Partiler milletvekili adaylarını böyle tespit eder mi?
Yıllar önce bulunduğumuz çok renkli bir ortamda, gençlerden biri “Bizde meseleler ‘şeriat’a götürülür!” deyince…
Katılımcılardan bazıları tepki gösterecek gibi olmuş…
Yüzünden nezaket okunan genç, “Bir
saniye efendim, dinleyiniz lütfen, söylediğimle sizin düşündüğünüz arasında
fark var!” dedikten sonra, şöyle devam edince durum normalleşmişti:
“Bizde bazı anlaşmazlıklar büyümeden çözüme kavuşturulur.
Diyelim, iki büyük aile bir meselede mümkün değil, anlaşamıyor.
İş öyle bir noktaya gelmiş ki, sıkıntı iyice büyüyecek.
Bu durumda, aileler meseleyi -Allah korusun- şiddet yoluyla
çözmektense, herkesin saygı duyduğu,
dürüstlüğüne güvendiği bir ‘kanaat
önderi’ne müracaat ederler.
Her şeyi bütün
yönleriyle anlatırlar.
Kendisinden ‘hakemlik’
etmesi isterler.
‘Siz bu konuda ne
kadar verirseniz verin, boynumuz kıldan incedir!’ derler.
Müracaat edilen bu
zata siz, ‘aksakallı’ da diyebilirsiniz, ben herkesin rahatlıkla anlaması
için ‘kanaat önderi’ ifadesini kullanıyorum.
Bu muteber şahıs, tarafları dinler…
Konuyu bütün boyutları ile değerlendirir.
Olmadı, uzmanlardan görüş alır.
Günü gelince tarafları çağırır ve kararını bildirir.
Taraflar, ona itimat ettikleri için, verilen kararı “Başımız üstüne!” diyerek karşılarlar.
Sıkıntı, böylece büyümeden çözüme kavuşturulmuş olur.
‘Kanaat Önderi’, bazen bu durumda adil bir karar veremeyeceğini
söyler, ihtilafı yargıya taşımalarının
faydalı olacağını belirtir ve devreden çıkar.
Bu da bir karardır ve o yola başvurulur.
Bu kişi, arabuluculuk
faaliyetinden dolayı aslamaddi karşılık beklemez.
Haksızlık yaptığı, yalan söylediği görülmemiştir.
Bundan dolayı da saygınlığı vardır.
Sözüne itimat edilen bir şahıstır.
Bahsettiğim kişinin mensubiyeti önemli değildir.
Önemli olan, onun dünya görüşüne sahip olmayanların da,
haksızlık yapmayacağından emin olmalarıdır.
O, şiddete, hır güre sonuna kadar karşı olan bir zattır.
Meselelerin ‘suhuletle’
çözüme kavuşturulmasından yanadır.
‘Kanaat önderi’ haksızlık
yapana, kendi dünya görüşünden de olsa, en yakını da olsa arka çıkmaz.
*
Evet, gencimizi dinlediniz.
Malûm;
Bir vakitler, “büyük
aile”ler çok yaygındı.
Siz, buna “geniş
aile”ler de diyebilirsiniz.
O ailelerin büyükleri, dedeler-nineler, bir ölçüde “kanaat önderi” işlevini görürlerdi.
Ailenin küçükleri, gençleri ,onların “tecrübelerinden” istifade ederlerdi.
Şimdilerde, bu “güzelliklerden”
pek kalmadı.
Daha doğrusu, var olan güzelliklerden istifade eden pek kalmadı!
Yaşlılarımızı yalnızlığa terk etmek ya da huzurevine
göndermek, maalesef “şaşılacak”, “ayıplanacak” fiiller olmaktan çıktı.
Bebeklerin ve yaşlıların “yük” olarak görüldüğü bir zamanda yaşıyoruz.
*
Buraya kadar yazdıklarımızın “adaylık” işiyle alâkasına gelince…
Malûm çok kritik ve zorlu bir seçime gidiyoruz.
Etraftaki aday adayları, her seçim sürecinde olduğu gibi kendilerince
propaganda yapıyor, araya birilerini koyarak avantaj elde etmeye çalışıyorlar.
Bu işin ‘simsarlarının’
olduğunu, bazı adayların ‘vaatlerle’
uyutulduğunu, bazılarının “üçkâğıtçı-uyanıklara”
para kaptırdıklarını çokça duymuşsunuzdur.
Çok sıkıntılı bir süreçtir bu.
Birçok “alaycı” sohbetin de konusudur.
*
Bir de malûmunuz;
Aday listelerine girebilenlerin, özellikle de Meclis’e
gelebilenlerin çoğundan yoğun şikâyetler gelir.
“Lider”ler çoğu
vakit, “aday listelerini”
hazırlarken “yanıltıldıklarını”,
olmayacak şahısları Meclis’e taşıdıklarını söylerler.
Benim bunları epeyce duymuşluğum vardır.
Herkesin beğeneceği bir listeyi oluşturmak elbette mümkün
değildir ama adaylıklar ve aday sıraları belirlenirken, mümkün olan en iyisinin
hazırlanması beklenir.
Lâkin bu çoğu zaman böyle olmaz.
Zira, “ağırlığı olan insanlar”
, öyle kırk kapıyı çalmaz, kapıdan olmadı bacadan girmeye çalışmaz, etrafta çok
görünmez, “cayır cayır” propaganda
yapmazlar.
Onlar, kendilerini övmeyi de “zül” sayarlar.
Bu durumda, her yere girip çıkan, her kapıyı aşındıran, her
yola başvuran, “reklamı” güçlü, kaba
“piarcı” tipler avantaj elde
ederler.
Hassas insanlar ise “Ben bir altınsam ve
parti yöneticileri de sarrafsa, kıymetimi bilirler!” diye düşünür, geri
dururlar.
Bunların bir bölümü “aday
adayı” olmazlar, olanlar da ilişki ağları üzerinden “tırmanmaya” çalışmazlar.
*
Böyle olunca da…
Ortaya iyi tablolar çıkmaz!..
Bu durumda, ne yapmak
lâzımdır?
Birincisi, o kıymetleri arayıp bulmak.
İkincisi, evet, illerdeki, ilçelerdeki “kanaat önderlerinden” istifade etmek.
Önünüze gelen bilgiler genellikle yanıltıcı olur,
bağlantılarını kullananlar eksikliklerinin, hatalarının, yanlışlarının
görülmemesini, kendilerinde olmayan güzelliklerin de varmış gibi gösterilmesini
sağlarlar
Aday gösterilmeleri halinde, partiye, ittifaka ne büyük
katkılar sağlayacaklarına inandırırlar.
Sonuçta da, hemen her zaman olduğu gibi, hatta her zaman
olduğu gibi, “fire oranı çok yüksek”
listeler çıkar ortaya.
Ben, her şehirde, hemen her ilçede güzel insanların olduğunu
biliyorum.
Anadolu Medeniyeti, bu güzel insanları her şart altında
çıkartmıştır.
Bu güzellikleri nasibi olanlar görmüş ve istifade etmiş,
nasibi olmayanlar ise mahrum kalmıştır.
Malûm, “Her arayan
bulamaz ama bulanlar mutlaka arayanlardır.”
Aday listelerinde yer verilen adayların “bölgelerinde sevilen, sayılan insanlar” olmaları elbette seçim
sonuçlarını büyük ölçüde etkileyecektir.
Seçimi kimin kazanacağını kimin kaybedeceğini belirleyecek
kadar etkileyecektir.
Yüzünden nezâket okunan gencin, “İşleri
şeriata götürmek”ten neyi kast ettiğini, yazının giriş bölümünde onun
ağzından anlatmıştık.
Tekrar edelim, burada önemli olan kişinin siyasi görüşü
değil, çevresinde itimat edilir bir zat olup olmadığı, kendisi gibi
yaşamayanların bile, mallarını mülklerini emanet etmekten çekinmeyecekleri
vasıflara sahip olmasıdır.
Anadolu’da “Yunus
Emre”lerin torunları yok mudur?
Olmaz mı, elbette
vardır.
Kimileri için “Anadolu
Erenleri” denilen zatlar muteberdir.
Eline, diline, beline güvenilen zat.
*
Bu yazının çok “ütopik”
kaçtığını söylerseniz, size itiraz etmem.
Bununla birlikte “tamamen
boş” bir yazı olduğunu da söylemezsiniz herhalde.
Lütfen, “hayâllerimize”
de ambargo konulmasın.
Ne diyor, Büyük Şair
Merhum Yahya Kemal Beyatlı:
“Çıktığın yolda, bugün, yelken
açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek
pervâsız,
Yürü!
Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!..
İnsan
âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.”
*
Güzel listeleri “hayâl” de mi etmeyelim yâni!..