Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2919.42
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Nisan 2020

Oynatmaya az kalmasın!

İçinden geçtiğimiz “çağ” insanı her alanda “uzman” yapıyor ya da “psikosomatik”, “sosyosomatik” hasta!

Ekonomik kriz, terör saldırıları, depremler, dinli ve dinsiz görünümlü terör örgütleri, askeri operasyonlar vesaire derken şimdi de salgın;

Altın, döviz, borsa, kur çıpası, direnç-destek noktaları; dolar yakında 10 lira, 100 lira, 1000 lira, aslında yakında para da kalmayacak, hepimize çip takacaklar, kıyamete beş kaldı, on kaldı, patladı patlayacak, oldu olacak…

Derken…

Oynatmaya az kaldı doktorum nerde!

İnsan, fiziksel varlık olmaktan çok psikolojik ve sosyal bir varlık.

Bundan dolayı da, ruhsal çöküntüyle mücadele tavsiyelerinin başında “olumsuz düşünmekten” mümkün olduğunca kaçınmak, “dostlarla” bir arada olmak, “negatif enerji yayan” insanlardan uzak durmak gelir.

Bu dönemde olumlu düşünceleri besleyebilmek, “dost” bulabilmek, enerji tüketen insanlardan uzak durabilmek çok zor.

Ne var ki, ölene kadar yaşamak mecburiyetindeyiz ve bir şekilde çıkış yolu bulmaya çalışmak...

Bugünlerde geleneksel, daha çok da sosyal medya aracılığıyla verilen açık, örtük mesajlara özellikle dikkat etmemizde, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca bunlardan “uzak” tutmamızda fayda var.

Biz gazeteciler olarak bunu pek yapamayız ama siz kıymetli okuyucularımızın büyük bir bölümünün imkânları vardır herhalde.

Sık sık görüştüğümüz bir ailenin büyükleri, başta bebekleri olmak üzere, kendilerine “medya izolasyonu” uygulamaya başladıkları andan itibaren beri epeyce rahat ettiklerini söylüyor.

Evin beyi, günde üç, dört kere şöyle bir “haberlere” bakıyor, çok önemli bir durum varsa eşine aktarıyormuş.

Kahir ekseriyetin evlere kapandığı bu süreçte, kendimizi ve sevdiklerimizi “kafayı yediren medya”nın, özellikle de koronavirüse rahmet okutan “sosyal medya”nın zararlı etkilerinden koruyacak tedbirleri almazsak, sıkıntımız büyüyecek demektir.

Sabahın erken saatlerinden gecenin ilerleyen saatlerine kadar sosyal medya senin, geleneksel medya benim dolaşırsanız, virüse yakalanmaktan kurtulsanız bile Allah muhafaza çok daha büyük sıkıntılara uğramanız adeta kaçınılmaz olur.

Uzman değiliz ama bunca yıl boyunca yaptığımız çok sayıda uzmanlarla röportaja bu süreçte niceleri eklendi.

Hangisiyle konuşsak, “Moralin yıkılırsa sen de yıkılırsın!” diyor...

Bir misal:

İmtihana gireceksiniz, içiniz huzursuz, “kesin sınıfta kalacağım” diye düşünüyorsunuz, etrafınızdakiler de eksik olmasınlar “moral” vereceklerine “Zamanında az mı söyledim çalış diye!”den başlayarak cesaretinizi kıracak ne kadar “enerji” varsa yüklüyorlar...

Etrafınızı kuşatanların iyi ve kötü niyetlerle ya da “boşboğaz” oldukları için yaydıkları “negatif” mesajların etkisiyle psikolojiniz iyice bozulur; karnınız ve başınız ağrımaya, mideniz bulanmaya başlar;

Terlemeler ve titremeler olur, sıraya oturduğunuzda birleştirdiğiniz ellerinizi bacaklarınız arasına alıp sıkıştırırsınız, halden hale geçer, tuhaf hareketler yaparsınız…

İmtihandan da büyük ihtimalle alabileceğinizden çok daha azını almış olarak çıkarsınız…

Bütün bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu, uzmanların ortak görüş olarak dile getirdiği durumlar:

Moral bozuklukları adamı Allah muhafaza kanser ediyor, kanseri ilerletiyor, migren, yüksek tansiyon, kas ve eklem ağrıları, ülser, gastrit, tiroid, reflü, egzema, bağırsak hastalıkları, eklem iltihapları, kalp ve damar rahatsızlıkları, saç dökülmesi, cilt bozulması gibi birçok derde sebep oluyor.

Bizler…

Hissetmeden ya da hafif belirtiler hissederek atlatacağımız koronavirüs ile mücadele edeceğiz, bu “yarı canlı”yı en ince ayrıntılarına kadar tanıyacağız derken…

Virüs üzerinden yürütülen “politik kavgalara” şâhitlik ederken…

Hiçbir şeyi kaçırmış olmamak için, ve/veya canımız sıkıldığı için habire geleneksel medyayı ve özellikle de sosyal medyayı izlerken…

Gece gündüz, her dakika, her saniye; “hastalık, virüs, kriz, kıyamet, felâket, ihanet, yoğun bakım, akciğer, kelle paça, sirkeli-tuzlu gargara, zencefil faydalı-hayır değil, vesaire vesaire”lere muhatap olurken…

Bir aksırıkta kaç virüsün kaç metre ve kaç santimetre yol alabileceği, bunlardan kaçının ağzımıza ulaşabileceği, ulaşamayanların kaçının elimiz marifetiyle içeri itileceği, bunlardan kaçının bütün engelleri aşmak suretiyle ciğere ulaşabileceği ve orada ne gibi işler yapabileceği mevzularının içinde yüzerken…

Kafayı yememek için ne yapmamız gerektiğini düşünemeyecek kadar kafayı yeme noktasına gelmiş bulunuyoruz!

Yani, dostlar:

Tedbirler belli:

Evden mümkün olduğunca az çıkma, birbirine yapışmama, ağızların içine hapşırmama, el yıkama, hadi bir de sokaktan gelişte kolonya.

Şu hallere bakın;

Nice eller parçalanmış aşırı yıkanmaktan, daha çok da tahriş edici madde kullanmaktan!..

Evlerde habire çamaşır suyu ile “bakteri” öldürülüyor, bizi hastalıklardan korumak üzere yaratılmış bakterilerin nesli de kurutuluyor bu arada.

Şöyle güzelce bir temizliğini yap, her tarafı öldürmenin anlamı ne!

Yok arkadaş, ben “Bilim Kurulu”nun tavsiyeleri doğrultusunda tedbirlerimi “abartmadan” alırım.

Fazlasına da kafayı takmam.

Koronavirüs gelir mi, gelebilir.

Belki de geldi gitti, belki de gelecek ve gidecek veya gelecek ve almadan gitmeyecek…

Kader.

Virüsle mücadeleyi “tedbirler” çerçevesinin ötesine taşıyarak, “hastalık” haline getirmek suretiyle daha büyük sıkıntılara davetiye çıkartmak akıl işi mi?..