Özgüvenle Türkiye yüzyılları
29 Ekim 1923…
99
yıl önce Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade, bugün yüzyıllık projelere imza
atıyor.
30
Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi ile ordusu dağıtılmış millet, tam beş yıl sonra
devletini kurmuştur.
Cumhuriyetin
29 Ekim’de ilanı, işgalcilere indirilmiş tokattır.
Mondros
da emperyalistlerin “Türk Demokrasi
Projesi” idi.
Türkiye’ye
demokrasi getirmesini bekledikleri emperyalistlerin kapılarında bekleşenlerin
iflah olmaz vesayet hastalığı renk ve şekil değiştirerek devam ediyor.
“Biz
adam olmayız.”a inandırılmışlar,“eksen kayması” en büyük korkuları.
Tanzimat
aydınlarının alametifarikası olan bu mankurtizm Osmanlı’yı çökerttiği gibi
Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişmesine de engel oldu.
İstiklâl
Harbi’nin en büyük düşmanı işte bu Mandacı zihniyetti.
Milletin
istiklâli, 30 Ekim 1918’de peşkeş çekildi. Yüz binlerce şehidin, gazinin canı
ve kanının boşa gittiği” duygusuna itilen halk orta yerde kalakaldı.
Devleti
teslim edenler, üç gün sonra (2 Kasım 1918) yurt dışına kaçtılar.
Fakat
ne gariptir ki “adalet, eşitlik, kardeşlik, özgürlük sloganlarıyla iş birliği
yaptıkları terör örgütlerinin kurşunlarıyla da can verdiler.
Halbuki
meşrutiyeti birlikte ilan etmişler, Hürriyet Bayramı kutlamalarında birlikte
nutuklar atmışlardı.
Uzun
sürmedi. On yıl içinde Balkanlar’dan Yemen’e Kafkaslardan, Afrika’ya hükmeden
devletin başkenti de işgal edildi.
Ordusuz
ve başsız bir millet…
İstiklâl
ve Manda…
İki
cepheye ayrılmış bir toplum oluşturdular. Düşmandan daha tehlikeli bir durumdu.
İşte
bundan dolayı İstiklâl Marşı “ Korkma”diye başlıyor.
Millete
özgüven vermek için tarihinden, inancından örnekler veriliyor.
Millet,
liderine güvenirse, hiçbir fedakârlıktan çekinmez, hiçbir şeyden de korkmaz.
İstiklâlini kazanmadan İstiklâl Marşını
yazmış tek milletiz.
Ya
istiklâl ya ölüm, diyerek yapılan mücadelenin sonucunda Türkiye Cumhuriyeti
ilan edildi.
99’uncu
yılındayız.
Millet
olarak yaşadıklarımızdan ibret almalıyız.
Bugünün
meseleleri o günlerden kalma…
Mondros’la
emellerine ulaşamayanlar, anarşiyle, terörle, ekonomik yaptırımlarla, siyasi
baskılarla, darbelerle bizi oyaladılar, gerilettiler, değerleri aşındırdılar.
Medeniyet
mirasımızı “çağdışı” yaftasıyla yozlaştırma girişimlerinden vazgeçmediler.
Mehmet
Akif’in: “Kızımın iffeti batmakta
rezilin gözüne / Acırım, tükürüğe billahi tükürsem yüzüne” ifadesi, bugün
de güncel değil mi?
1918’de bitmedi, ihanet…
Cepheler açık:
Çanakkale, Suriye, Irak, Yemen, Libya, Kafkas, Balkanlar…
Türkiye’nin terörle mücadelesi,işgalcilerle
mücadelesidir.
Terör örgütlerini kara
gücü olarak kullanıyorlar.
Daha üç yıl önce
bugünlerde Barış Pınarı Harekâtı’nı
durdurabilmek için ABD ve yandaşları mektupla ve sözde barış bildirileriyle
Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit ediyorlardı.
9 Ekim 2019’da ABD
Başkanı Donald Trump’ın mektubundan iki ay sonra Joe Biden da birilerine
Türkiye’yi yönetme vaadinde bulunuyordu.
Türkiye bu tehditlere
boyun eğmedi; operasyonunu başlattı.
27 Kasım 2019’da da
Mavi Vatan’daki haklarını korumak için Libya ile Deniz Yetki Anlaşması’nı imzaladı.
Türkiye, bugün
alt yapısını büyük ölçüde tamamlamış, kendi savunma sanayini kurma yolunda çok
büyük mesafe kat etmiş, kendi otomobilini üretecek duruma gelmiştir.
Bu kolay olmadı;
maddi, manevi bedeller ödedi.
Özgüvenini kaybetmedi,
basiretiyle en doğru kararlarını verdi.
“Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini.../
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini? / Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini / Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın; / Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!”
Türkiye’nin yüzyılları…
Özgüvenle…