Oy sevsinler sizin demokrasi oyunlarınızı!
Bugünlerde herkes yerel seçimleri konuşuyor. Siyaseten bir görevi olmayanlar bile hop oturup hop kalkıyorlar. Sanki kendileri aday adayı olacaklarmış gibi acayip heyecanlanıyorlar. Normal demokrasilerde seçim hazırlığını siyasi partiler, aday adayları, adaylar, parti teşkilatları gibi unsurlar yaparlar. Peki vatandaşa ne oluyor? Vatandaş ne bekliyor, ne istiyor? Ortada sıra dışı bir beklenti ya da talep yoksa, kimin aday olup olmayacağının sıradan vatandaş açısından ne önemi var?
Neticede adayların kaderi parti başkanlarının iki dudağı arasında değil mi? Sanki adaylar bir ön seçimle mi belirleniyor? Hayır. Vatandaşların talep ettiği aday adayları mı neticede aday ya da başkan oluyor? Hayır. Seçim dönemlerinde yerel demokrasi yeterince sağlıklı işliyor mu? Ona da hayır. Liderin iki dudağı arasından çıkan bir aday seçmenin önüne aday olarak çıkarılıyor, al buna oy at deniliyor. Hepsi bundan ibaret.
Mesele ne peki? Mesele şu: Türkiye’de her seçim döneminde gerek fısıltı gazetesi gerekse yaygın medya yoluyla vatandaşın seçime dair kanaatleri manipüle ediliyor. Aslında seçmene, sandıkta oy kullanma aşamasına kadar kimsenin bir şey sorduğu yok. Ancak yaygın medya olanaklarıyla ve siyasi propagandanın sihirli oyunlarıyla vatandaşın gözü boyanıyor. Kahvelerde, dolmuşlarda, berberlerde kısacası her yerde seçim, aday adayları, partiler ve adaylar konuşuluyor. Hem hiç kimse aday belirleme sürecinde vatandaşın fikrini almıyor. Öte yandan medya araçları kanalıyla vatandaşın siyasetin en büyük aktörü olduğuna dair büyük bir yalan üzerimize boca ediliyor. Vatandaş da sanki başka hiçbir sorunu yokmuş gibi sabahtan akşama kadar takside, dolmuşta, kahvede siyaset dedikodusu yaparak zamanını öldürüyor, kendini heba ediyor.
Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar politize olmuş bir toplum yoktur. Bizim toplum kadar siyaset konusunda heyecanlı ve ateşli bir toplum da herhalde yeryüzünde az bulunur. Belki dünyanın en güzel en şerefli insanlarının yaşadığı şu toprakların en büyük talihsizliği de bu olsa gerektir. Sakın yazdıklarım yanlış anlaşılmasın ben siyaseti bir grup elitist aristokrata bırakalım demiyorum. Ancak dünyanın en saf en temiz yürekli insanlarının yaşadığı bu coğrafyada, ister genel siyasette isterse yerel siyasette olsun, birtakım güçlerin desteği ile kendisini bir şekilde topluma pazarlayarak, küçük bir azınlık marifetiyle büyük çoğunluklara hükmettiği bir siyasal düzende vatandaşın ya da milletin aslında çok da kaale alınmadığı acı gerçeğini yazmak zorunda kalışımıza üzülüyorum.
Bu kaale alınmayış karşısında vatandaşın türlü heyecanlara ve hezeyanlara kapılarak kendisini sanki demokrasinin baş kahramanı, siyasetin temel aktörü gibi görmesi ya da gösterilmesi ise bir başka acı gerçektir. Seçimlerden seçimlere vatandaşların katılımlarının sağlandığı bir demokrasi diğer bütün katılım kanallarını, bütün muhalefet kanallarını tıkıyorsa o demokrasi bir tarafı eksik bırakılmış bir demokrasidir.
Eğer bir ülkede başarısız bir yöneticiyi görevden almak mesela batıda bazı yerlerde uygulanan “geri çağırma yöntemi” dediğimiz bir yöntemle değil de bağlı bulunduğu siyasi parti liderinin zorlamasıyla oluyorsa orada yerel demokrasiden bahsedilemez. Neremiz doğru ki demokrasimiz doğru olsun dediğinizi duyar gibiyim. Ancak bir taraftan tam da gözümüzün önünde sahnelenen demokrasi oyununun cilveleriyle yüzleşirken öbür tarafta hayatın acı gerçekleriyle, sıkıntılarıyla, dertleriyle yüzleşmek bir süre sonra artık katlanılmaz maliyetlere dönüşüyor.
Zekamızla alay edildiğine mi yanarsın, beş yılda bir vekalet verdiklerimizin bizim adımıza sağda solda ileri geri konuşup racon kestiğine mi yanarsın, yoksa vekalet verdiklerimizin bize ait olan kaynaklar üzerinde sonsuz tasarruf sahibiymiş gibi davranmalarına mı yanarsın! İnsanın nihayetinde “oy sevsinler sizin demokrasi oyunlarınızı” diyesi geliyor.