın dertlerini sahiplenme kıvamı da hiç bu kadar “cıvık” olmamıştı.
Siyasetteki tarafların “güven krizi” yaşadıklarını çok açık bir şekilde görebiliyoruz.
Dahası kurulmakta olan partilerin de, bu güven krizinden nasiplenmemeleri mümkün değil…
Çok önemli makamlarda görev yapmış olduğunuz halde, “O günlerde iyi olan ne varsa bizdendir, kötü olan ne varsa başkasındandır!” dediğinizde ne kadar inandırıcı olabilirsiniz ki?..
Vatandaş birçok şey söylüyor, farklı siyasi anlayışlara mensup da olsalar, siyaset dünyasının topyekun güven kaybına uğradığı neredeyse “ortak” kanaat.
Öyle bir ortam var ki…
Biz bunları yazdık, “Kitabın Ortasından” konuştuk diye, partilerine sıkı sıkıya bağlı olan farklı anlayıştaki isimlerin ortak hedefi haline geleceğiz.
Geliyoruz da zaten, canları sağ olsun.
Bu arada, vatandaşın medyaya da pek güven duymadığını belirtmezsek eksik kalır, bir yerde “sıkıntı” olunca çok yerde sıkıntı oluyor.
Medyada genele sirâyet eden bir “gerçeklerden kopuş” ve “körü körüne taraf tutuş” hâli var.
Öte yandan;
İktidarı yerden yere vuran medya organlarının yaptıklarını “gerçeklere işaret etmek” olarak görenler oluyor.
Bu da yanlış.
İktidarı hedef alan her türlü malzemenin üstüne sorgusuz sualsiz atlayan bir zihniyet dünyası hâkim oralarda.
***
Ortam özetle böyle.
Hâl bu ise, vatandaş hangi kaynaklara itibar edecek?..
28 Şubat’ın o en şedit günlerini hatırlayın lütfen; bir yanda darbeciler vardı, diğer yanda da şartlar ne olursa olsun gerçekleri haykıranlar.
Bugün ortama “flu”luk hâkim, siyasetteki kanatların kendilerince ortaya koydukları “tevil”ler de pek işe yaramıyor.
“Çıkar” konumlanmaları, beklentiler, “Hele ne olacak, bir bekleyelim” duruşları…
Muz kabuklarına basanlar belli, muz kabuklarını döşeyenler kimler?..
İsrail’i, İngiltere’si, Türkiye’miz için nasıl bir “senaryo” kurmuş, tezahürlerin ne kadarı bu senaryolar ile bağlantılı?..
Memlekette en fazla “varsıl muhalif”lerin sesi çıkıyor…
Hem en lüks yerlerde yiyip içiyor, konaklıyor, sık sık yurt dışında tatillere çıkıyor…
Hem de “kriz edebiyatı” yapıyorlar…
Öte yandan sıkıntıyı yaşayanların sesleri çıkamıyor pek, şehir içi otobüs bileti parasını düşünecek denli sıkıntıdaki vatandaşın sesi mi çıkar…
Memleketin günün birinde “28 Şubat zihniyeti”nin eline geçmesinden endişe edenler de çok, o zihniyetin fırsatını bulduğunda 28 Şubat’ın bütün yasaklarını geri getireceğine kesinlikle inananlar…
En zor dönemlerden birindeyiz, vatandaştaki “kararsızlık hâli” gittikçe koyulaşıyor.
“Kararsız seçmen” oranı artıyor.
Bu da, her partiye büyük fırsatlar sunarken, “büyük risklerle” de karşı karşıya bırakıyor.
Kazanmak çok zor, kaybetmek çok kolay vatandaşı.