Pandemi ve eğitim sistemleri
Platon’un Devlet’inde şöyle bir bölüm vardır; “Çocuklarımızın oyunlarını da başlangıçta sıkı bir düzene sokmalıyız. Çünkü çocuklar oyunlarda kuralların dışına çıkacak olursa büyüyüp adam oldukları vakit kanunlara saygı göstermeleri beklenir mi?”
Yani oyunlara konulan kuralların bile vakti geldiğinde kamu otoritesine itaati, bağlılığı ve uyumu içselleştirmek için gerekli olacağını düşünmüşler. Haksız da sayılmazlar.
Buna bir de zorunlu eğitim sistemlerini ilave edelim.
Devletlerin tekelinde tek merkezden kumadan edilen zorunlu eğitim sistemleri şöyle ya da böyle otoriteye itaati pekiştirmek için dizayn edilmişlerdir.
Örneğin bizim ülkenin çocukları yıllardır okul önlerinde rahat hazır-ol komutları eşliğinde sıraya dizilir. Tek sıra halinde sınıflarına giderlerken de kıyafetleri kontrol edilir.
Öğretmenleri sınıfa girdiğinde çocukların ayakta ve hazır-ol vaziyetinde olması gerekir. “Günaydın” diyen öğretmenlerine gür bir sesle “sağ ol” demeleri beklenir. Bu yılın her günü her sabah tekrarlanır.
Sıralarında dik oturmaları ve dikkat kesilmeleri beklenir. Tuvalete gitmek için bile parmaklarını kaldırıp izin almak zorundadırlar.
Tüm aktivitelerini bir zil vasıtasıyla yaparlar. Zil çaldığında defterlerini kapatmaları diğer zil çaldığında ise açmaları gerekir.
Günde ortalama altı, haftada ise otuz saatlerini okul duvarları içerisinde geçiren ve okul hayatlarını tamamen belirlenmiş kurallarla bir disiplin altında geçiren birinin uysallaşması normal sonuç olacaktır.
Oysa Grace Llewellyn'in ifadesiyle söyleyecek olursak “Bir insan ne kadar çok başkalarının dikte ettiği hayatı yaşıyorsa o kadar çok yaşamıyor demektir.” Schopenhauer da boşuna “Eğitim yolunu şaşırmış, dengesini kaybetmiş kafalar imal eder” demiyor.
Çünkü bu tür sistemlerde bireyin ne düşüneceğine, ne tür kararlar alması gerektiğine, neyi inanacağına ve hayal edeceğine başkaları planlıyor. Ve bu durum zamanla bireyin benliğinde, bilinçaltında kalıcı hasarlara neden olmaktadır.
Tek merkezden kumanda edilen ve tek bir ideoloji doğrultusunda işlev gören bu sistemin bireyin zihnini zamanla nasıl çürüttüğünün bariz örneklerini içinde yaşadığımız dünyada görmekteyiz.
Çünkü tekçi ideolojik
eğitim insanın içsel dünyasını tahrip eder ve düşünme melekelerini dumura
uğratır. Sorgulamayan, eleştirmeyen kafalar imal eder. Ve elbette insanı
belirli bir kalıba sokmaya çalışır. Bu da insan zihninde çarpık bir dünya
tasavvurunun oluşmasına neden olur.
O yüzdendir ki, ülkede eğitim seviyesi yükseldikçe halkı tepeden bakan, kendisi gibi düşünen, yaşayan, inanan insanların olmasını dikte eden zorba, kibirli kişiliklerin sayısı da o derece artıyor.
Diğer taraftan ömrünü bu düzeneğin sunduğu şartlara uyum sağlamakla geçiren insanlar da alabildiğine itaatkâr, uysal, sorgulamayan, eleştiri kabiliyetinden yoksun, dirençsiz, kolaylıkla kandırabilen zayıf kişilikler oluyor.
FETÖ gibi terör
örgütleri işte eğitimin bu zayıf noktasından istifade ederek örgütlerine
militan devşirirler.
Demem o ki tekçi eğitim sistemleri bireyin soru sorma, sorgulama, sentez yapma, özgün, özgür, eleştirel düşünme yetilerini köreltmekte ve kendini bilme yollarını tıkamaktadır.
Hakikatin peşinde
koşturan bir nesil yerine itaatkâr, tek bir anlayışı ya da hakikati hayatlarının
yegâne verisi olarak kabul eden, derinlikten uzak, bilgiyi bir selpak mendili
gibi kullanıp atan bir nesil yetiştirme hedefi gütmektedir.
Kimse kusura bakmasın pek azımız hariç çoğumuz bu tezgâhtan geçtik ve şöyle ya da böyle hepimiz aynı fabrikanın imalatıyız.
Geçenlerde Melih Altınok’un bir paylaşımında da ifade ettiği
gibi; örneğin pandemi döneminde İslamcısı,
sağcısı, solcusu, liberali, seküleri, dindarı, muhafazakarı özgürlüklerin
kısıtlanması hususunda yasakçılıkta ağız birliği etmişçesine aynı noktada
birleşiverdi.
Koskoca adamların bahçede top oynayan çocukları polise şikâyet etmelerini bile şahit olduk. Sorgusuz sualsiz bir yaşamın katı savunucuları olmaları bekleniyor insanlardan. Elbette olan biten her şeyi her olumsuz davranışı eğitime bağlamıyorum ama katkısını da yadsımıyorum.
Böyle bir fabrikayı hiçbir ülke kapatmak istemez, onu demek istiyorum. Birileri “eğitim şart mı” diyordu! İyi o halde ben de “nasıl bir eğitimle” sorusunu sorayım o vakit.