Özel Okullar mevzusuna neşter vurma zamanı…
Katkı sunmak, ufuk açmak adına yapılan eleştiriler iyidir. Bireyin de, sistemin de kendini sorgulamasını ve daha işlevsel bir hale dönüşmesini sağlar. Uzun bir süredir özel okullar ile ilgili eleştiride bulunmak istememe rağmen bazı nedenlerle hep erteledim. Ama son zamanlarda yaşanan ve dile getirilen talepler artık özel okullar mevzusuna da neşter vurmayı zorunlu hale getirmekte. Değil işleyişi, mevzuatı, yapılanması, ‘özel okul’ kavramı bile, kendi özelinde eleştirilmesi gerekiyor. Çünkü özel okullar değil, okullar özel olmalı. Özel öğrenciler değil, öğrenciler özel olmalı. Özel okullar, özel öğrenciler rekabet ve sermaye piyasasını hareketlendirirken, okulların ve öğrencilerin özel olması ise denge ve adalet mekanizmasına katkı sunar. Özel okullar eğitim sürecini farklı bir evreye doğru götürme dinamizmine sahip.
Bu bağlamda eğitim üzerine kafa yoranlarla birlikte ekonomistlere de sormak gerekiyor: Eğitim bir pazarlama sürecine dahil edilebilir mi? Pazarlanan eğitimin kalitesi düşer mi, artar mı? Özel okullardaki durum, eğitimin pazarlanması hali midir, değil midir? “En iyi öğretmen”, “En iyi okul” gibi üretilen kıyaslamacı ve rekabetçi kavramların eğitime getirisi mi daha çok götürüsü mü? Neden her öğretmen, her okul, her öğrenci en iyi olsun diye çalışmıyoruz?
Bugün eğitim sistemi içerisinde var olmuş her paydaşın yaptığı önemli eleştirilerin başında “Okullar arası eşitsizlik” ve “öğrenciler arası uçurum farkı” geliyor, neden?
Güzel bir söz var “Eğer birini seviyorsan her yanlışında bir doğru, eğer birini sevmiyorsan her doğrusunda bir yanlış görürsün” diye. Bu söz tarafgirliğe, yandaşlığa, nereden bakıldığına, bakış açısına vurgu yapar. Özel okullarla ilgili yazdığım bu eleştirel yazım için de geçerli; var olan doğrularda dahi bir sürü yanlışlık gören birçok özel okul sahibi, çalışanı çıkar, eminim. Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez inancında olanlar, yani tarafsızlar ise olayı tarafsız ve nesnel değer yargılarıyla daha iyi analiz edebilirler.
Eleştirel yaklaşıp bir realiteden daha bahsedeyim: Özel okullar, devlet okullarına nazaran öğrenciler üzerindeki sınav baskısını daha çok arttırıyor. Şayet bütün okulların fonksiyonelliği, prosedürü, hiyerarşisi, işlevselliği özel okul formatında olsa deminden beri bahsettiğim tüm her şeyi hiçe sayın, yazdıklarımın hepsini çöpe atın, sesimi çıkarmam. Yani, mevcut tüm okullar özel okul olarak işlettirilirse sorun yok. Zaten ilkesel olarak karşı durduğum konu da bu; ya bütün okullar özelleştirilmeli, özel okul olarak işlettirilmeli ya da yapılacak bir yasal düzenleme ile özel okulların tamamı devlet okullarına dönüştürülmeli.
15 Temmuz’da açılan yaralarımız, oluşan acılarımız hâla taze. 15 Temmuz’un yaşanmasında eğitimin özelleşmesinin, dershanelerin, neredeyse eğitimin tekelleşmesinin katkısı hiç mi yok diye sormayacağım. 15 Temmuz’un yaşanmasında demin saydığım saikler çok fazla etkili. 15 Temmuz aktörlerinin güçlenmesinde ve kendilerine alan açmalarındaki tek sebep belki de bu yazıda saydığım saiklerdir.
Malumunuz, dershanelerin kapatılmasından sonra devlet okullarında Destekleme ve Yetiştirme Kursları adı altında öğrencilere takviye kurslar verilmeye başlandı. Son zamanlarda farklı duyumlar almaya başladım. Devlet okullarında verilmeye başlanan Destekleme ve Yetiştirme Kursları’nı özel okulların “biz verelim” yönünde talepleri olduğu söyleniyor. Böyle bir talep doğru ise, özel okullara yüklenecek misyon ile dershanelerin vaktiyle yaptığı misyon arasında bir farklılık olur mu?
Özel okulların zayıflatılıp eğitimin tamamen devlet eliyle verilmesi gerekirken, eğitimin özel okullar tarafından verilmesi, eğitimin özelleşmesi yönündeki değil her talebin gerçekleşmesi, bu taleplerin dile getirilmesi bile 15 Temmuz’da yaşananlardan ders alınmadığını gösterir. Ben MEB’in bu yöndeki talepleri muhatap alacağına hiç ihtimal bile vermiyorum ama bu yöndeki duyumlar dahi 15 Temmuz’da sokakta mücadele etmiş bizim gibi insanların vicdanını yaralıyor, üzüyor.