Pandemiden ne öğrendim?
Artık sıradan/olağan gündem olan pandemi en azından yılsonuna kadar bizlerle olmaya devam edecek. Üçüncü faz aşı çalışmaları ümit verici olsa da en iyimser tahminle yılsonunda onaylanması bekleniyor. Bu gelişmeler bize maske-mesafe-temizlik kuralıyla iç içe korumalı günlerin kış aylarında da devam edeceğini söylüyor.
İlk başlarda birkaç ayda kurtulacağımızı düşündüğümüz,
aylarca kapandığımız evlerimizden havaların ısınmaya başlamasıyla
kurtulacağımız hülyamız boşa düştü düşmesine de dileğimiz en azında 2021’e bu
beladan kurtularak başlayabilmek!
Pandemi, toplumsal risk oluşturmaktan çıksa da hepimiz
biliyoruz ki artık kişisel ve toplumsal alışkanlıklarımızın bir kısmı
değişecek. Küçülen kentler, daha güvenilir ve kontrollü mekânlar, değişen tatil
alışkanlıklarımız, başkalaşan eğitim sistemi bu değişikliklerden bazıları
olacak. Öte yandan her insanın bünyesinde farklı bir şekilde iz bırakan, her
psikolojide değişen oranda harabiyet oluşturan bu süreç ayrıca insanları da
kendiliğinden dönüştürecek.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre pandemi dolayısıyla dünya
nüfusunun yarısının psikolojisi bozulacak. Ben bu oranın çok iyimser olduğunu,
süreci yaşayan her insanın farklı şekillerde bir yara alarak yoluna devam
edeceğini düşünüyorum. Mart ayından bu yana bir başkasına dokunmamış,
sarılmamış, iki metre mesafeyle-maskeyle iletişim kurabilmiş hangi insan
psikolojik sağlığını korumayı başarmıştır? Ya da daha doğru deyişle kim bu
süreçten yara almadan, gel-git yaşamadan, sorgulamadan çıkabilir?
Hastalığa yakalananları ayrı yakalanmadan sağsalım
çıkabilmişleri ayrı travmalar bekliyor. Bir şekilde kovid ile tanışmış hangi
insan iyileşme sürecini ölüm korkusunu hissetmeden, ölümün soğuk nefesini
ensesinde duyumsamadan geçirmiş, biyolojik mücadelesini kazanmış olabilir?
Yoğun tempolu çalışırken kovid ile tanışıp hastalığı
atlatanlar içerisinde hayat biçimlerini, çalışma tempolarını sorgulayan,
işlerinden ayrılıp kendilerine daha fazla zaman ayıracakları bir işte çalışmak
istediklerini söyleyen çok sayıda insan var. Yine hastalık sürecini evlerinde
oldukça rahat bir şekilde geçirseler de ölüm korkusunu iliklerine kadar
hissetmeyen çok az kişi olmuştur. Ölüm korkusuyla gün sayan, her an öleceğim
korkusuyla yaşayan ve iyileştikten sonra hayatı, toplumu, yaşam biçimini,
insanlarla ilişkilerini sorgulayan çok fazla sayıda insandan bahsediyoruz…
Şurası bir gerçek ki pandemi başta psikolojilerimiz olmak
üzere hepimizi bir şekilde etkiledi. Bunun yansımaları biyolojimize, ev
düzenimize, sosyal hayatımıza, önceliklerimize düşerek kişiyi pandemi sonrası
yeni bir “ben” inşasına götürecektir.
Evden dört ay çıkmayan, sürecin başından bu yana ailesinden
kimsenin evine gitmeyen, aile fertleriyle açık mekânlarda görüşmeyi seçen biri
olarak sürecin yeniden şekillendireceği kişilerden biri olacağım kesin!
Arkadaşın, dostun, ailenin ne kadar önemli olduğunu, bir
kahve içimi muhabbete, sarılmaya, gülmeye ihtiyaç duyan aciz bir insan olarak
hayatın sadece ve sadece insanlar ile güzel ve yaşanır olduğunu tecrübe etmiş
biri olarak daha insan merkezli bir hayatı istediğimi söyleyebilirim.
Her şey normale dönerse bıkar mıyım kalabalıktan, yorulur
muyum insanlar tarafından bilemiyorum!
Bildiğim, Güneş gibi emin olduğum, insanın insana
muhtaçlığı! Bildiğim, aile olmadan her yanının eksik ve tamamlanmamış olduğu!
Bildiğim, arkadaş ile içilen bir bardak çaya paha biçilemeyeceği! Bildiğim,
deniz dalgalarını seyretmenin, bir ağaca dokunmanın bir çiçeği koklamanın,
çıplak ayakla toprağı-çimeni hissetmenin bin uzay gezisine bedel hediyeler
olduğu! Allah tez zamanda insanlığı bu beladan kurtarsın duama “Hayatınızdaki
armağanların sayısını artırsın ve mukim kılsın!” temennimi ekleyerek bitirmek
istiyorum! Sağlıcakla, sevdiklerinizle kalın!