Papatya çayı kıvamında şiir ve musiki
Yahya
Kemal Beyatlı ve Münir Nurettin Selçuk, Türk kültür ve sanat dünyasının iki
büyük üstadıdır. Biri şiirde, diğeri musikide derin izler bırakmış bu iki isim,
eserleriyle nesiller boyu hatırlanacak bir miras bırakmışlardır. "Rindlerin
Akşamı" adlı şiir, Üstad Yahya Kemal'in ölüm temasını, soğuk kış
günlerinde papatya çayının topraktan aldığı enerjiyle sakinleştirici etkisi
altında, felsefi bir derinlikle işlediği önemli eserlerinden biridir.
"Dönülmez
akşamın ufkundayız vakit çok geç" ifadesi,
geri dönüşü olmayan bir yolculuğun başlangıcını simgeler. Artık geri dönüşün
mümkün olmadığını ve zamanın çok geç olduğunu belirtir. Bu, insanın yaşamının
sonuna yaklaştığını ve o vakitten dönüşün imkansız olduğunu anlatır.
Günümüzde, Suriye İç Savaşı'nın yarattığı tahribat ve kayıplar, hiçbir
mücadelenin bu geri dönüşsüzlüğü ve çaresizliği kolaylıkla hafifletemeyeceğini simgeler.
Savaşın başladığı 2011 yılından bu yana, milyonlarca insan hayatını kaybetmiş
ve yerinden edilmiştir. "Bu son fasıldır, ey ömrüm, nasıl geçersen
geç" dizesi, hayatın son bölümüne gelindiğini ve bundan sonra
nasıl yaşanırsa yaşansın, sonun değişmeyeceğini ifade eder. Hayatın son faslına
girildiğinde, artık dünyada geçmişin ve geleceğin bir önemi kalmaz; önemli
olan, bu son anların nasıl geçirileceğidir. Ukrayna-Rusya Savaşı'nın
enerji fiyatları ve tedarik zincirleri üzerindeki etkileri, bu son faslı
simgeler. Savaşın ekonomik ve politik dengeleri nasıl değiştirdiği, hayatın son
anlarında nasıl yaşanırsa yaşansın, sonun değişmeyeceğini gösterir.
"Cihana
bir daha gelmek, hayal edilse bile avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle" dizesi, ölümden sonra dünyada yeniden
dirilmenin bir hayal olduğunu ve bu ütopyayla avunmak istemediğimizi belirtir.
Bu, ölümün kesinliğini ve geri dönüşsüzlüğünü vurgular. Ölümden sonra zihin
klonlama ve ölümsüzlük mücadelesi yerine, gerçek olan bir kapı vardır: cennet
ufku ve ahiret kapısı. Ölümün ardından Allah'ın huzuruna çıkacağımıza ve
yaptıklarımızın hesabını vereceğimize inanıyoruz. Bu nedenle, yeniden insan
klonlamakla ve BCI, BDI, BICS, BCAs, BCTs, BISs, AIBM, SPT, NI, GE, NP, BS,
NNM, BMI, HP, NT, NTE, QC, BS, SFD, HFU, VR, ES, NMT, OG ve HRBI gibi teknolojilerle
avunmak yerine, önce ahiret hayatına hazırlanmak esastır çünkü esas mana
ufkunda olmayan hiçbir teknoloji insanlığın sonunu getirecek zamandan bizi
kurtaramayacaktır. İsrail-Filistin Çatışması'nın uzun süredir devam
eden acıları, bu hayalin bir teselli olmadığını gösterir. Çatışmanın
getirdiği tahribat ve kayıplar, zihin klonlamanın, dünyevi anlam arayışındaki
bir heves olduğunu ve bu düşle avunmanın mümkün olmadığını gösteriyor. Filistin
halkı için, bu dünyadaki acılar ve zorluklar, ahiretteki sonsuz huzur ve
mutluluğa ulaşma yolunda birer imtihandır. Aslında, üstadın her dizesi gelecek
dönemler için gözlerimizin kamaşmasını engelleyen, klasik Türk motifli narin
bir tül perde niteliğindedir.
"Geniş
kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük
kapıdan" dizesi,
ölümden sonraki kapıyı simgeler işte o cennet ufku. "Geniş kanatları
boşlukta simsiyah açılan" ifadesi, ölümün karanlık ve belirsizliğini
anlatır. "Arkasında güneş doğmayan büyük kapı" ise, ölümün ardından
gelen sonsuz karanlığı ve bilinmezliği simgeler. Ancak bu büyük kapı inananlar için
aynı zamanda cennetin ufkunu da temsil eder. Ölümün ardından geçilen bu kapı,
sonsuz huzur ve dinginliğin yani cennetin kapısıdır.
"Geçince
başlayacak bitmeyen sükûnlu gece" dizesi,
yaşamın ardından gelen ebedi sessizliği ve huzuru ifade eder. "Bitmeyen
sükûnlu gece" ifadesi, inaç sahipleri için toprağa karışmayla gelen zamanın
ötesindeki huzuru ve dinginliği anlatır. Bu, yaşamın son bulduğu ve artık
hareketin, müddetin olmadığı bir durumu işaret eder. Bugünlerde Etiyopya-Tigray
Çatışması'nın stratejik bölgelerdeki güvenlik durumunu nasıl değiştirdiği de
bu sonsuz sessizliği ve huzur anlatımı ile benzerlikler gösterir. Çatışmanın
getirdiği tahribat ve belirsizlikler de bir dönemecin peşi sıra gelen ebedi sukünü
ve ferahlığı anlatır. Çünkü manalı bir inanç ile başlayan her şeyin sonu, uzak
veya yakın, mutlak hayırdır.
"Guruba
karşı bu son bahçelerde, keyfince" ifadesi mezarlığı ve ölümün son durağını simgeler. "Gruba
karşı bu son bahçelerde" ifadesi gün batımına karşı mezarlıkta geçirilen
son anları anlatır. Bu hayatın son bulduğu ve artık geri dönüşün olmadığı bir
yerdir. Günümüzde çatışmaların getirdiği zedelenmeler ve kayıplar da bu son
bahçeleri simgeler.
"Ya
şevk içinde harap ol, ya aşk içinde gönül" dizesi tümel anlamda son veda anlarında ya
tutkuyla yanıp kül olmayı ya da aşkla dolu bir gönülle yaşamayı önerir.
"Şevk içinde harap ol" ifadesi ise işte tam o hayattan veda anında
tutkuyla yaşamanın getirdiği yıkımı aktarır. "Aşk içinde gönül" ise
hayatın son anlarını aşkla dolu bir gönülle geçirmenin huzurunu ifade eder.
Günümüzde İsrail-Filistin çatışmasının getirdiği tahribat ve kayıplar da
bu tutkuyla yanıp kül olmayı simgelerken Filistin için küllerinden yeniden
doğup cennet kapısının açılabileceği umudunu taşır.
"Ya
lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül" ifadesi üstadın hayatın son anlarına dair ümit dolu
dizeleridir. Burada gül, yüce peygamberimizin simgesidir. Lale ise onun
izinden giden müminlerin, ariflerin ve alimlerin sembolüdür. Bu
hayatın son anlarındaki güzellik ve huzurun simgesidir. Günümüzde çatışmaların
getirdiği yıkım ve zaiyatlar da, belki sarı bir saç telindeki renk ahenginin
estetiğini ve mutmain bir bir duruşu simgeler. Ama gerçek şu ki sonunda
cenettin ufkunu Kapalıçarşı’nın en nadir ipek halıları gibi gözler önüne serer.
Yahya Kemal'in "Rindlerin
Akşamı" şiiri ölümün
kaçınılmazlığını ve bu süreçte insanın hissettiği duyguları teferruatlı
şeklilde hafızamıza nakş eder. Kış mevsiminde kaleme alınan bu şiir,
okuyucuyu ölümün buz gibi soğuk gerçekliğiyle yüzleştirirken, aynı zamanda bu
sürecin sonrasında getirebileceği cennet ufku ihtimalini o gerçek manayı da
anlatır. Ölüm her ne kadar korkutucu ve belirsiz olsa da Yahya Kemal'in
dizelerinde bir o kadar da huzurlu ve kaçınılmaz bir son olarak karşımıza
çıkar.
Hulasa, Yahya Kemal'in
'Rindlerin Akşamı' şiiri bize şunu hatırlatıyor: Hiçbir çatışma insan
hayatından daha değerli değildir; ancak toprağını ve birliğini koruma uğruna
verilen mücadeleler de kutsaldır. Hadi papatyayı sevmezsiniz, anlarım;
peki kış günlerinde buram buram kokan nanenin de mi hatırı yok? Ölümün
kaçınılmazlığıyla yüzleşirken, Rabbim son nefeste kalbimize nane ferahlığı
nasip etsin. Barışa olan özlemimizi asla unutmamalıyız; çünkü esas
mana, yani cennet uğrunda olan her çatışma, sonunda açılmasının nasip olasılığı
bile içimizi kıpır kıpır ettiren cennet ufku kadar değerlidir.