Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Ağustos 2024

​Özgürlüğe cüret etmek

Özgürlük içinde yaşadığımız çağda hem muğlak içerikler taşıması hem de hovardaca kullanılması açısından netameli kavramlardan birisidir. Çağdaş toplumlar sürekli özgürlük istemekte; öyle ki özgürlük modernliğin bir ruhu gibi sunulmaktadır. Doğrusu toplumların ezberleri de bu şekilde oluşturulmaktadır.

Din ise bu minvalde daha çok özgürlükleri kısıtlayan, insan hayatını sınırlandıran, her şeye karışan bir olgu şeklinde sunulmaktadır. Hatta dinden azade olmak bir özgürleşmenin en önemli adımı olarak sayılmaktadır. Fakat meselenin dindarlar açısından şöyle bir yüzü de bulunmaktadır; kimi muhafazakâr Müslümanlar baş edemedikleri her şeyin yasaklanmasını istemektedirler. Hatta bazı kılık kıyafetlerin, düşüncelerin, tavır alışların vb. yasaklanmasını talep etmektedirler.

Fakat bu talepleri öne sürerken 28 Şubat ve öncesinde yaşadıkları süreci unutmuş gibidirler. O dönemde iktidar edenler başörtüsünden başlayarak düşünce ve fikirlerde de yasaklamalarda bulunmuşlardı. O dönemde bunların hiçbirisi doğru değildi ve haklı olarak itiraz ediliyordu. Dolayısıyla insanların bir başka düşünceyi ya da kıyafeti “yasak olsun” demesinin meşruiyeti nereden alınmaktadır? Elbette kamusal ahlak açısından herkesin uyması gereken kurallar bulunmaktadır.

Esasen özgür olmak insanın hayatına başlarken sahip olması gereken ilk niteliktir. Çünkü insan fiillerinin değerlendirilebilmesi için özgürlük gerek şart bir niteliğe tekabül etmektedir. İnsanın zaten tercihinin olmadığı ve zorunlu olarak yöneldiği fiiller özgürce işlenmiş değildir. Fakat özgürlükle ilgili şu içeriklerin mutlaka tartışılması gerekmektedir.

Birincisi, Özgürlük iki boyutlu ele alınabilir. Negatif özgürlük, insanın seçiminin önünde kısıtlılıkların olmaması demektir. Pozitif özgürlükler ise daha ötesine geçerek insanın insana çok farklı özgülük alanlarının tanınmasını ifade etmektedir çağdaş hukuk ve siyaset literatüründe.

İkincisi, bu minvalde en çok fark edilmesi gereken şey; özgürlüğün sadece “hak”lar değil, aynı zamanda sorumluluklar olduğudur. Dolayısıyla insan özgürce bir seçimde bulunurken, bunun yükümlülüğünü üzerine almak ve sonuçlarına da katlanmak durumundadır. Hâlbuki bugün bilhassa yeni nesilde özgürlükler sorumluluğun dikkate alınmadığı haklar şeklinde anlaşılmakta ve uygulanmaktadır. Dikkat edilirse her farklı süreçte ve platformda insanlar haklarını dile getirmekte fakat yükümlülük üstlenmek istememektedirler.

Aslında özgürlüğü yükümlülükle birlikte düşündüğünde birçok insan özgür iradeden kaçmaktadır. Nitekim Erich Fromm “Özgürlükten Kaçış” isimli kitabında bilhassa geçen yüzyılın Avrupa’sında yaşanan sosyal olaylardan örneklerle insanların nasıl yükümlülükten dolayısıyla özgürlükten kaçtıklarını bize gösterir.

Bugüne dikkatli bakıldığında, sadece haklar üzerine temellendirilen özgürlükler, mecburi istikamet gidilen bir AVM’nin reyonlarından ürün seçme özgürlüğü düzeyinde görünmektedir. Elbette insanlar haklarını talep edecek ve kullanmak isteyeceklerdir. Fakat bugün dünyanın yeniden adaletle kurulması, kölelikten kurtarılması gibi noktaların merkeze alınmasıyla kurulmaya ihtiyacı var. İnsanların ise bu konuda bir insiyatif ve yükümlülük alması gerekmektedir.

Aliya İzzet Begoviç ise “Özgürlüğe Kaçışım” isimli eserinde çağdaş dünyanın insanı köleleştirici ilişkilerinden kurtularak özgürlüğe geçişin imkânlarını hatırlatmaktadır. Dolayısıyla bugünün insan hakları açısından en temel sorununu özgürlük olarak görmekteyim.

Müslümanlar içinde bulundukları kuşatmadan kurtulmak adına özgürlükten korkmamalı ve özgürlük vurgularını tekrarlamalıdırlar. Çünkü dünyayı yeniden adil bir şekilde kurmak üzere yükümlüdürler ve salt bu yükümlülüğü üstlenebilmek bir cüreti gerektirir. Öznel beni ve bedeni merkeze alarak tüketimi bir hak ve özgürlük olarak sunan çağımızda dünyayı omuzlayacak yükümlü insanlar aranmaktadır. Bunun için çağın bağımlılıklarından kurtulmak lazımdır. Hz. Peygamber (SAV) önce özgürleştirdi.