Özgürce kelam etmek
İnsanlık tecrübesinin asli alanlarından birisini din oluşturmaktadır. Kişi, hayatını dayandıracağı anlam çerçevesinin ne olacağı sorusuna cevap olarak dine ihtiyaç duymaktadır. İnsanın kökeninin ne olduğu, hayatın amacının ne olduğu ve bu hayattan sonra kişiye ne olacağı sorularının cevaplarını din vermektedir. İnsanlığın evrensel sorularına derinlikli cevaplar verme arayışı ve pratiği olan dindarlık tecrübesi, insanlığımızın vazgeçilmez boyutudur. İnsan, hiçbir zaman hayatının ve varlığının anlamını ve amacını aramaktan vazgeçmediği gibi, dinden de vazgeçmemiştir. İnsanın olduğu her yerde dindarlığın varolması, insanlık ve dinin birlikteliğini ve kopmazlığını göstermektedir.
Dinin asli gayesi, insana Allah’a kulluğun yolunu göstermektir. Başka bir ifade ile dinin işlevi, insanın Allah’a kulluk etmesinde sahih araç olmaktır. Din, Allah’a kulluğa hizmet etmenin dışında, hiçbir şeyin aracı haline getirilmez. Dinin Allah’a kulluğun sahih bir şekilde nasıl olacağını gösteren bir hidayet ve rahmet yolu olması için İslam, dinde hiçbir aracı sınıf, kurum ve otorite ihdas etmemiştir. Kişi, Allah’la olan kulluk ilişkisini ahlaki ve akli bir şekilde icra edecek yeterli donanıma sahip bulunmaktadır. İnsan, Allah’a karşı olan kulluk vazifesini yerine getirmek için hiçbir kişiye, gruba, otoriteye veya güce ihtiyaç duymamaktadır. İslam, Allah’a kul olmanın yolunun hiçbir şeye bağımlı olmamaktan geçtiğini insana öğretmektedir.
İslam, iman, ibadet ve ahlak saç ayağından oluşan aklın işlevsel olarak kullanılmasıyla uygulamaya dökülmesi gerekli olan bir dindarlık tecrübesinin yaşanmasını amaçlamaktadır. Kişi, sürekli olarak imanını, ahlakını ve ibadetini derinleştirmeli, anlamlandırmalı ve yorumlamalıdır. Her insani tecrübe, aynı zamanda insani ve akli bir yorumu gerekli kılmaktadır. Akılla yorumlanmayan yaşantılarımız, bir müddet sonra varoluşumuzun ve varlığımızın boyutu haline gelmeden yüzeysel ve geçici bir şekilde ortadan kalkarlar. İman, ahlak ve ibadet, insan için varoluşsal düzeyde önem taşıyan alanlardır. İmanımızın, ibadetimizin ve ahlakımızın bizi sürekli olarak yeniden inşa etmesi, yani var etmesi için, düşünmemiz, anlamamız, anlamlandımamız ve akıl etmemiz gerekmektedir.
Din, üzerinde düşünülmemesi gereken doğmalar alanı olmadığı gibi, mutlak bir şekilde yerine getirilmesi gereken mutlak emirler ve yasaklar mecmuası da değildir. Din, bizi Allah’a akıl ve ahlak sahibi mümin kullar haline getirmeye hizmet eden bir hidayet yoludur. Dinin sahih anlamda hidayet yolu olarak işlevini yerine getirebilmesi için, dinin varlığımızla ve tecrübemizle ilişkisinin kurulması ve insani durumumuz ışığında yorumlanması gerekmektedir. Dindarlık tecrübemizi yorumlama çabamız, dini, hayatla ve insanla gerçekçi bir şekilde ilişki içinde tutma faaliyetidir. Dinin insanla ve hayatla ilişkisinin kopması, akıl ve ahlaktan arınması, dinin bir yanılsamaya yani bir illüzyona dönüşmesi anlamına gelmektedir. Dini bir illüzyondan kurtaracak olan şey, dinamik akıl ve ahlaktır. Dinin illüzyona yani şirke dönüşmemesi için Kur’an, sürekli olarak aklı muhatap almış ve Rahmet Peygamberi’de “güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini” ifade etmiştir. İslam’ın aklı ve ahlakı Allah’a kulluk tecrübesinin başı, ortası ve sonu haline getirmesi, sahih dindarlığın şirkin illüzyonlarıyla saptırılmasına ve yozlaştırılmasına karşı korumak içindir.
İslam, Allah’a mümin kullar olmayı korku ve tedirginlikler üzerine inşa etmemektedir. İman, ahlak ve ibadet, akılla, özgürlükle, tefekkürle, dirilişle, umutla ve sevgiyle gerçekleşebilecek tecrübelerdir. Din alanı ve dindarlık tecrübesi, dar sınırlara hapsolmuş, aklın işlevsizleştiği, ahlakın önemsizleştiği, dinin her şeyin aracı haline getirildiği dar ve kapalı bir alan değildir.
Dine dair söz söylemek, insanın tecrübesine dair kelam etmesi anlamına gelmektedir. Kelam etmemek, küfrün kapılarını açmaktadır. Özgürce kelam etmek, Tevhidi, ahlakı ve imanı dinamik bir insani zemine yerleştirmektedir. İnsanın imanı, ahlakı, ibadeti, ticareti, sanatı, felsefesi, bilimi, kısacası kendisini var eden her şey hakkında makul olarak kelam etme yeteneğine sahip olması, kelamını geliştirmesi ve yenilemesi, ona daha iyi ahlaklı mümin kullar olmanın yolunu açmaktadır. Kişinin sahih anlamda ahlaklı ve akıllı kullar olması için, din alanı dahil bütün insani faaliyetleri konusunda özgürce kelam etme olgunluğuna ulaşması gerekmektedir.