Öztürk Emiroğlu'nun Türk Edebiyatı Tarihi
Hafıza tahayyülün garantörüdür. O olmadan ne insandan ne de insanlıktan bahsedilebilir. Haddizatında bir insanla diğerini, bir kültür ve medeniyetle ötekini ayıran temel çizgi bir hafızaya sahip olup olmayışları, varsa o hafızanın keskin yahut müphem oluşudur. Hafıza keskinliği geçmişi ayrıntılarıyla bugüne taşıyarak bugünü de olduğundan daha berrak hale getirir ve geleceğe atılan adımlara yönelik belirsizliği giderir, korkuyu ortadan kaldırır, güven duygusunu besler. Özgüveni yüksek toplumlar uzak geçmişe uzanan bir tarihi bulunanlar değildir, geçmişini unutmayıp güncelleştirenler, ondan ders çıkarıp adımlarını o tecrübeyle ileriye atanlardır.
İnsan türünün imkan alanlarını gören, sevk ve idare eden saik geçmiş duygusudur. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel melekelerden biri de zamanı yanında taşıma becerisi, geride kalanı asla geride bırakmaması, bugünün nesnesine, geleceğin dürbününe dönüştürmesidir. Bu, dünün hatalarını ve eksiklerini gidermenin yanı sıra bugünün derinliğini kavramanın ve geleceği görmenin de vazgeçilmez şartıdır.
Her toplumsallığın çıkış noktası bireyseldir hamlelerdir; kültür ve medeniyet son aşamada insanla ilgili olduğu için kolektif hafıza da bireysel hafıza kadar kıymetlidir ve kolektif hafızayı ayakta tutan şey, her disiplinin, her mesleğin kendine özgü bir hafızaya sahip oluşu, onu sistematik hale getiren bir tarih bilinci üretmesidir. Hafızayı tarihleştiren, tarihi güncelleştiren ve günceli tarih penceresinden yorumlayan toplumlar gelişir, kendini tamir ve tahkim eder. Hafızayı bugünün celladına dönüştürenler de bugüne hafızayı feda edenler de tarih sahnesinde yer edinemez. Belki biraz da bundan dolayıdır ki bugün Türkiye’de her bilimsel disiplinin de her profesyonel mesleğin de derli toplu bir “tarihinin olması” ve o disiplinin inşası ile o mesleğin tahkimatında buna riayet edilmesi gerekir gerekmesine de maalesef hangi tarafa baksak ne doğru düzgün bir tarih yazımımız ne de o tarih mucibince oluşturulmuş sağlam bir bilimsel disiplinimiz var. Bugün hemen her alanda yalap şap bir kültürel mirasın gölgesinde, aslı dururken kopyalarının dolaşıma sunulduğu eklektik bilgi akışlarıyla oluşturulmuş birbirinden kopuk disiplinler var. Bununla birlikte, mevzi de olsa tek tük içimizi ferahlatan, ruhumuza serinlik veren çalışmalar da yapılıyor. İşte bunlardan biri yakın zamanda yayın hayatına giren, editörlüğünü Prof. Dr. Öztürk Emiroğlu’nun yaptığı Türk Edebiyatı Tarihi adlı muhteşem çalışmadır.
Öztürk Emiroğlu Varşova Üniversitesi Doğu Dilleri Fakültesi Türkoloji ve Orta Asya Halkları bölümü öğretim üyesidir ve çevirmenliğinin yanı sıra çalışmaları yoğun olarak edebiyat teorisi, edebiyat tarihi, edebiyat eleştirisi gibi alanlara yöneliktir. İdeal Kültür Yayıncılık tarafından edebiyat bilimi camiasına sunulan Türk Edebiyatı Tarihi adlı çalışmada öncü rolü oynamış, ülkenin en değerli ilim adamlarını “bir edebiyat tarihi yazımı” çatısı altında buluşturmuş ve itmamı neredeyse on yılı bulan yorucu bir çaba göstererek nihayet bu mükemmel eseri Türk okuyucusuyla buluşturmuştur. Türk edebiyatı kendisiyle ne kadar gurur duysa azdır.
Türk Edebiyatı Tarihi, geçmişte, baştan beri yazılmış olanlardan pek çok bakımdan farklılıklar ve üstünlükler taşımaktadır. Doğrusu, bu camiaya dahil olduğum 1985 yılından beri içimde bir edebiyat tarihinde olması gerekene dair ne varsa, çok az eksikle bu eserde temsil bulduğunu görmek beni de sevindirdi. Geniş, sıkı dokunmuş ve yetkin bir teorinin içine edebiyat tarihinin yerleştirildiği eserde bir edebiyat tarihinde bulunması gereken felsefe, psikoloji, tarih, sosyoloji namına ne olması gerekiyor ve ne kadar olması gerekiyorsa o ve o kadarıyla yer alıyor, temsil buluyor. Metin sadece hacmen ve edebiyat biliminin bütün türlerine yönelik bir tarihsel art alanı illiyet bağlarını gözeterek sunmasıyla değil nitelik olarak da dolaşımda onlarcası bulunan edebiyat tarihlerinden keskin çizgilerle ayrılıyor, kendini özel bir yere yerleştiriyor. Yirmi bir akademisyenin her biri kendi alanıyla ilgili mevzuları birikimlerini üslup titizliğiyle buluşturarak ele alıyor, irdeliyor, büyük bir maharetle formülleştiriyor.
Şahsımın da yazarları arasında gururla yer aldığı eser iki ciltten ve Giriş hariç, iki bölümden oluşuyor: Giriş’te Türkiye’de ve Yabancı ülkelerde Türk edebiyatı çalışmalarının yanı sıra Türkiye’de edebiyat teorisi çalışmaları analitik olarak ele alınmış, böylece edebiyat tarihi sağlam bir edebiyat teorisinin içine yerleştirilmiştir. Birinci bölümde edebi türlerin gelişimi yer alıyor. Nazım ve nesir, hemen her edebiyat türünün Tanzimat öncesinden başlayarak bütün devirlerdeki yolculuğu sebep sonuç ilişkisi içinde irdeleniyor ve böylece ortaya “sağlam bir edebiyat tarihi algısı” kurmanın bütün periferisi ortaya konuyor. İkinci bölümde ise birinci bölümü tamamlayacak olan tiyatro ve çocuk edebiyatı tarihi bulunuyor. Hiçbir sürecin ve hiçbir edebiyat türünün ıskalanmadığı, her türe ait gelişimin analitik olarak ortaya konduğu eser Türk edebiyatı tarihi meraklılarına olduğu kadar edebiyat ile irtibatlı diğer disiplinlere ilgi duyanlara da ışık saçacak nitelikte. Edebiyat hayatının içinde bulunan lisans, yüksek lisans, doktora öğrencilerine ilaveten disiplinin farklı aşamalarındaki profesyonel icracıları olan akademisyenlerin de başvuru kitabı addedecekleri ve kitaplıklarının en görünür yerinde olması gereken bir çalışma.