Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.81
Gram Altın
2977.66
BIST 100
9732.25
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Şubat 2022

Öznel tecrübe

“Öznel tecrübe” ifadesi gerek klasik ve modern epistemoloji, gerek dindarlık boyutlarının gerekse modern ve post modernliğin özne-nesne ilişkisi ile dünya ve hakikat algısı bileşenlerinde derin anlamlar kazanmaktadır. Öznel tecrübenin bu yazının konusu olması, özellikle 2000 sonrası dinin yeniden algılanması ve tecrübe edilmesi ile gündelik yaşamın aurasında baskın bir karakter haline gelmesidir.

Birçoklarının zannettiğinin aksine doğru bilginin imkânı İslam düşüncesi içerisinde ciddi bir tartışmanın konusudur. İslam düşüncesi burhani olduğu kadar tecrübi ve dinsel bilgiyi de varlığın farklı düzeylerini bilebilmek açısından kabul etmektedir. Dış dünyada insani kategorilerle bilinebilecek olan eşyanın varlığını ortaya koymada İslam düşüncesi elbette aklın ve tecrübenin verileriyle hareket etmektedir. Burada süjenin (özne) tecrübesinin bir ilim ifade edebilmesi için dış dünyadaki eşyaya tekabüliyetinin olması gerekmektedir.

Modern düşünce evrenin aklın kategorileri içinde açıklanabileceğini öngörürken, bilme yollarını birbirinden bağımsızlaştırarak ayırmış; dini bilgiyi ise tamamen bilgi kategorilerinin dışında bırakmıştı. Modern düşüncenin bu düalist yaklaşımı, bir yandan bir bilme tarzı olan bilimi pozitivist yöntemlerle ortaya koyarken, diğer yandan aslında girmemesi gereken; “ben bilmiyorum” demesi gereken dini ve metafizik olanın da işlevlerini üstlenerek teolojik bir karakter de kazanmıştır.

Modern düşünce “hakikat” kavramının temel kriterini insana doğru yönlendirmişti. Bu, Descartes’ın “düşünüyorum; o halde varım” mottosundan Kant’ın dış dünyayı kavramak üzere insandaki kategorileri öne çıkarması birbirini bu konuda tamamlayan adımları tanımlamaktadır. Bu durum, pre-modern dönemde insanın “hakikat” ya da dış dünyaya göre değişiminin yerine insanın dış dünyayı değiştirmesi anlayışının ikamesi ile sonuçlanmıştır.

Özne ile nesne arasındaki tekabüliyetin bir temsil krizine doğru gitmesiyle beraber nesnellik ciddi anlamda bir eleştirinin konusu olmaya başlamıştır. “Neyi bilebilirim” şeklinde felsefe tarihinin başından beri sorulan soru, öznelliğin sınırlarına kadar daralmıştır. Post modernliğin evrensel akıl ve bilim iddialarına karşı itirazları bugün öznelliği, öznel dünyaları ön plana çıkarmıştır. Özellikle Alman sosyoloji ve felsefe geleneğinin Fichte, Weber ve Gadamer gibi isimlerle öne çıkan damarı, insanın bir dünya yaratma kapasitesi ve dünya algılarına ağırlık vermişlerdir.

Elbette küreselleşme çağında meydana gelen bir dizi gelişme de öznelliği daha da beslemiştir. Postmodernlik öznelliği öne çıkarırken, kitle iletişim araçlarının gelişimiyle bu öznellik daha da derinleşmiştir. Öte yandan kapitalizmin yeni geldiği aşama sonucu, öznel beğenileri öne çıkaran, “kişiye özel” ürünlere yer açan bir tüketim de insanın dünyayı farklı bir biçimde deneylemesine imkân vermiştir.

Öznellik din bağlamında iki boyutlu olarak ele alınabilir. Birincisi, kendisini teoloji olarak antropolojiye dayayan ve “insanda potansiyel olarak bulunan her şeyi meşrulaştıran” bir anlayış bir boyutuyla din açısından gerilim oluşturmaktadır. Çünkü İslam’ın “heva” olarak adlandırdığı şeyler, din açısından kimi zaman gerçek dışı ve insanın mahvına sebep (fücur) olarak adlandırılmaktadır.

İkincisi, insanın öznel tecrübe ile kendisini ve dış dünyayı keşfi ise genel olarak din açısından olumlu değerlendirilebilir. Çünkü burada insanın kendi potansiyellerinden başlayarak dünyayı bir tecrübesi söz konudur. Dolayısıyla bu tecrübeden yola çıkarak bir takva üretebilmesi mümkündür.

Müslüman toplumlarda maalesef insanın kendisini ve dünyayı yeniden tecrübe etmesi bağlamında öznel tecrübe kanalı tıkalı görünmektedir. Özellikle yukarıda niteliklerine atıfta bulunduğumuz konjonktürün öznel tecrübenin işletilmesi noktasında gençler üzerinde yoğun etkileri söz konusudur. Gençlere öznel tecrübenin yolunu tıkamak yerine, onu nasıl dinsel söylem ile buluşturacaklarının imkânları sunulmalıdır.