Öztürkmen Türkiye'dir
Giderek büyüyen, içerde bir çok meseleyi çözen, dünyada da söz sahibi olmak isteyen Türkiye'nin ayağına çelme takmaya çalışanlar var. Bu büyümenin tezahürünü farklı alanlarda gördüğümüz gibi kültür sanat dünyasında da hissediyoruz. Sadece bu hafta içinde Cemil Meriç, Samiha Ayverdi, Ahmed Arvasi, Süheyl Ünver için anma, Hikmet Barutçugil, Bestami Yazgan ve Hekimoğlu İsmail için saygı toplantıları yapıldı. Yarın Ömer Öztürkmen'i Basın İlan Kurumu ve ESKADER birlikte anıyor. Basın Müzesi'ndeki toplantı saat 15.00'te başlayacak. Genç nesil yazarımızı tanımayabilir, birkaç cümle ile anlatmaya çalışayım:
Ömer Öztürkmen, basın, fikir, sanat ve siyaset dünyamızda silinemeyecek derin izler bırakıp 1 Kasım 2010 tarihinde fani dünyaya veda etti. İstanbul'un geçmiş seneleriu2026 İlkin 1985 yılında, çalıştığım Türkiye gazetesinde görürdüm onu. Arkadaşları Mehmet Emin Alpkan, İrfan Atagün, Ayhan Songar, Ergun Göze ve Ahmet Kabaklı ile birlikte sohbet ederler, özellikte Cuma günleri öğle yemeğini beraber yerlerdi. O konuşmalara tabiu00ee ki biz gençler katılamazdık. Ama bu sohbetler bazen öyle bir hal alırdı ki, yemekhanedeki yan masalarda oturan bizler de kulak kabartarak bahsedilen hakikatlerden, kurulan manevi sofradan feyz almaya çalışırdık. Bu müstesna grubun içinde vakur ama mütebessim, uzun boylu beyefendinin Ömer Öztürkmen olduğunu öğrenince, yazılarına hayran olduğum şahsiyete hürmetim de, muhabbetim de artmıştı.
Bir çok mahfilde buluştuğum, bazı toplantılarda bir arada olduğum, sohbetlerini kaçırmamaya gayret ettiğim Ömer ağabey, örnek almaya çalıştığım münevverlerimiz arasında hep ilk sıralardaydı. Biyografisine çok şeyler sığdırmıştı. 1929 İstanbul doğumluydu, aslen Kerküklüydü. Edebiyat okudu, gazetecilik yaptı, yazar oldu. Öztürkmen Babıali'de bir fenomendi, tanıyanı, seveni, sayanı çoktu. Basın hayatının neredeyse bütün kademelerinde çalışmıştı. Muhabirlikten gazete patronluğuna uzanan geniş yolda yürümüştü. 1950'de bir fikir dergisi olarak Tanrıdağı mecmuasını çıkardı ilk olarak. 1951'de millu00ee değerlere bağlı ilk mizah dergisi olan Karakedi'nin editörlüğünü yaptı. Karakedi o dönemde 100 bini aşan tirajıyla bugün bile mizah dergisi yayıncılarını kıskandıracak bir güce sahipti. 1953'te Yeni İstanbul gazetesine girdi. Bu gazetede üç yıl yazı işleri yardımcısı olarak çalıştı 1959'de Vatan gazetesinin Almanya muhabiri oldu. Yeni İstanbul ve Tercüman gazetelerinde Yazı İşleri Müdürlüğünde bulundu, Son Havadis'te yazdı. Tercüman'a 1960 ihtilalinden sonra geçmişti. Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayımlanan Öztürkmen, 1962-1965 yılları arasında Anadolu Ajansı'nın "Ortadoğu muhabiri" olarak Beyrut'ta bulundu. 1978'den 1982'ye kadar Akajansı'nın kurucu ortağıydı. Orta Doğu gazetesini 1970'te çıkardı. 1984'te İnsan ve Kainat gibi çok güzel bir bilim dergisi çıkardı. Son olarak Türkiye gazetesinde yazıyordu. Tercüman gazetesine 'büyük atak yaptırdığı için' basın dünyasındaki lakabı 'mimar'dı.
13 Aralık 2008 tarihinde Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde ESKADER olarak onun adına bir saygı toplantısı düzenlemiştik. Öztürkmen, o toplantıdaki duygulu konuşmasında, "Eğer bende gerçekten bir şey varsa onu gençliğimde yanında bulunduğum dört kişiye borçluyum. Bunlar Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Nurettin Topçu'dur. Biz büyüklerimizi sığınma yeri olarak görüyorduk. Bu büyükleri tanımak bize Allah'ın bir lütfu idi. Bunların yanında fikir hazinemiz doluyordu. Beyazıt'taki külliyede edebiyatçıların şairlerin on metre ötesinde oturur, konuştuklarına kulak kabartırdık. Onlar bize bizim tarihimizin yıldızlarını anlatırlardı. Bilhassa Necip Fazıl'ın üzerimizde çok büyük emek ve tesiri vardı." demişti.
Eserleri, Taşkent'te Sabah Namazı, Zihniyet İnkılabı, Bilimden Damlalar, Geleceğin Eşiğinde, Karıncalardan Özür Dilerim ve Gözyaşı Medeniyeti'dir. Kitaplarında İslam'ın özünde var olan değerleri incelerken, Batı düşüncesinin temelinde yatan çarpıklıkları mukayeseli şekilde anlatıyordu. Ona göre "Gözyaşının vatanı Doğu'dur; Doğu'da yeşermiş Doğu'da serpilmiştir gözyaşı. Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş kadar suçlu sayılıyor bu medeniyette." Öztürkmen millu00ee değerlerle çağı yorumlayan adamdı. Türkiye'nin en mühim meselelerinden birinin "zihniyet yetersizliği" olduğuna sık sık vurgu yapıyor; "Doğru ve işe yarar fikirler üretmek ve yeni düşünceler geliştirmek gibi entelektüel üretimler için, çok ciddi bir felsefi altyapının gerekli olduğunu, bu olmadan ortaya atılan hiçbir düşüncenin ciddiye alınamayacağını" hatırlatıyordu. Malazgirt zaferini şu muhteşem mısralarla ölümsüzleştirmişti: "Bir Cuma sabahı Allah'a karşı / Malazgirt'te elli dört bin er / Bestelediler en güzel marşı / Allahü ekber, Allahü ekber." Ahmet Kabaklı vefat ettiğinde Öztürkmen yazısında "Kabaklı Türkiye'dir" demişti. Ben de "Öztürkmen Türkiye'dir." diyorum. Kabri nur, mekanı cennet olsun.