Özgürlüğü ve Nietzsche'yi düşünmek
İnsan niçin özgür olmayı gerçekleştiremiyor sorusu, sürekli olarak zihnimi meşgul eden en önemli problemlerden biridir. Özgür olmayı niçin gerçekleştiremediğimiz üzerinde düşünürken, Nietzsche’yi düşünüyorum. Bütün sistemlere, putlara ve doğmalara karşı çıkan Nietzsche, niçin özgür olmayı başaramadığımız konusunda bize çok önemli fikirler söylemektedir.
Özgürlüğü tecrübe etme konusunda
başarısız olmak aslında insanın kendisini hastalıklı, mahkum ve köle bırakması
demektir. İnsanlar, özgür olmak yerine geleneğin ve kültürün kölesi
olarak yaşamayı tercih ederler. Gelenek ve kültür, insanı, sınırsız
sınırlamalar, duvarlar, labirentler ve mağaralar içinde yaşamaya mahkum eder.
Kültür ve geleneğin inşa ettiği hapishanelerde geçen günlerin ve yılların hayat
olduğu yanılgısı içinde insanlar, hayatlarını ve varlıklarını harcarlar.
Nietzsche, gelenek ve kültürün sınırlarında ve hapishanelerinde hayatı israf
etmenin yaşanmamış hayat olduğu gerçeğini bize söylemektedir.
Kültüre ve geleneğe bağımlı ve mahkum
olarak yaşayanlar, kendilerine, hayata, doğaya, medeniyete ve tarihe sadece tek
bir yerden bakarlar. Gelenek perest ve kültür perest kişiler, kendi karanlık
mağaralarının ve sığ sınırlarının dışında hiçbir şeye açık değildirler.
Nietzsche, özgürlüğü sahici anlamda tecrübe etmek için her şeye açık olan bir
varlık olmayı gerçekleştirme şeklinde çetin bir meydan okumayı önümüze
koymaktadır. Sadece kendi mağarasına açık olan kişiler, dünyaya, hayata ve
doğaya kapalı olan kölelerdir.
İnsanın özgür olmayı başarması
için bağımsız bir iradeye sahip olması lazımdır. İradesinden taviz vererek
kendisini küçülten ve zayıflatan bir
insan, özgür olamaz. Özgür insan olmak için kişinin tam büyük bir iradesi olmalıdır.
İradenin tamamını gerçek dışı hayali kurgulara atfederek kendisinin irade sahibi olmadığını içselleştiren insan,
aslında tam bir özgürlük yerine özgürlüğün kırıntılarıyla
veya hayaliyle yetinmektedir. Tam irade sahibi bir varlık olarak insandan söz
eden Nietzsche, irade ve insan arasında kopmaz bir ilişkinin olmasını gündeme
getirmektedir.
Sürü inancı, psikolojisi ve ahlakıyla
yaşayan kişiler ve toplumlar, köle toplumlardır. Sürü ahlakıyla hayatlarını
israf edenler, dışarıdan gelen uyarıcılara tepki veren koyunlardan
farksızdırlar. Sürü ahlakını içselleştirerek kendi kendilerini köleleştirenler,
kendi başlarındaki çobanın güçlülüğüne inanırken, kendilerinin zayıf
olduğunu kabul ederler. Zayıflığın, fakirliğin ve ezilmişliğin kendi kaderleri
olduğuna inanan ve bu dünyada kendilerine rahat olmadığını meşrulaştıran sürü
mensupları, köleci bir metafiziğe iman ederler. Sürü psikolojisi, çoban
despotizmi ve köle metafiziği, insanın niçin özgürlüğü tecrübe edemediğimizin en
önemli nedenleri arasındadır.
Kendilerine ait bir iradeleri olmayan,
hep mağdur ve ezilmişlik metafiziğine sığınan sürü mensupları, düşman ve kötü
gördükleri her şeye tepki gösterirler. Sürüden olan insanların, aksiyonları
yoktur, reaksiyonları vardır. Sürüden olanlar, kamplaşma, çatışma ve şiddetten
beslenirler. Kendileri dışında herkesi düşman gören, dünyayı ve kendilerini
değersiz olarak kabul eden sürü mensupları, gerçek dünya yerine hayali bir
dünyada ve gelecekte mutlu ve müreffeh yaşayacakları bir kurguya inanırlar.
Sürüden olanların gerçek dünya ile ilişkileri kopuktur, akıllarıyla düşünmezler,
duygularını, düşüncelerini ve düşlerini tamamen çobanlarına teslim etmişlerdir.
Sürüden olanlara bugünü ve yarını nasıl yaşayacaklarını da yatan ve nasıl bir
geleceğin kendilerini beklediğini ortaya koyan, hep çobanlarıdır. Çobanlar, sürüye sürekli olarak yalan
söylerler. Sürü ahlakı, psikolojisi ve inancı, tamamen yalanlardan
oluşmaktadır.
Ahlakı şekilcilikten ibaret
olan, kendileri dahil hayatı, insanı ve doğayı değersizleştiren sürü ahlakı,
kültürel durum olarak sürekli olarak üretilmektedir. Kültür olarak sürü ahlakı
süreklilik içinde üretildiği sürecek işi ve toplumun çürümüşlükten ve çöküşten
kurtulması, gerçek özgürlüğü tecrübe etmesi mümkün değildir. Sürünün bir
parçası olarak sürü değerlerine köle olduğumuz sürece özgürlüğü gerçek anlamda
tecrübe etmeyeceğimiz gerçeğini Nietzsche’den öğreniyoruz.