Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.17
Gram Altın
2972.46
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Paralel totaliteryanizm konuşulmadı, yaşandı!

Türkiye, başkanlık tartışmalarıyla yatıp kalkıyor. Ancak başkanlık tartışmalarıyla yatıp kalkmak, başkanlık sistemini sağlıklı bir şekilde konuşup tartışmak değildir. Toplumun, sanki çoktan ülkede bir diktatörlük kurulmuş şeklindeki bir yalana inandırılması için iğfal edici propagandalar yapılıyor.

Diktatörlük ve otoriterleşme tartışmaları, eski dönemin irtica tehlikesi söyleminin işlevini görmektedir. Eski Türkiye'de irtica söylemiyle egemen oligarklar, bütün toplumu kontrol altına almanın yolunu kılıfına uygun şekilde buluyorlardı. Bugünkü diktatörlük propagandası, iktidarı tekrar ele geçirmek isteyen iç ve dış merkezlerin kullandıkları bir araçtır.

Şu gerçeğin altını çizelim: Türkiye, başkanlık sistemine geçme noktasından çok uzaktır. Başka bir ifade ile Türkiye, başkanlık sistemini yaşamadığı gibi, parlamenter sistemi de doğru düzgün bir şekilde tecrübe etmemiştir. Türkiye, şimdiye kadar asker ve bürokratların vesayetinde örtülü bir diktatörlüğü yaşamıştır. Vesayet rejimi denilen örtülü diktatörlük sistemi, 2002 yılından itibaren demokratikleşme yönünde değişmek zorunda kalmıştır

Türkiye, hala askeri bir anayasa ile yönetilmektedir. Vesayet kurumları büyük ölçüde güçlerini korumaktadırlar. Yargı sistemi, ordu sistemi, yasama sistemi, eğitim sistemi ve üniversiteler büyük ölçüde aynı güçlü konumlarını sürdürmektedirler.Devlet iktidarı, parlamenter sistemi daha demokrat bulduğu için değil, hegemonyasına uygun bulduğu için kurgulamıştır.

Toplumun güçlü desteğine sahip olduğu için Ak Parti, kendisine hükmetmek isteyen vesayet kurumlarına karşı direnmeyi başarmıştır. Vesayet sisteminin geriletildiği, ancak tamamen tasfiye edilmediği bir noktada bulunuyoruz. Tarihte ilk defa Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, bu coğrafyada yaşanan büyük bir devrimdir. Halkın yarısından fazlasının oyunu alan bir Cumhurbaşkanının, Aksaray'da vesayet sistemi kurumlarının noterliğini yapması beklenemez. Türkiye, şu an derin bir devlet ve yönetim krizi yaşamaktadır. Başkanlık sistemi tartışması, Türkiye'nin içinde bulunduğu devlet ve yönetim krizi tartışmasına demokratik bir çözüm bulmak için verilen bir cevaptır.

Vesayet sitemi denilen anti-demokratik yapıdan kurtulmak için büyük çaba sarf eden Türkiye, bu süreçte hem devleti hem toplumu derinden saran bir başka tehlikeli yapıyla kuşatıldığının farkına vardı.

Gülen hareketi denilen yapı, altmışlı yıllardan itibaren imamlık ve vaizlik gibi görevler yapan Fetullah Gülen etrafında organize olmaya başladı. Gülenist yapı, kendisini bütün dini gruplardan ayırarak gizli, sistemli, dış destekli ve örgütlü bir strateji izledi. Fetullah Gülen etrafında yaratılan kültik yapı, bütün toplumu bu hareketin Hizmet hareketi, Gülen'in de hocaefendi olduğuna inandırdı. Toplum, adı geçen harekete her türlü desteği sağladı. Eğitim ve irşat hizmetleri yaptığı sanılan bu harekete, hiçbir gruba verilmeyen maddi ve manevi destek verildi. Gülenist yapı, bu toplumun sponsorluğunda bütün dünyaya yayıldı. Kendisini küresel bir güç olarak görmeye başladı.

Gülenist yapı, sosyal iktidarın kendisinde olduğunu sanıyordu. Topluma kimi işaret ederse toplumun onu iktidar yapacağını düşünüyordu. Sosyal iktidara sahip olduğunu vehmeden Gülenist yapı, siyasi iktidara ve devlete tamamen sahip olma zamanı geldiğini planlamaya başladı.

Gülenist yapı, hiçbir hareketin sahip olmadığı bir strateji izledi. Dünyanın her tarafında eğitim, siyaset, kültür, lobicilik, ekonomi ve medya alanlarında örgütlenerek Türkiye'yi dışarıdan kuşatma planını uygulamaya soktu. Bu arada devlet dediğimiz yapının esas kurumları olan ordu, polis, yargı ve istihbarat içinde yeterince güçlendiğine inanıyordu.

2014-2015 Yıllarını Gülenist yapı, final yılı olarak değerlendirmek istedi. Askerleri kendilerinin alt ettiğini sanan Gülenistler, radikal İslamcı veya Acem uşağı olarak gördükleri Ak Parti iktidarını yıkmaya kalktı. Gülenist yapı, kendi önünde en büyük engel olarak Erdoğan'ı görüyordu. Türkiye'nin Gülenist Türkiye olması için, Türkiye'nin Erdoğansız olması gerekiyordu. Gezi olayları, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uygulamaya sokulan siyaset mühendislikleri, 7 Şubat, 17-25 Aralık darbe operasyonları, hep Erdoğansız Türkiye hedefini gerçekleştirmeye yöneliktir.

Türkiye, bir realite olarak paralel totaliteryanizmi yaşamıştır. Başkanlık sistemi tartışması, yaşanan devlet ve yönetim krizine çözüm olarak sunulan demokratik bir öneridir. Başkanlık sistemi tartışmasını, Türkiye'de otoriter ve diktatöryel bir rejimin kurulması olarak sunmak, zihinlerin iğfal edilmesidir. Diktatörük propagandasıyla, klasik vesayetçi egemenler ile paralel totaliteryanist güç odakları, Türkiye üzerinde reel düzeyde kurdukları tahakküm ağlarını gizlemek istemektedirler. Bütün toplumu diktatörlük yalanına inandırarak, toplumu tekrar seküler veya Gülenist vesayete razı etmeye çalışmaktadırlar. Olmayan diktatörlük tehlikesinden korkmak yerine, yaşadığımız paralel totaliteryanizmi gerçeğini konuşalım ve bu korkunç tecrübeden dersler çıkarmaya çalışalım.