Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.77
Gram Altın
2508.87
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Aralık 2021

Part time yaşamak

Ekmek derdinde emek sarf ederek yaşamaya çalışıyoruz dünyada. Sabahın köründen akşam hava kararıncaya kadar karınca kaderince gayret ortaya koyarak akşam soframızda boğazımızdan helal bir lokma geçsin diye uğraşıyoruz. Bunu hem kendimize hem de aile fertlerimize karşı bir sorumluluk olarak gördüğümüz için yapıyoruz. Biz şayet ekmek derdinde gayret göstermezsek sorumlu olduğumuz kişilere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş olacağız ve bir tarafımız eksik kalacak. Çünkü bu insanî olarak temel görevlerimizin başında geliyor.

Bu sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz zaman boşluk kabul etmeyen hayatta eksik kalmak bizde yarım olmuş hissi uyandıracaktır. Bu yüzden full time (tam zamanlı) çalışmamız gerektiğini kabul ediyoruz. Sorumluluklarımız sorun gibi görünmüş olsa da aslında sorumluluklarımızı yerine getirmekte göstermiş olacağımız eksiklik sorunlarımızın baş kaynağı olarak karşımızda duracaktır. Evin reisi olarak eve ekmek götürmek, çalıştığımız işyerinde işimizin hakkını vermek gibi sorumluklarımız olduğu için bunlardan ödün vermek gibi bir lüksümüz olamaz.

Yaşadığımız dünyada adına hayat dediğimiz gerçeklikte bir insan olarak bu yaşamın idame ettirilmesinde yerine getirmek zorunda olduğumuz sorumluluklarımız için tam zamanlı bir çalışma içerisinde kendimizi bulmuşken bu yaşamın diğer tarafı olan ahiret yurdu için insanlığımızın yanında bir kul olarak sorumluklarımızı yerine getirmede aynı başarıyı ortaya koyabiliyor muyuz acaba? Bir kul olduğumuzun bilincinde miyiz? Yoksa adına yaşamak dediğimiz olguyu sadece bu dünyadan ibaret bir şey mi zannediyoruz?

Yüce Allah, Zariyat Suresinin 56. Ayetinde yaratılış gayemizi gayet açık bir şekilde ifade etmişken, biz insan olarak üstlendiğimiz ve yerine getirmekte üstün bir çaba gösterdiğimiz sorumluklarımızı bir kul olarak da aynı gayretle yerine getirebiliyor muyuz?

Yüce Allah, "İnsanları ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi, 56. Ayet) diye buyurduğu halde bir Müslüman olarak bu emre neden kulak tıkıyoruz? Sıfırdan yetmişe son sürat giden bu hayat maratonunun sonuna geldiğimizde bize sorulacak sorulara cevap verebilmek adına bu dünya için full time (tam zamanlı) çalışmış olmamızın bizi kurtarabileceğini mi düşünüyoruz? Bütün enerjimizi bu dünya yaşamı için harcadığımızda her şeye yetmiş olabileceğimizi zannediyoruz?

Soruları çoğaltmak mümkün olsa da nihayetinde bu sorular üst üste gelince zihnin çaresizliğinden başka bir kapıya çıkmıyor durum. Zihin çaresiz kalınca da bir bilen olarak kalbe danıştığı zaman içimizi rahatlatacak cevapları bulamıyorsak adına yaşamak dediğimiz bu dünya için tam zamanlı çalışmış olmamız tek başına bir anlam ifade etmeyecektir. Bu rahatsızlığımızı maratonun sonunda anlamak yerine şimdi akıl ve kalbi alıp karşımıza sadece dünya için tam zamanlı çalışmak yerine hem dünya hem de ahiret için çalışma düzenimizi part time (yarı zamanlı) olarak dizayn etmenin yollarını aramalıyız. Çünkü beşeri sorumluluklarımızın yanında kul olarak da sorumluluklarımız vardır. Sadece bu dünya için çalışmak yerine her iki âlem için de gerekli gayreti ortaya koymalıyız. Dünyanın kendisi başlı başına bir denge üzerine kurulmuşken bize de kendi hayatımızı dengede tutmak düşüyor. Aksi takdirde bir tarafı yaparken diğer tarafı tahrip etmiş olacağız.

Hepimiz için klasik bir söylem olan fani dünya kavramının gerçekte de fani olduğunu kabullenmeli ve her iki tarafı da kuşatacak şekilde part time (yarı zamanlı) bir yaşama modelini benimsemeliyiz. Hem bu dünya için beşerî sorumluklarımızı hem de ahiret yurdu için kul olarak sorumluklarımızı yerine getirmek için her ikisini de kuşatacak şekilde çalışmalıyız. İki yarım bir tümden her zaman fazladır.

Unutmayalım ki bu dünya bir han, bizler yolcuyuz. Günü geldiği zaman göçüp gidenlerin gittiği gibi biz de günümüz geldiğinde göçüp gideceğiz. Burada bıraktıklarımızdan ziyade yanımızda götürebileceklerimiz için ziyadesiyle gayret göstermeliyiz.

Ves-selam!