Dolar (USD)
32.42
Euro (EUR)
34.29
Gram Altın
2492.64
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Aralık 2019

Özel eğitim, dip dalga veya ‘çocuklarımızın psikolojisi bozuluyor

‘Esaretin Bedeli’ filminde sıradışı karakterlerden birisi de Brooks’tur. 1900’lerin başından ortalarına kadar süren 49 yıllık bir mahkûmiyetin ardından sivil hayata döner. Kalan ömrünü cezaevinde geçirmek için çok direnir Brooks ama olmaz. Sivil hayata dönüş o kadar tedirgin edicidir ki Brooks bir mahkûmun gırtlağına bıçak dayar. Derdi mahkûma zarar vermek değildir. Sadece alıştığı hayatı bırakmamak, yeni hayat kurmanın ürkütücü gerçeğiyle ahir ömründe yüzleşmemek istiyor. Cezaevinden mecburen ayrılıyor. ‘Her şey çok değişmiş insanların bir acelesi var, herkes bir yerlere yetişmek zorundaymış gibi' diyor şehrin kalabalık caddesinde tek başınayken. Nihayetinde hayata kendisini bağlayacak bir şeyi olmadığı için intiharı seçiyor.Kaldığı otel odasındaki intiharı ve odadaki tahtaya kazıdığı 'Brookswas here' notu filmin unutulmaz sahnelerindendir.

Brooks çok haklı, her şey inanılmaz hızda değişiyor.Her şeyin ne çok değiştiğini görmek için bizim de Brooks gibi hayatımızda sert bir dalgayla karşılaşmamız gerekiyor sanırım. Sert dalga, yarattığı şok etkisi ile ciddi bir uyarıcıdır şüphesiz. Bu uyarıcıya ne tür tepki verdiğimiz, uyarıcının göndermede bulunduğu alanın gerçekliği ile yüzleşme becerimizin ne olduğu çok önemli. Burada gerekli dikkat ve özen gösterilmezse pekâlâ uyarıcının hasıraltı edilmesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Her büyük hadisenin, her travmatikolayın uyarıcı işlevi bu tarz hamlelerle hasıraltı edilerek sorunların kronikleşmesine, çap ve derinliklilerinin genişlemesine, geleceğe kasteden zehirleyici bir suskunluğa bırakılmasına yol verdiğimizi biliyoruz. Siyasal hayatımızdaki sorunalanlarımızdan ekonomik durumumuza, sosyokültürel alandan dini hayatımıza uzanan pek çok noktada bir ‘tarz-ı hayat’ olarak bunu sürdürüyoruz. Geçenlerde Aksaray’da yaşanan ve küçük çaplı bir infiale sebep olan bir okuldaki özel eğitim gereksinimi olan öğrencilerimizin karşılaştığı muamele bu alanda yaşadıklarımıza ilişkin ciddi bir uyarıcıydı.

Halil Cibran’ın ‘suç ve ceza’ bahsindeki ‘Nice kez, hata işleyen biri hakkında,sanki o sizden biri değilmiş de bir yabancı ve dünyanıza başka yerlerden gelme birisiymiş gibi konuştuğunuzu duymuşumdur. Oysa ben diyorum ki: … Nasıl ki bir yaprak, tüm ağacın sessiz bilgisi olmadan sararamazsa, Hata işleyen de sizlerin tümünün gizli isteği ve onayı olmadan hata işleyemez’ sözlerini dikkate aldığımızda sorunu tespit etme, sorunla baş etme veya sorunu çözme stratejilerimizin sorunları halının altına süpürme işleviyle malul oldukları görülecektir. Kimseyi suçlamak maksadıyla söylemiyorum. Düzen(ek) öyle olduğu için işler de ona göre görülüyor. Olayın üzücü olduğu, takip edildiği, sorumluları hakkında gerekli işlemlerin yapılacağı açıklandı. Soruşturma başlatıldı, ilgili okulun müdürü açığa alındı, siyasi parti, sivil toplum temsilcileri açıklamalarda bulundular, sosyal medya hesaplarından çoğunluğumuzda duyarlı ve steril beyanlarda bulunduk.

Oysa Brooks’u cezaevinden, dikkat edin cezaevinden’ çıkmaya tedirgin eden koşullar neyse bugünkü hayatımızda da benzer şekilde başedemediğimiz, bizi tedirgin eden, bizi biz olmaktan çıkaran zorlu koşullarla karşı karşıyayız. İnsanlık tarihinin çok çok büyük kısmında en büyük güven ve koruma merkezi olan aile başkalaşım geçiriyor. İlişkilerimiz başkalaşım geçiriyor. Köklü dönüşümler içinde sert sarsıntılar yaşıyoruz. İlişkilerimiz, yapılarımız koruma mı sağlıyor, insanlara taşınması zor yükler ve roller mi yüklüyor? Tarihsel olarak gelen anne baba rolleri ile yaşadığımız hayatın kodifikasyonu birbiriyle uyumsuz. Bunu ‘hayat doğru, roller yanlış’ veya tersi şekilde değer yüklü bir iddia ile söylemiyorum. Sosyolojik vaziyete işaret etmeye çalışıyorum, olana.

Dolayısıyla başetme stratejilerimizden yoksunlaştığımız, bu yüzden kişisel gelişim formatında anneliği, çocuk yetiştirmeyi, başarılı olmayı; ‘şunu yedirirsen dâhi’, ‘şunu yaparsan iletişimi güçlü’, ‘şöyle davranırsan….’ gibi kültürden, gelenekten, ilişkilerden, dayanışmadan bağımsız şekilde turfanda sebze yetiştirmek gibi düşünen, insan yetiştirmekten bu şekilde bahseden küresel dilin kıskacında can çekişiyoruz. Başarı baskısı altındayız hepimiz. Var olmamızın başarılı olmaktan geçtiğine inanıyoruz. Buradaki başarının ne olduğunu tartışmak gereksiz! Ne pahasına olursa olsun başarı! Bu bir zehirlenme hali şüphesiz. Ancak küresel dilin bu minvalde olduğu ve insanları en çok terbiye eden şeyin de bu olduğunu görmek, bilmek durumundayız. ‘Herkes biriciktir’ mottosu paravan yapılıyor oysa küresel norm ve kalıplar bebeklikten ölüme kadar standartlaştırıyor. Aksaray’daki hadisede de bu dehşetli ‘küresel eğitimin’ yansımalarına şahitlik ettik.

Çocukların psikolojisi bozuluyor gerekçesiyle yanıbaşlarındaki komşuları, arkadaşları, akrabaları olan annelerin çocuklarına dışlayıcılığı reva gördürten dip dalgayı görmek yerine kazaen Aksaray’ın o okulunda biraraya gelen duyarsız veliler modunda meseleyi göremeyiz. Ailelerin bu yöndeki tavır ve tutumları yürürlükteki genel bir pedagojinin, yeni bir kültürlenme biçiminin doğrudan dışavurumudur. Popüler dalganın, popüler terbiyenin, popüler kanallar üzerinden kültürlenmenin semptomlarıolarak görülmelidir. Bu sosyolojik dönüşümün, ‘karakter aşındıran’ bu yeni toplumsallığın mahiyetine ilişkin sorgulamalar yerine Baudrillard’ın ifadesiyle değerler eğitimi, okul gibi ‘Çaresiz Stratejiler’ üzerinden var kalamayız.Bu dip dalgayı derin ve sahici bir şekilde okumaya muhtacız, mecburuz. Olayın sarsıcı ve sansasyonel taraflarından işi tutmak yerine onu daha geniş bir art alanın komplikasyonu gören dolayısıyla bakışı rutine, işleyişimize çeviren bir okuma çağrısınaçevirmeliyiz.

Bunu not ettikten sonra özel eğitime ilişkin birkaç hususa değinmekte yarar var. Türkiye eğitime olduğu gibi özel eğitime de kendi güç ve imkânları nispetinde hatırı sayılır bir kaynak aktarıyor. Malum özel eğitim; ‘bireysel ve gelişimsel özellikleriyle eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından anlamlı düzeyde farklılık gösteren bireylerin eğitim ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirilmiş eğitim programları ve özel olarak yetiştirilmiş personel ile uygun ortamlarda sürdürülen eğitim’ olarak tanımlanır. Özel eğitim çok önemli, zaruri ayrıca da anlamlı ve insanidir.O yüzden şu genel tespitle başlayalım; kurumsal eğitimimiz ile toplumsallaşmamız/kültürlememiz arasında bir uyumsuzluk var ve bu uyumsuzluktaçoğumuzun kimliği/kişiliği hırpalanmaktadır. İkincisi eğitimde ne tür bir küresel tazyikin, önceliklerin, beklentilerin baskısı altındayız?‘İyi insan’,‘başarılı insan’ ile ‘iyi eğitim’ arasında varsaydığımız gibi bir ilişki gerçekten var mı? Varsa ‘iyi insan’ nedir, ‘başarılı insan’ kimdir ve ‘iyi eğitim’ nasıldır?

Devam edelim; Özel eğitime ilişkin toplumsal algımız nasıl? Sosyokültürel algımızda ‘özel eğitim öğrencisi’ nereye oturmaktadır? Toplumsal belleğimizdekonuya ilişkin ne tür kırılmalar yaşanıyor? Hangi aile, hangi anne-baba bu şartlarda ‘özel eğitim gereksinimi olan çocuk’la baş etmede duygu, düşünce, ruh sağlığını travmaya dönüştürmeden koruyabiliyor?Kültür ve değer dünyamızın bu tür durumlar için geliştirdiği ne tür duygusal, zihinsel, sosyal koruma kalkanları var? Var ise kaçı sağlam durabiliyor?

Diğer bir husus bu çocukların aile ve toplumca kabul düzeylerinin dışında fiziksel, sosyal, psikolojik gereksinimlerini karşılayan, ailelerin talep ve beklentilerine cevapveren ne tür donanımlara sahibiz? Verdiğimiz ‘özel eğitim’ ne kadar sadra şifa? Mekânlarımız uygun mu, ilişkilerimiz bu ihtiyaca cevap veriyor mu?Bu çocukların eğitiminde rol alan ‘alan’ öğretmenlerinin sayısı kaç? Bu öğrencilerimizin derslerine giren ‘sınıf’ ve ‘branş’ öğretmenlerimizin kaçı ‘özel eğitim’e ilişkin formasyona sahip? İlgili formasyonun işe yararlığı nedir? ‘Özel eğitim’ gibi bir alanda standart, tip programlarla yol alınabilir mi? Ne tür alternatifler olabilir acaba? Modern eğitimin her halükarda tektipçiliğe çıkan insandışılığına esir düşmek zorunda değiliz. Çocukları, aileleri etiketlemeyen, sahipleniyor gibi gözükürken dışlamaya maruz bırakmayan bir ilişkiye ihtiyacımız var.Alan bilgimiz zayıf. Ancak bizatihi alanınbilgisi de çok zayıf ve de çoğu zaman işlevsiz. Bu açıdan hem alana ilişkin bilginin arttırılması hem eğitim sürecinin tüm bileşenlerinde özellikle de öğretmenlerde daha yetiştirilme sürecinde yani eğitim fakültelerinde gerekli formasyonun kazandırılması zaruret arz ediyor. Genel toplumsal farkındalık için ise okulun, MEB’in boyunu hayli aşan varoluşsal hamlelere ihtiyacımız var. Bu ihtiyaca cevap verebilmek için sorunu görmek, yüzleşmek gerekiyor. Hızla değişen bir ortamda cevap üretmenin kolay olmadığı çok açık hele hele cevap üretemediği için intiharı seçen Brooks’u veya ‘çocuklarımın psikolojisi bozuluyor’ diye ayrımcı davranan velileri suçlayarak gereken cevabı ürettiğini düşünmek büsbütün kendini yanılsamaya bırakmaktır.