Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2955.76
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Eylül 2021

Özne burada, iman orada

Son dönemlerde din konusunda yaşanan tartışmalarla bağlantılı olarak, bazı mesafe alışlar, dönüşümler ve belki dine yönelik negatif söylemlerde bazı artışların olduğu gözlemlenmektedir. Aslında bunun sebepleri üzerine daha ciddi araştırmalar yapmak bir gerekliliktir.

Burada sorunun bir boyutuna bir sorun olarak değinmeye çalışacağım. Özelde İslam’ın teori ve pratikleri üzerinde gözlemlenen bu zayıflama, toplumda her kategoriden insanın imanlarından ilahiyatçıları sorumlu tutan söylemlerin de dillendirilmesini birlikte getirmiştir. Elbette ilahiyatçıların da diğer sorumluluk sahibi insanlar gibi ve onlar kadar topluma karşı sorumlu olduklarını kabul etmekteyim.

Fakat ortada sorun olarak gördüğüm birkaç nokta var. Birincisi, tüm dünyada deizm, ateizm ve agnostisizmin artmasının tüm sorumluluğunu ilahiyatçılara yükleyen bir söylem var. Bu, bazan örtük bazan da açık bir biçimde söylenmeye devam etmektedir. Bir başka tavır da, bazılarının iman etmelerini ilahiyatçılara bir lütuf olarak sundukları gibi, dine yönelimdeki kayıpları da “hadi hesap ver “ mantığıyla karşılamaktadırlar.

Burada birkaç boyutlu analizin yapılması gerekmektedir. Birincisi, iman kolektif değil bireysel bir sorumluluktur. Birey olmanın insanın kendi sorumluluğunu üstlenmesi şeklindeki boyutu toplumda olabildiğince zayıf görünürken, maalesef bencillik ve birbirinden kopan hayatlar bağlamında birey daha görünür olabilmektedir.

Her şeyden önce dünya hayatı insan için trajik bir boyut taşımaktadır. İnsan nereden geldiğine dair “hikaye”ler dinlemekle birlikte ölüm karşısında acizdir. Bir kere geldiği bu dünyada hayatını nasıl yaşayacağını iyi seçmek durumundadır. Ancak çoğunlukla Kur’an’ın da dikkat çektiği üzere “bir oyun ve eğlence” olarak dünya hayatı yaşanmaktadır. Dolayısıyla “iman” dünyada ciddi bir sermaye olarak öne çıkmaktadır.

İnsanların hatta müslümanların çoğu da imanı maalesef “bilinçsiz bir kabul” olarak pratiklemektedirler. Halbuki iman bir yandan insana ontolojik bir güvenlik alanı açarken, diğer yandan ciddi bir sorumluluk yüklemektedir. İman kelimesinin “emin”lik, “güven”lik anlamı ilkine, iman konusu olan şeyin içeriği de insanın anlaması, akletmesi gereken bir gerçeklik bağlamında ikinci anlamına tekabül etmektedir.

Ne kadar yaşayacağı (sermayesi) belirsiz olan bir dünya hayatının sonunda insanı bekleyen ölüm bir anda insan için her şeyi ciddileştirir. Dolayısıyla bu dünya hayatında insanın en özen göstermesi gereken şey imanıdır. Çünkü diğerlerinin hepsi, dünyada bırakılacak bir masala dönüşürler. Hatta aslında dünya hayatı boyunca iman etmekten daha önemli olan şey, imanı özenli bir şekilde korumaktır. İmanın özenle korunması demek, tüm hayatın imanın içeriğinde belirtilen gerçeklikten kopmaması ve tüm yapıp etmelerinin hesabının verilebilir olması demektir.

Kendi adıma imanımı önemsiyor ve kaybetmekten ciddi olarak korkuyorum. Nübüvvete özellikle inandığım gibi kutsal kitabım Kur’an-ı Kerim’in ilk harfinden son harfine kadar da inanmaktayım. Kitabım benim hayatım boyunca tek kılavuzumdur. Kelime-i şehadet bu dünyanın yegane gerçekliğine tanıklık etme imkanını bana vermektedir ve aynı zamanda bana bir sorumluluk yüklemektedir.

Dolayısıyla toplumda ailelerin ve birebir insanların kendi “iman”larından bir başkasını sorumlu tutmalarının hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü gelecekte herkes kendi hesabını kendisi verecektir.

Bir reklam filminde çocuk “arabanızı seviyorsunuz onu önem veriyorsunuz, beni sevmiyor musunuz?” diye soruyordu. Elbette iman edip etmemek bir seçenektir ve insanlar bu konuda özgür olmalıdırlar. Fakat insanın hayat tarzı, onun önceliklerini de gösterir. Dolayısıyla iman orada ise özne de buradadır.