Dolar (USD)
34.47
Euro (EUR)
36.06
Gram Altın
3006.08
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Mart 2023

Partiler milletvekili adaylarını böyle tespit eder mi?

Yıllar önce bulunduğumuz çok renkli bir ortamda, gençlerden biri “Bizde meseleler ‘şeriat’a götürülür!” deyince…

Katılımcılardan bazıları tepki gösterecek gibi olmuş…

Yüzünden nezaket okunan genç, “Bir saniye efendim, dinleyiniz lütfen, söylediğimle sizin düşündüğünüz arasında fark var!” dedikten sonra, şöyle devam edince durum normalleşmişti:

“Bizde bazı anlaşmazlıklar büyümeden çözüme kavuşturulur.

Diyelim, iki büyük aile bir meselede mümkün değil, anlaşamıyor.

İş öyle bir noktaya gelmiş ki, sıkıntı iyice büyüyecek.

Bu durumda, aileler meseleyi -Allah korusun- şiddet yoluyla çözmektense, herkesin saygı duyduğu, dürüstlüğüne güvendiği bir ‘kanaat önderi’ne müracaat ederler.

Her şeyi bütün yönleriyle anlatırlar.

Kendisinden ‘hakemlik’ etmesi isterler.

‘Siz bu konuda ne kadar verirseniz verin, boynumuz kıldan incedir!’ derler.

Müracaat edilen bu zata siz, ‘aksakallı’ da diyebilirsiniz, ben herkesin rahatlıkla anlaması için ‘kanaat önderi’ ifadesini kullanıyorum.

Bu muteber şahıs, tarafları dinler…

Konuyu bütün boyutları ile değerlendirir.

Olmadı, uzmanlardan görüş alır.

Günü gelince tarafları çağırır ve kararını bildirir.

Taraflar, ona itimat ettikleri için, verilen kararı “Başımız üstüne!” diyerek karşılarlar.

Sıkıntı, böylece büyümeden çözüme kavuşturulmuş olur.

‘Kanaat Önderi’, bazen bu durumda adil bir karar veremeyeceğini söyler, ihtilafı yargıya taşımalarının faydalı olacağını belirtir ve devreden çıkar.

Bu da bir karardır ve o yola başvurulur.

Bu kişi, arabuluculuk faaliyetinden dolayı aslamaddi karşılık beklemez.

Haksızlık yaptığı, yalan söylediği görülmemiştir.

Bundan dolayı da saygınlığı vardır.

Sözüne itimat edilen bir şahıstır.

Bahsettiğim kişinin mensubiyeti önemli değildir.

Önemli olan, onun dünya görüşüne sahip olmayanların da, haksızlık yapmayacağından emin olmalarıdır.

O, şiddete, hır güre sonuna kadar karşı olan bir zattır.

Meselelerin ‘suhuletle’ çözüme kavuşturulmasından yanadır.

‘Kanaat önderi’ haksızlık yapana, kendi dünya görüşünden de olsa, en yakını da olsa arka çıkmaz.

*

Evet, gencimizi dinlediniz.

Malûm;

Bir vakitler, “büyük aile”ler çok yaygındı.

Siz, buna “geniş aile”ler de diyebilirsiniz.

O ailelerin büyükleri, dedeler-nineler, bir ölçüde “kanaat önderi” işlevini görürlerdi.

Ailenin küçükleri, gençleri ,onların “tecrübelerinden” istifade ederlerdi.

Şimdilerde, bu “güzelliklerden” pek kalmadı.

Daha doğrusu, var olan güzelliklerden istifade eden pek kalmadı!

Yaşlılarımızı yalnızlığa terk etmek ya da huzurevine göndermek, maalesef “şaşılacak”, “ayıplanacak” fiiller olmaktan çıktı.

Bebeklerin ve yaşlıların “yük” olarak görüldüğü bir zamanda yaşıyoruz.

*

Buraya kadar yazdıklarımızın “adaylık” işiyle alâkasına gelince…

Malûm çok kritik ve zorlu bir seçime gidiyoruz.

Etraftaki aday adayları, her seçim sürecinde olduğu gibi kendilerince propaganda yapıyor, araya birilerini koyarak avantaj elde etmeye çalışıyorlar.

Bu işin ‘simsarlarının’ olduğunu, bazı adayların ‘vaatlerle’ uyutulduğunu, bazılarının “üçkâğıtçı-uyanıklara” para kaptırdıklarını çokça duymuşsunuzdur.

Çok sıkıntılı bir süreçtir bu.

Birçok “alaycı” sohbetin de konusudur.

*

Bir de malûmunuz;

Aday listelerine girebilenlerin, özellikle de Meclis’e gelebilenlerin çoğundan yoğun şikâyetler gelir.

Lider”ler çoğu vakit, “aday listelerini” hazırlarken “yanıltıldıklarını”, olmayacak şahısları Meclis’e taşıdıklarını söylerler.

Benim bunları epeyce duymuşluğum vardır.

Herkesin beğeneceği bir listeyi oluşturmak elbette mümkün değildir ama adaylıklar ve aday sıraları belirlenirken, mümkün olan en iyisinin hazırlanması beklenir.

Lâkin bu çoğu zaman böyle olmaz.

Zira, “ağırlığı olan insanlar” , öyle kırk kapıyı çalmaz, kapıdan olmadı bacadan girmeye çalışmaz, etrafta çok görünmez, “cayır cayır” propaganda yapmazlar.

Onlar, kendilerini övmeyi de “zül” sayarlar.

Bu durumda, her yere girip çıkan, her kapıyı aşındıran, her yola başvuran, “reklamı” güçlü, kaba “piarcı” tipler avantaj elde ederler.

Hassas insanlar ise “Ben bir altınsam ve parti yöneticileri de sarrafsa, kıymetimi bilirler!” diye düşünür, geri dururlar.

Bunların bir bölümü “aday adayı” olmazlar, olanlar da ilişki ağları üzerinden “tırmanmaya” çalışmazlar.

*

Böyle olunca da…

Ortaya iyi tablolar çıkmaz!..

Bu durumda, ne yapmak lâzımdır?

Birincisi, o kıymetleri arayıp bulmak.

İkincisi, evet, illerdeki, ilçelerdeki “kanaat önderlerinden” istifade etmek.

Önünüze gelen bilgiler genellikle yanıltıcı olur, bağlantılarını kullananlar eksikliklerinin, hatalarının, yanlışlarının görülmemesini, kendilerinde olmayan güzelliklerin de varmış gibi gösterilmesini sağlarlar

Aday gösterilmeleri halinde, partiye, ittifaka ne büyük katkılar sağlayacaklarına inandırırlar.

Sonuçta da, hemen her zaman olduğu gibi, hatta her zaman olduğu gibi, “fire oranı çok yüksek” listeler çıkar ortaya.

Ben, her şehirde, hemen her ilçede güzel insanların olduğunu biliyorum.

Anadolu Medeniyeti, bu güzel insanları her şart altında çıkartmıştır.

Bu güzellikleri nasibi olanlar görmüş ve istifade etmiş, nasibi olmayanlar ise mahrum kalmıştır.

Malûm, “Her arayan bulamaz ama bulanlar mutlaka arayanlardır.”

Aday listelerinde yer verilen adayların “bölgelerinde sevilen, sayılan insanlar” olmaları elbette seçim sonuçlarını büyük ölçüde etkileyecektir.

Seçimi kimin kazanacağını kimin kaybedeceğini belirleyecek kadar etkileyecektir.

Yüzünden nezâket okunan gencin, “İşleri şeriata götürmek”ten neyi kast ettiğini, yazının giriş bölümünde onun ağzından anlatmıştık.

Tekrar edelim, burada önemli olan kişinin siyasi görüşü değil, çevresinde itimat edilir bir zat olup olmadığı, kendisi gibi yaşamayanların bile, mallarını mülklerini emanet etmekten çekinmeyecekleri vasıflara sahip olmasıdır.

Anadolu’da “Yunus Emre”lerin torunları yok mudur?

Olmaz mı, elbette vardır.

Kimileri için “Anadolu Erenleri” denilen zatlar muteberdir.

Eline, diline, beline güvenilen zat.

*

Bu yazının çok “ütopik” kaçtığını söylerseniz, size itiraz etmem.

Bununla birlikte “tamamen boş” bir yazı olduğunu da söylemezsiniz herhalde.

Lütfen, “hayâllerimize” de ambargo konulmasın.

Ne diyor, Büyük Şair Merhum Yahya Kemal Beyatlı:

“Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,

Gözlerin arkaya çevrilmeyerek pervâsız,

Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!..

İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”

*

Güzel listeleri “hayâl” de mi etmeyelim yâni!..