Özeleştiriler, medya ve yükselen Kürt nefreti
Seçimlerde AK Parti'nin oy kaybına uğraması üzerine hem parti hem de parti politikalarını destekleyen bazı yazarlar özeleştiri yapmaya başladı. Bu anlaşılabilir, olumlu güzel bir davranış. Olması gereken de budur. Bu tür durumlarda "nerede hata yaptık" sorusu hayati önem taşır. Bu hem yanlışları görmemize sebep olur hem de sunulan öneri ve tavsiyelerle daha sağlam yol almamıza vesile olur. AK Parti'nin güçlü olduğu dönemlerde muhafazakar medyayı kullanarak paraya para, şöhrete şöhret demeyen ve en ufak bir kırılmada faul yapılmış taklidi yaparak sahayı terk eden uyanık/kurnaz yazarları saymazsak vicdan sahibi, aklıselim, kaliteli duyarlı yazarların ve entelektüellerin eleştiri ve önerileri dikkate alınır cinsten. Bu tür yazarların bugüne kadar neden beslendiği ve itibar edildiği de ayrı bir tartışma konusudur. O meseleye girmeyeceğim. Bilhassa bu seçim sürecinde ve genel olarak son on yılda muhafazakar medyanın gücünü etkin ve bilinçli bir biçimde kullanmadığı bir gerçek. Aslında tartışmaya ve özeleştiriye buradan başlamak gerekiyor. Bugün Türkiye'de yaklaşık 4,5 milyon gazete satıyor bunun neredeyse 3 milyonu AK Parti karşıtı yayınlar yapan grupların elinde. Geriye kalan medya gruplarımızın etkisi, tesiri ve kalitesi de tartışılır. Ne yazık ki buna televizyonlar da dahil.
7 Haziran seçim sürecinde muhafazakar medya karşı tarafta olan biteni tam anlamıyla vakıf olamadı en önemlisi de AK Parti'nin ilerisinde olması gerekirken gerisinde kalan bir yayın anlayışıyla hareket etti. İtiraf etmek gerekirse yabancı basın meseleye bizden daha vakıftı ve süreci çok daha iyi okudu. HDP bölgede İslamcı kesimlerle ittifak yaparken ve her gruba birer milletvekili kontenjanı açarken ve ona yakın İslamcıyı aday gösterirken, muhafazakar basın batıdaki eşcinsel adayları öne çekti ve bazıları da eşcinsel adayların fotoğraflarını yayınladı. Paralel yapıda kızdığımız, görüntü ve ses sızdırma yönteminin bir benzerini kendileri yaptı anlayacağınız. Demirtaş'ın Diyanetle ilgili vaatlerini " Ama o da domuz eti yedi" diyerek karşılık verdiler örneğin. HDP ambleminden PKK harfleri icat eden bir gazetecilik örneği sergilendi. Seçim sonrası bile aynı kalitesiz dille yayın yapmaya devam eden gazetelerimiz var. Geçenlerde "HDP'lilerden bir saygısızlık daha" başlıklı bir manşet habere denk geldim. Haberin içeriği, bir iki çocuğun Atatürk'ün çocukluğunu tasvir eden bir heykelin üzerine çıkmasıyla alakalıydı. Geçmişte Kemalist basın bu tür haberleri sırf karalamak ve nefret duygusu oluşturmak için başörtülü kızlarımız için yapardı. Şimdi aynı şeyi biz Kürtler için yapıyoruz! Keza muhafazakar bir haber sitesi, "Cizre'de Kürtçe eğitim verilen okulda Atatürk yok" başlıklı bir haber yaparak güya emanet oylara göndermek yapmak isterken anlaşılan bir taraftan da ne denli Atatürkçü olduklarını ispat etmeye çalışıyordu! Açıkçası ciddi bir kafa bulanıklığı söz konusuu2026
Bana kalırsa işe evvela gazetecilik anlayışımızı gözden geçirmekle başlamalıyız. Ülkenin en özgürlükçü, en vicdanlı yazarları muhafazakar medyada yer almaktadır ve bu bir avantajdır. Ve ne yazık ki bazı gazetelerimiz hala nefret dili üreten yayınlar yapmaya devam ediyor. Diğer taraftan muhafazakar medya kompleks yapmadan, kendini diğerlerinden küçük, kalitesiz ve başarısız bulmadan önce bir özgüven kazanmalı ve torpile başvurmadan namuslu, dürüst, ahlak sahibi kaliteli yazarlarla yoluna devam etmelidir. Aksi takdirde faydadan çok zarar vermeye devam edecekler. Seçimler sonrası medyanın da teşvikiyle sosyal medyada ilginç bir biçimde Kürt nefreti oluşmaya başladı. AK Partililer oylarını HDP'ye veren muhafazakar Kürt seçmenini elinden gelse bir kaşık suda boğacaklarmış gibi yorumlar yapmaya başladı. "Nankör", "hain", "teröre destek verdiniz" gibi bir yığın Kürtleri aşağılayan, onları yapılan hizmetler karşısında yerin dibine sokan yorumlardı bunlar.
Dindar muhafazakar kesim son yıllarda milliyetçi duygularını frenlemiş ve farklı kesimlere dönük özgürlükçü bir dil geliştirmeye başlamışken 7 Haziran sonrası birden depreşen bu Kürt nefreti açıkçası beni rahatsız ve tedirgin etti. Öyle ki bir arkadaşım yaşadığı bir sitede Ramazan fitresi vermek isteyen bazı zenginlerin "Kürt olmayan Müslüman şartı" koyduklarını ifade ettiğinde inanın nutkum tutuldu. Geçenlerde bir ortamda elbette Kürtler kardeşimiz olmaya devam edecek ve ben elbette her zaman olduğu gibi Kürt ve Türk çocuklarının eğitimleri için çalışmalar yapmaya devam edeceğim dediğimde de benzer üzücü yorumlarla karşılaştım.. Oysa bizler tam da böylesi zamanlarda dindar Kürt kardeşlerimizi kazanmaya, onları anlamaya ve birlik beraberlik çağrılarını yükseltmeye devam etmeliyiz. Bu daha etkili, daha insani vicdani, ahlaki ve en önemlisi de bir kaliteli bir Müslüman tavrı değil midir? Gezi'den beri yapılan operasyonlar Türk Kürt birlikteliğini parçalamak ve üst akıla yol vermek içindi. 7 Haziran seçim sonuçlarının ardından oluşan Kürt nefreti bu değirmene su taşımaktan öte bir anlam taşımamaktadır.
AK Parti tabanına düşen kaybedilen oyları geri kazanmanın yollarını aramak olmalıdır. Üretilen nefret dilinin yeni Türkiye anlayışında yeri yoktur ve bir faydası da olmayacaktır. Evet, çözüm sürecine en çok sahip çıkmamız gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Aklıselim ve sağduyuya ihtiyaç vardır. Kürtler bizim kadim kardeşlerimizdir ve olmaya da devam edeceklerdir. Kürtlerin de Türklerin de zor zamanlar geçirdiği böyle bir zamanda gayretlerimiz Türk Kürt ittifakını tesis etme yönünde olmalıdır.
@sivildemokrat