Part time yaşamak
Ekmek derdinde emek sarf ederek yaşamaya çalışıyoruz dünyada. Sabahın köründen akşam hava kararıncaya kadar karınca kaderince gayret ortaya koyarak akşam soframızda boğazımızdan helal bir lokma geçsin diye uğraşıyoruz. Bunu hem kendimize hem de aile fertlerimize karşı bir sorumluluk olarak gördüğümüz için yapıyoruz. Biz şayet ekmek derdinde gayret göstermezsek sorumlu olduğumuz kişilere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş olacağız ve bir tarafımız eksik kalacak. Çünkü bu insanî olarak temel görevlerimizin başında geliyor.
Bu sorumluluğumuzu
yerine getirmediğimiz zaman boşluk kabul etmeyen hayatta eksik kalmak bizde
yarım olmuş hissi uyandıracaktır. Bu yüzden full time (tam zamanlı) çalışmamız
gerektiğini kabul ediyoruz. Sorumluluklarımız sorun gibi görünmüş olsa da
aslında sorumluluklarımızı yerine getirmekte göstermiş olacağımız eksiklik
sorunlarımızın baş kaynağı olarak karşımızda duracaktır. Evin reisi olarak eve
ekmek götürmek, çalıştığımız işyerinde işimizin hakkını vermek gibi
sorumluklarımız olduğu için bunlardan ödün vermek gibi bir lüksümüz olamaz.
Yaşadığımız
dünyada adına hayat dediğimiz gerçeklikte bir insan olarak bu yaşamın idame
ettirilmesinde yerine getirmek zorunda olduğumuz sorumluluklarımız için tam
zamanlı bir çalışma içerisinde kendimizi bulmuşken bu yaşamın diğer tarafı olan
ahiret yurdu için insanlığımızın yanında bir kul olarak sorumluklarımızı yerine
getirmede aynı başarıyı ortaya koyabiliyor muyuz acaba? Bir kul olduğumuzun
bilincinde miyiz? Yoksa adına yaşamak dediğimiz olguyu sadece bu dünyadan
ibaret bir şey mi zannediyoruz?
Yüce Allah,
Zariyat Suresinin 56. Ayetinde yaratılış gayemizi gayet açık bir şekilde ifade
etmişken, biz insan olarak üstlendiğimiz ve yerine getirmekte üstün bir çaba
gösterdiğimiz sorumluklarımızı bir kul olarak da aynı gayretle yerine
getirebiliyor muyuz?
Yüce Allah, "İnsanları
ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat
Suresi, 56. Ayet) diye buyurduğu halde bir Müslüman olarak bu emre neden kulak tıkıyoruz?
Sıfırdan yetmişe son sürat giden bu hayat maratonunun sonuna geldiğimizde bize
sorulacak sorulara cevap verebilmek adına bu dünya için full time (tam zamanlı)
çalışmış olmamızın bizi kurtarabileceğini mi düşünüyoruz? Bütün enerjimizi bu
dünya yaşamı için harcadığımızda her şeye yetmiş olabileceğimizi zannediyoruz?
Soruları çoğaltmak mümkün olsa da nihayetinde bu sorular üst üste gelince zihnin çaresizliğinden başka bir kapıya çıkmıyor durum. Zihin çaresiz kalınca da bir bilen olarak kalbe danıştığı zaman içimizi rahatlatacak cevapları bulamıyorsak adına yaşamak dediğimiz bu dünya için tam zamanlı çalışmış olmamız tek başına bir anlam ifade etmeyecektir. Bu rahatsızlığımızı maratonun sonunda anlamak yerine şimdi akıl ve kalbi alıp karşımıza sadece dünya için tam zamanlı çalışmak yerine hem dünya hem de ahiret için çalışma düzenimizi part time (yarı zamanlı) olarak dizayn etmenin yollarını aramalıyız. Çünkü beşeri sorumluluklarımızın yanında kul olarak da sorumluluklarımız vardır. Sadece bu dünya için çalışmak yerine her iki âlem için de gerekli gayreti ortaya koymalıyız. Dünyanın kendisi başlı başına bir denge üzerine kurulmuşken bize de kendi hayatımızı dengede tutmak düşüyor. Aksi takdirde bir tarafı yaparken diğer tarafı tahrip etmiş olacağız.
Hepimiz için
klasik bir söylem olan fani dünya
kavramının gerçekte de fani olduğunu kabullenmeli ve her iki tarafı da
kuşatacak şekilde part time (yarı zamanlı) bir yaşama modelini benimsemeliyiz. Hem
bu dünya için beşerî sorumluklarımızı hem de ahiret yurdu için kul olarak
sorumluklarımızı yerine getirmek için her ikisini de kuşatacak şekilde
çalışmalıyız. İki yarım bir tümden her zaman fazladır.
Unutmayalım ki bu
dünya bir han, bizler yolcuyuz. Günü geldiği zaman göçüp gidenlerin gittiği
gibi biz de günümüz geldiğinde göçüp gideceğiz. Burada bıraktıklarımızdan
ziyade yanımızda götürebileceklerimiz için ziyadesiyle gayret göstermeliyiz.
Ves-selam!