Padişahlığı "dervişliğe" değişmem diyen Emin Baba
Hem Sultan Abdülaziz hem de Sultan Abdülhamit ile bizzat görüşen Emin Baba adıyla bilinen Bektaşi dervişi, kendisine teklif edilen birçok ihsanı kibarca reddetmiş ve dünyada en önemli sultanlığın kişinin manevi gelişiminde ilerlemesi olduğun dile getirmiştir. Sultan Abdülhamit Han’la bire bir görüşüp ona hiç çekinmeden: “Gerçek akıl sahipleri dünya sultanlığını değil gönül sultanlığını ister,” diyebilmiştir. Mezarı nerededir derseniz, Fatih Edirnekapı Savaklar Caddesi üzerinde, bitişiğinde bulunan Emin Baba Tekkesi haziresindedir. Mısır Tarlası Mezarlığı’nın batısında, tekkenin güney istikametinde bulunan haziredeki Mezar taşları 19. Yy. ve sonrasına aittir. Özellikle Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan ile ilgili görüşmesi ilginçtir. Detaylar için lütfen
TEKKENİN KURULUŞU
Emin Baba Tekkesinin Kuruluşu Bektaşilik üzerindeki 1826 yasağı Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla yumuşama kaydedince Bektaşiler yıktırılan ve kapatılan tekkelerini yeniden tesis ettikleri gibi bunlara yenilerini de eklemişlerdir. Emin Baba tekkesi İstanbul’daki yeni Bektaşi tekkelerinden biridir. Emin Baba tekkesi Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın vakfına bağlı olarak Valide’nin de desteğiyle 1867 yılında inşa edilmiştir.
Edirnekapı Surlar karşısında yer alan büyük kuyu münasebetiyle “Kuyubaşı” adıyla ünlenen mevkide, bu tekke yapılmadan önce mezarlık, bir kır kahvesi, namazgâh ve Emin Baba’nın yaşadığı kulübe vardı. Tekke buradaki Derviş Mehmet ve Derviş İbrahim namazgâhı sofasında tesis edilmiştir.
MÜTEVAZİ BİR TEKKE ŞEYHİ
Emin Baba tekkesi böyle bir mekânda inşa edilmiştir. Rivayete göre Emin Baba, tekkenin inşa edildiği bu yerde küçük bir kulübede; bir şilte, iki hasır iskemle, bir cezve ve fincandan başka eşyası bulunmayan münzevi halde yaşayan bir Bektaşi babasıdır. Hayatı hakkında bilgi çok azdır. Karadeniz bölgesinden İstanbul’a göç eden bir aileye mensup olduğu bilinmektedir. bu münasebetle “Laz” lakabıyla anılmaktadır.
Emin Baba’nın Pertevniyal Valide Sultan ile tanışması Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati sırasında meydana gelmiştir. Rivayete göre Sultan Abdülaziz 21 Haziran 1867 tarihinde Avrupa gezisine çıktıktan sonra, Valide Sultan, oğlunun gezisinin uzamasından endişeye düşmüştür. Gördüğü rüyaların da etkisiyle oğlunun geri dönmeyeceğine hükmedip sıkıntısını kadınlarından Tiryal Hanım’a açmıştır. Tiryal Hanım da Edirnekapı dışında münzevi bir hayat süren Emin Baba’ya itimadı olduğundan ona başvurulmasını tavsiye etmiştir. Tavsiye üzerine Valide Sultan oğlu Sultan Abdülaziz’in geri dönüp dönmeyeceğini Emin Baba’ya sordurmuştur. Emin Baba’nın ilk cevabı, “Padişah değil mi, canı ne vakit isterse o vakit gelir, ben kâhyası değilim ya” olmuştur. Fakat ısrar üzerine, “Önümüzdeki Çarşamba değil, öbür Çarşamba” haberini göndermiştir. Sultan Abdülaziz, Emin Baba’nın dediği günde gezisinin 41. günü (7 Ağustos 1867) İstanbul’a dönmüş, bu olay üzerine Valide’nin Emin Baba’ya olan güveni artırmış, onu ödüllendirmek için Hassa Hazinesi nazırına göndermiş ve ne isterse yapılmasını emretmiştir. Baba’nın isteğiyle Edirnekapı’daki Kuyubaşı (Kuyulukahve) denilen yerde tekkesi inşa edilmiş, ayrıca Valide Sultan o tarihten sonra Emin Baba’yı sık sık ziyaret etmiştir.
TEKKE ŞU AN NE DURUMDA?
1925 yılında tekkelerin kapatılması kararıyla faaliyetleri sona eren Emin Baba tekkesi asli fonksiyonunu tamamen kaybetmiştir. Uzun yıllar kullanılmayan tekke binası 1983 yılında yangın geçirmiş43, 1990’lara kadar ahır olarak kullanılmıştır.
Tekke binası 1990 yılında Vakıflar Müdürlüğü tarafından Yunus Emre’yi ve Güzel Sanatları Sevenler Derneği’ne, 1995 yılında ise restorasyonunu yaptırmak şartıyla İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne tahsis edilmiştir. Tekke’nin restorasyonu, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından 1997 yılında SUAK Anonim Şirketi’ne yaptırılmış ve yapı bu tarihten itibaren Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı ile Sosyal, Stratejik ve Ekonomik Meseleleri Araştırma Merkezi’nin kullanımına verilmiştir.
SULTAN ABDÜLHAMİT İLE GÖRÜŞMESİ
Ziya Şakir’in Dervişler Saltanatı adlı eserinde Emin Baba’ya Sultan II. Abdülhamit’in de hürmet gösterdiği nakledilmektedir.
Emin Baba o pejmürde kıyafetiyle Sultan Hamid’in huzuruna girdi. Ve mutad olan hiçbir merasime riayet etmeyerek,
-Merhaba erenler, diye selam verdi.
Babanın bu hali, Sultan Hamid’in pek hoşuna gitti. Onunla, biraz lâtife etmek istedi. Kendisine oturmak için yer gösterdikten sonra,
-Beni tanıdın mı?, dedi. Emin Baba, uzun ve beyaz kaşlarının
altında, sönmeye yüz tutan bir kandil gibi hafifçe ışıldayan gözlerini
bir müddet padişahın yüzüne diktikten sonra,
-Hayır... Galiba, seninle hiç muhabbet etmedik, diye cevap verdi. Sultan Hamid, bu cevaptan da hoşlandı. Artık şöylece konuşmakla
devama başladı,
-Ben... Padişahım...
-Ya... Fena değil!... Eh, herkes kendi varlığı içinde bir padişahtır.
-Senin, birçok keşif ve kerametlerinden bahsediyorlar.
-Olabilir... Zaten bu dünya, budalalarla dolu...
-Bektaşilerin bir sırrı varmış. Bana biraz ondan bahsedebilir misin?
-Allah, Allah... Hem padişahım, diyorsun... Hem bana, bir sırrı
ifşa ettirmek istiyorsun. Padişahların, akıllı olmaları icap eder.
-Fakat ben bu sırrı çok merak ediyorum.
-E... O kadar merak ediyorsan, sen de Bektaşi olur, öğrenirsin.
-Bektaşi olmak için ne lâzımdır?
-Evvelâ, aklına sahip olmak lâzımdır
-Şu halde, ben Bektaşi olabilirim.
-Ne biliyorsun?
-Çünkü aklıma sahibim...
Emin Baba, gevrek gevrek gülmeye başladı. Ve Sultan Hamid
de sormaya mecbur kaldı,
-Ne gülüyorsun?
-Akıl sahibi olduğunu söylüyorsun da, ona gülüyorum.
-Değil miyim?
-A, erenler!... Eğer zerre kadar aklın olsaydı, padişah olmazdın.
Bu kadar külfete katlanmazdın. Benim gibi bir köşeye çekilip, rahatına bakardın.
Sultan Hamid, vakarını daima muhafaza eden bir hükümdar
olmakla beraber, Emin Baba’nın bu safiyane sözlerine zerre kadar
hiddetlenmemişti. Bilâkis, Bektaşi’nin söylediklerinde, âdeta birer
hikmet sezmişti. Bu yolda daha bazı şeyler konuştuktan sonra:
-Sizlerin itikadınıza biraz bozuk diyorlar, dedi.
Emin Baba, gülümsedi,
-Sen, hiç kasap dükkânının önünden geçtin mi?, diye mukabele
etti. Ve Sultan Hamid’in,
-Evet, demesi üzerine,
-O halde, görmüşsündür. Her koyun kendi bacağından asılır,
diye cevap verdi.
Nihayet Sultan Hamid, son sorusunu sordu,
-Söyle bakalım. Benden ne istersin?
Emin Baba, hiç düşünmeden cevap verdi.
-Bütün hayatımda, yalnız bir defa mürşidimden nasip istedim.
Ondan başka, hiç kimseden bir şey istemezdim. Ve istemeyi de akıldan geçirmedim.
Sultan Hamid, son derecede ısrar ettiği halde, ona hiçbir şey
kabul ettiremedi. Nihayet,
-Eğer bu inadında devam edersen, çok müteessir olurum, dedi.
Gariptir ki, Sultan Hamid’in son sözü, Emin Baba’nın üzerinde büyük bir tesir husule getirdi. Çünkü o, bütün hayatında kimseyi
müteessir etmemişti. Sakalını eline alıp düşündükten sonra,
-Haydi, seni müteessir etmemek için bir şey isteyeyim, dedi. Ve
Sultan Hamid’in büyük bir memnuniyetle,
-İste... Ne istersen iste, demesi üzerine:
-Benim mürşidim, Salih Baba’dır. Gönüller âleminin bu büyük
sultanı, kulübemin yanındaki bir kucak toprak altında yatıyor. Vakıa, altmış senedir, onun mübarek cesedini örten toprağa türbedarlık ediyorum.
Fakat bugün, yarın ben de kalıbı değiştirirsem, o toprağın ayaklar altında çiğneneceğini biliyorum ve bunu düşündükçe, müteessir
oluyorum. Mademki bir efendilik etmek istiyorsun. Ona bir mezar
taşı yaptırıver. Eğer onun ayakucunda bana da bir kabir açtırıverirsen,
o da bana yeter, diye cevap verdi.
Kaynak: Edirnekapı’da Bir Bektaşi Ocağı: Emin Baba Tekkesi ve Haziresi Fahri Maden Kastamonu Üniversitesi