Özal ve Erdoğan'a suikast girişim(ler)i
Yıl, 18
Haziran1988 Başbakan Turgut Özal’a,
Ankara’da Atatürk Spor Salonunda Kartal Demirağ suikast girişiminde
bulundu.
Otuz üç yıl önce…
18
Haziran 1997 Başbakan Necmettin Erbakan istifa et(tirildi)ti. Erbakan’a da
ancak bir yıl tahammül edebildiler.
Bu
suikastın arkasındakiler, yirmi sekiz
yıl sonra 15 Temmuz 2016’da Marmaris’te bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldılar, topyekûn bir
kalkışmayla devleti ele geçirmeye yeltendiler.
Yurtta
Sulh Konseyi adına darbe bildirisi bile okudular. Darbeciler derdest edilince
de tüm bunlara kontrollü darbe ya da tiyatro diyerek perdelemeye çalıştılar.
Bugün
kırklı yaşlardakiler, Özal’a suikastı
belki hayal meyal hatırlayabilir.
O
gün doğanlar, bugün orta yaşın üstündeler.
Bilgiler, tazelenmezse unutulmaya mahkûmdur.
18
Haziran 1988’deki bu hadiseyi gündem edinmeyen geniş bir kitle var. Ne basın ne
de televizyonlar bunu hatırlattılar.
Halbuki o gün yapılanların bugün de
aynen devam ettiği aşikar…
Cuntacı
zihniyet hiç değişmedi; tas da hamam da hezeyanlar da aynı.
Özal’a yapılanlar bugün Erdoğan’a yapılıyor, iftiralar bile
değişmedi.
Türkiye’nin
çok partili hayata geçtiği yetmiş yıllık sürede olanları millet, özellikle genç
nesil, bilmek zorunda.
6 Kasım 1983’te cuntanın
gözetim ve denetiminde yapılan seçimlerde millet, cuntanın oy verilmesi gereken
parti olarak işaret ettiği partiye oy vermeyip, “Oy vermeyin” dediği Turgut Özal’ın partisine oy verdi, Özal tek başına iktidar olma yetkisini
aldı. (3 Kasım 2002’de de Erdoğan’ın
partisi 363 milletvekiliyle iktidar oldu)
Cumhurbaşkanı
Kenan Evren, bir ay sonra hükümeti kurma görevi verebildi.
Türkiye, 1984’te yeni bir yola girdi.
Döviz
bulundurmanın suç sayıldığı, yurt dışına çıkışların ancak iki yılda bir
yapılabildiği, rekabetin olmadığı, fikir ve inanç hürriyetinin TCK’nin 141,142 ve 163. maddenin kıskacında olduğu
Türkiye, Özal iktidarlarında bu yasaklardan kurtuldu, güçlenme yolunda
büyük mesafeler kat etti.
Faiz
ve rantiyeciler bundan hiç memnun olmadılar.
Türkiye’yi
eksen kaymasından kurtarıp kontrollerine
almak için yedekte beklettikleri, PKK ve FETÖ’yü uyandırdılar.
1984 Ağustos’unda PKK katliama başladı.
Tefeci
ve mafya güruhu, devletin sırtından zenginleşen sülükler özelleştirmelere,
yatırımlara, otobanlara, barajlara, köprülere karşı çıktılar. “İstemeyiz,
yaptırmayız” diyerek rejim krizlerine dönüştürmek için her türlü dalavereye
giriştiler.
Başörtüsü, zaten başlı başına ‘rejim
kriziydi’.
Bu yasağı kaldırmak için YÖK Kılık-Kıyafet Yönetmeliğinin 17. maddesini değiştirdi ancak yasakçılar açtıkları iptal davasıyla
bu değişikliği iptal ettirdiler.
1984-1989
yılları atılım yıllarıdır.
18 Haziran 1988’de Özal’ı öldürmeye
kalkışanlar, 1961’de Menderesi de öldürenlerdir.
Suikastçıların
hedeflerinden biri de 1989’da yapılacak olan 8.Cumhurbaşkanı seçimini kontrole almaktı.
Turgut
Özal, Cumhurbaşkanı seçilmekle de büyük bir fedakârlık yapmış, canını ortaya
koyarak cuntacı zihniyetin bir geleneğini de ortadan kaldırmış, sivil cumhurbaşkanlarının
yolunu açmıştır.
Cumhurbaşkanı
seçilince partisi ile manevi bağları kopartılmış, adeta Çankaya’da tecrit edilmişti.
Muhalefet,
onun cumhurbaşkanlığı seçiminde TBMM oturumlarına
katılmadığı gibi seçildikten sonra da onu meşru cumhurbaşkanı saymamış, “ Çankaya Şişmanı” diyerek hakaret
etmiştir.
Ekim
1991 seçimlerinden sonra partisi iktidar çoğunluğunu kaybetmiş, DYP ve SHP Koalisyon Hükümeti kurulmuş, bu hükümet de Karadeniz Ekonomik İş Birliği Toplantısını Özal’la yetki
tartışmasına girerek toplantıyı terk etmiştir.
FETÖ,
Ağustos 1991’de ölümle tehdit etti.
Bugün
Kanal İstanbul’un yapımında yer
alacak firmalara iktidara geldiklerinde beş kuruş para vermeyeceklerini,
verilen paraları da geri alacaklarını, firmaların bağlı olduğu ülkelerle de
ilişkileri keseceklerini söyleyenler farklı mı?
Özal
düşmanlığından kör olan gözler, bugün de kör…
Özal’ın
ve Erbakan’ın ruhu şad olsun.