Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​ÖZGÜR BENLİĞİN ŞAİRİ: İKBAL

Modern dönemde Müslüman coğrafyasında yetişmiş en önemli şair ve mütefekkirlerin başında Muhammed İkbal (1873-1938) gelmektedir. Muhammet İkbal’i (21 Nisan 1938) 83. ölüm yıldönümünde anıyoruz. İkbal’in şiir ve düşünce dünyasını anlamak, içinde bulunduğumuz durumun çürümüşlüğünden, tükenmişliğinden ve sığlığından çıkmak için zorunlu bir gerekliliktir.

Şair ve mütefekkir olan İkbal, aktif olarak siyasetin içinde bulunmuştur. İkbal, Müslüman Ligi Kongresinde Hint alt kıtasında Müslümanların bağımsız bir devlete sahip olması gerektiği fikrini ilk ortaya atan kişidir. İkbal, Kongrede bu fikrini açık bir şekilde ortaya koymuştur: “Hindistan’ın kuzeybatısında yaşayan Müslümanların bağımsızlığı kaçınılmaz, nihai bir kaderdir!” İkbal, ortaya koyduğu bu siyasi vizyonla Pakistan’ın kuruluşunun yolunu açan öncü kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. İkbal, hiçbir zaman siyaseti zenginleşmenin, güç elde etmenin ve çıkar elde etmenin yolu olarak görmemiştir. İkbal, yolsuzluğa, hırsızlığa, çıkarcılığa, sahtekarlığa, Şark kurnazlığına ve dalkavukluğa bulaşmadan duyarlı, duygulu ve düşünceli bir biçimde siyaset yapılacağının somut bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Duyarlı, duygulu ve düşünceli bir şekilde devlet yapısı ortaya koyan şairlerin aksine politikacıların hırsızlıklarıyla, yolsuzluklarıyla, ahlaksızlıklarıyla ve hukuksuzluklarıyla devletleri öldürdüklerini şöyle ifade etmektedir: “Devletler şairlerin kalbinde doğar, politikacıların ellerinde büyür ve ölürler.” Ahlak, hukuk, barış ve refahın gelişmesi için siyaset yapan İkbal, sahih ve sahici anlamda siyasetin ne olduğunu veciz bir şekilde ifade etmektedir: "Siyaset; çalışmak, izzet ve şerefe davet etmektir."

İkbal, insanın özgür, onurlu ve yaratıcı bir ben bilincine sahip olmasını, düşünce sisteminin ana konusu haline getirmektedir. İkbal’in düşüncesinde ana kavram ‘ben’dir (hodi). Onun ifadesiyle, “Varlığın her şekli benlikten eser/ Gördüğün şey, benliğin sırrıdır meğer.” İkbal’e göre, her insan, özgür ve onurlu gelişimci bir benliğe sahip bir bendir. Allah ve insan, karşılıklı olarak birbirlerinin benleriyle ilişki kurma ihtiyacındadırlar: “Allah’tan benlik iste, benlikten Allah iste.” İkbal, Allah’ı Mutlak Ben olarak görmektedir. İkbal’e göre Allah-insan ilişkisi, iki yaratıcı benlik arasında gerçekleşen, özgür, dinamik ve yenileyici bir ilişkidir. İkbal, gerçek ben olmanın yolunun taklitten değil yaratıcılıktan geçtiğini ifade etmektedir: “Taklitle kendi benliğini harap etme/ Onu koru zira benlik yegane cevherdir.” İkbal, gelişimci bir hayatın kaynağının kadın olduğunu ifade etmektedir: “Kadın hayat ateşini muhafaza eder/ Onun fıtratı hayatın esrarının levhasıdır/ Onun cevheri, topraktan insan yapar/ Yüceliğimiz onun yüksekliğindendir/ Biz büsbütün onun nakşettiği nakışlarız.”

İkbal, içinde bulunduğumuz dini durumu, Allah-insan ilişkisinin sahih, sahici, dinamik, onurlu ve özgür nitelikleriyle bağdaştırmamaktadır. Yobazlığın, cehaletin ve fanatizmin dini ve insanı esir alarak derin bir çürümüşlük hali oluşturmasını sürekli olarak eleştirmektedir. İkbal, yobazlık ve fanatizmin dini ve insani durumumuzda meydana getirdiği çürümeyi bütün boyutlarıyla radikal ve sarsıcı bir şekilde eleştiriye tabi tutmaktadır: “Hakk'ın dini, kâfirlikten daha kötü bir adla anılır oldu; çünkü molla, kâfir üreten bir mümindir. Bizim gözümüzde çiğ damlaları deryaya dönüşüyor; mollanın gözünde ise bizim deryamız bir çiğ damlasıdır. Bu din satan adamın hileleri yüzünden Cebrail'in bile inlediğini gördüm. Onun gönlü, hakikate göklerin ötesine kadar uzaktır. Peygamber'in dininden onun nasibi yoktur. Yıldızları olmadığı için onun göğü simsiyahtır. Görgüsü azdır onun, zevksizdir o, gevezedir. Ümmet onun lakırdıları yüzünden parça parça oldu. Medrese ve molla ile Kuran'ın sırları arasındaki ilişki, kör doğmuş biri ile güneşin ışıkları arasındaki ilişkiye benzer. Kâfirin dini, savaş planları yapmaktır, mollanın dini ise ‘‘Allah yolunda’’ diyerek fesat çıkarmaktır.” ‘‘Mollanın tabiatında çekişme ve safsata esastır. Onun görevi milletlere ve dinlere pislik bulaştırmaktır.” ‘‘Mollanın cenneti şarap, huri ve oğlandır; hür benliklerin cenneti ise sürekli yürüyüştür.’’ ‘‘Mollanın namazında Hakk'ın ne celali vardır, ne de cemali. Mollanın ezanı bize seher vaktini bile bildirmez.’’ ‘‘Gel, bu ümmetin işini bir yoluna koyalım. Kentin mescidinde öyle bir haykıralım ki, mollanın göğsündeki yürek erisin!’’ İslam, mollacılık ve softacılık değildir. Fıtrat dini İslam, Mutlak Ben ve İnsani Ben arasında gerçekleşen ilişki sonucunda ortaya çıkan özgürlük, dinamizm ve gelişimciliktir.

“Atalarım Brahmandı. Onlar ömürlerini Tanrı'yı araştırarak geçirdiler. Bense ömrümü insanı araştırarak geçiriyorum” diyen İkbal, insanın evrenden bile daha büyük olan sınırsızlığını şöyle ifade etmektedir: “İnsana sığabilene evren, evrene sığamayana insan derim.” İnsaniyetçilik olarak niteleyebileceğimiz özgür, onurlu ve gelişimci bir insan felsefesi ortaya koyan İkbal’i saygıyla ve rahmetle anarken hayatın ve benliğin yenilenme olduğu şeklindeki mesajını idrak etmeyi diliyorum: “Yaşamak her an bir inkılabdır/ Çünkü bu bir alem aramaktır/ Ben'i bulmamak, var olmamak demektir/ Hayat sıdk-ı vefadır, hayat neşvünemadır/ Koş ezelden ebede, hayat mülk-ü Hüdâdır.”