Özgür Hama
Suriye’nin Hama şehri, adını duyduğumuz an bize ölümü, masumların acımasızca işkencelere uğramasını, hanımefendilere reva görülen aşağılayıcı davranışları hatırlatır. Hama’nın hepimiz üzerinde travmatik bir karşılığı vardır. Ahmet Pakalın’ın İslamoğlu Yayıncılık’ın 1995 yılı baskısı “Şehit Hama”yı okuyan her gençte bir ömür hüzünlü izler kalmıştır. Ortaokul başlarında okumuştum. Romanın kapağında yer alan kıpkızıl bir gecenin ortasında tank paletleri altında ezilen sarıklı Müslüman resmi, belleklere kazınmıştır. İnternetin, sosyal medyanın, haber kanallarının olmadığı yıllarda kapalı sınırlar içinde Hama’da yaşanan cürümleri anlatan bu roman; edebiyatın nelere kadir olduğunu göstermesi açısından da ayrıca önemlidir.
Bugün nasıl Gazze’de işlenen cürümlere rağmen kardeşlerimiz
yalnız bırakılmışsa 1982 yılında da Hama, zalim bir rejime karşı yalnız
bırakıldı ve tarihin en acımasız katliamlarından biri bu coğrafyada yaşandı.
Müslüman Kardeşler’in etkin olduğu şehri kuşatan Hafız Esad (katil Beşşar Esed’in
katil babası) şehri kuşattı. Mücahitler ellerinden geldiği kadar direndi. Şehir
aralıksız topçuateşine maruz bırakıldı. Uçaklar yoğun bombardıman yapıp şehrin
üçte birini yıktılar. El-Hayriyya, El-Asida, El-Kilayniyye, Es Sehhane, Ez Zenbak ve El
Başuriyye mahalleleri yoğun saldırıların hedefindeydi. Suriye Savunma
bakanı, isyanın sona erdiğini duyurdu. Silahlı direniş sona ermesine rağmen
saldırılar durmadı. Rifat Esad komutasında Baas Cuntası’nın askerleri şehre
girdi. Kentte sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Şehre giren azılı askerler2-28
Şubat 1982 tarihleri arasında en az 40 bin sivil katletti. Her yaştan insan
öldürüldü; çocuk ve bebek ayırt edilmedi, evcil hayvanlar bile bu kırımdan
nasibini aldı. Hastaneler Esad askerince ele geçirildi; gelen tüm hastalar
öldürüldü. Camilerin tamamı, kiliseler, okullar ve hastaneler yok edildi. Masum
halka, hanımefendilerin iffetine her türlü saldırı yapıldı; kadınların
camilerin içine kaçması bile başlarına gelecek meşum olaylara engel olamadı. İnsan
Hakları İzleme Örgütü, yaşananları “ağır bir toplu cezalandırma” olarak
niteleyecekti. Şehrin pek çok noktasında insanlar toplu halde öldürüldü,
cenazeler yakıldı. Şehirden kaçabilenler canlarını kurtardı.Öyle büyük
zalimlikler yapıldı ki, işkenceler dilden dile dolaştı. Şehirde rejim
tarafından yakalanan 13-70 yaş arası erkekler Humus’taki işkenceleriyle meşhur
Tedmur (Palmira) cezaevine atılırlar.
Katliamlar bitip Esad ailesinin içi soğuduğunda sokağa çıkma
yasağının kaldırıldığı anlatılır. Günlerden Cuma’dır. Namaza gitmek için
evlerinden çıkan erkekleri gören Rifat Esad’ın “Hama’da hâlâ erkek mi var?”
dediği ve akabinde ev ev arama yapılıp yakalanan 5 bin erkeğin katledildiği
anlatılır. Halep yolu boyunca toplu gruplar halinde katledildiği bugün bile
söylenir.
1982 yılı Türkiye için 12 Eylül Darbesi sonrası çalkantılı
zamanlara denk gelir. Türkiye’nin tam bu zamanlarda kimseye faydası yoktur.
Zaten Türkiye’deki o dönem rejiminin yanı başında Müslüman kardeşler liderliği
istemeyeceği herkesin malumudur. Müslüman Kardeşler’in lider kadroları, Sünni
alimler İran’da İmam Humeyni’ye dertlerini anlatmaya, Hafız Esad’ı şikâyet
etmeye çalışırlar; devrim sonrası İran’dan tüm İslam coğrafyaları umutludur
çünkü. Sünni dünya Hama katliamı sürecinde İran’ın sessizliğinden dolayı şok
olur. İmam Humeyni, Hama’da yapılan katliamlar için kılını bile kıpırdatmaz. Şehit
Abdullah Azzam, Tevbe Suresi’nin tefsir ederken sözü Hama’ya getirir ve İran’ın
Sünni liderlerle yaptığı tüm görüşmelerin ses kayıtlarını Hafız Esad’a
verdiğini ve Sünni liderleri nasıl deşifre ettiğini yazar. Hama Katliamı
olurken İran’ın sessizliği, Humeyni’nin reel politik stratejisi olarak
görülmez, devrimin yeni güçlenmesine tahvil edilir ama 2011 yılında Beşşar
Esed’e yeni katliamlar için verilen destekle İran fotoğrafı ayan beyan ortaya
çıkar. İran için kendi ülkesinin çıkarları her türlü değerin üstündedir. İran
devletinin çıkarları korunduktan sonra Şiilik her türlü kazancın üzerindedir ve
tüm ilişkiler bunun üzerine kurgulanır. Suriye’de Sünni Müslümanların, zulümlere
baş kaldırdığı süreçte İran’ın Nusayri azınlığın yanında olma gerekçelerinin
başında mezhebi taassup yer alır.
Şubat 1982 yılında yaşanan bu ağır soykırımdan 42 yıl sonra
Baas rejimine karşı ayaklanan muhalif güçler, 5 Aralık 2024 günü Hama’yı zalim rejimin
elinden kurtardılar. Esad ailesine ait heykeller parçalandı, yerlerde
sürüklendi. Bir hafta önce Halep kapılarında olan mücahitler şimdilerde
Hama’nın da zincirlerini kopardılar. Cezaevlerinin kapıların açıldığında 3 bin
kişi hürriyetine kavuştu; aralarında 42 yıldır hapiste olanlar da vardı. Hama
katliamı sürecinde tutuklanıp bugün mücahitlerce serbest bırakılan; gençken
zindana girip yaşlı insanlar olarak dışarıya çıkan mazlumlardan bahsediyorum.
Hama’nın her sokağında anne oğul, baba oğul buluşmalarını görenler göz
yaşlarını tutamadılar. Özgürlük müjdesini duyan, Baas’ın askerlerinin kaçtığını
haber alan halk, şehir meydanında, caddeler boyunca tekbirlerle, zılgıtlarla,
göz yaşlarıyla devrimi kutladılar. Hama’nın 42 yıldır kanayan yaraları sarıldığından
olsa gerek özgürlüğe kavuşan şehirler içinde en büyük sevinç gösterileri burada
oldu. 1982 yılından sonra “Şehit Hama” olarak anılan bu şehir artık “Özgür
Hama” olarak anılıyor.
Âsi nehri kenarına kurulan ve “hisar” anlamına gelen Hama
şehri, su değirmenleriyle meşhur idi bir zamanlar. Miladi 5. yüz yıldan beri
kesintisiz çarkları dönen değirmenler bunlar. Değirmenlerin çokluğundan dolayı Hama,
“Medînetu’n Nevâîr” (Bostan dolapları/Su değirmenleri Şehri) olarak anılırdı.
Yıllardan beri acıyla, hüzünle ve zulümle anılan bu şehrin daima huzurla,
bereketle ve özgürlükle anılır olmasını ve bu avazın tez vakitte Humus’ta,
Şam’da oradan da Gazze’de duyulmasını Mevla’mızdan diliyoruz.