ÖTV indirimli müslümanlık
Türkiye Müslümanlığının 1980'lerden sonra giderek artan dozlarda sınıfsal özellikler kazanmaya başladığı, bugün geldiğimiz noktada ise, bu sınıfsallığın hızla kendi erekselliğine doğru ilerlemeye devam ettiğini görmek zor olmasa gerektir. Daha önce aynı adla fakat daha uzun olarak yayımladığım bu yazı, sorunların güncelliğini koruması bağlamında gündemdeki yerine oturmaktadır. Kanaatimizce bundan sonra bizi bekleyen tehlike; merkeze doğru mobilize oldukça artan imkanların, sınıfsallaşmayı beslemesi ve "kendi"ne ait olmayan "dil" üzerinden kendisini inşa etmesidir. Bunları daha açık toplumsal somutluklar içerisinde ifade edecek olursak, artan zenginlik ve imkanların adil paylaşımla dağıtılamaması sonucu, sınıflar arası farkın keskinleşmesi, sınıfların fiziksel temasının kesilmesi ve nihayetinde son derece pragmatik bir liberallik ve kapitalizmin hakim hale gelmesi. Son kertede, her yapılan icraatın faturasının İslam ve Müslümanlarla bir şekilde ilintilendirilmesi sonucu, tıpkı holding vakalarında olduğu gibi, ortada hesaplaşmak üzere sadece İslam'ın kalması söz konusu olacaktır.
Türkiye'de Müslümanların siyasal ve toplumsal tarihlerinin arkaplanında, onların kendilerini nasıl ezilmişlikler içinde konumlandırdıkları ve geldikleri sınıfsal kökenleri dikkate alınmadan sağlıkla okunamaz. Bilhassa 1970'li yıllarda ve hatta 1980'lerde Müslümanlar arasındaki gündelik konuşma ve tartışmaların içeriğini, bir mahrumiyet ve mağduriyet oluşturmaktaydı. Yani periferide bulunma hasebiyle imkan ve iktidarlardan yoksunluk, Müslümanlar arasında ciddi bir "yoksunluk kolektivizmi"nin gerçekleşmesine sebep olmaktaydı. Bu, Müslümanların gündelik hayatlarında ve siyasetlerinde hem "iktidar"la ilgili hem de maddi imkan ve araçlarına karşı dili de belirlemekteydi. Bu bağlamda iktidar, pratikte negatif bir metafiziksel çerçeve içinde tanımlanmakta, maddi imkan ve araçlar da "dünyanın aldatıcı ve iğva edici" enstrümanları olarak görülmekteydi,. Fakirlik neredeyse övgüye layık olacak derecede olumlanmakta, zenginliğin sembolik göstergesi olan Mercedese binmenin İslamın ruhuyla uyuşup uyuşmadığının tartışmasını yapılmaktaydı. Bugünden bakınca daha net olarak anlaşılmaktadır ki, bu söylem ve bakış açıları bir yandan bilinçaltındaki "iktidar" özlemlerinin yansıması, diğer yandan da sahip olamamanın meşruiyet çerçevesini oluşturmaktaymış. Şimdi artık dini söylemler de sınıfsal yaşamın meşruiyetini oluşturmak üzere epey zamandır kullanılıyor.
1980'li yıllarda eve koltuk almanın caizliğini tartışan bir durumdan, artık tartışmayan ve sadece sahip olmaya çalışan bir duruma ulaşıldı. Demek ki, o gün de bugün de sağlıklı bir zeminde düşünülmüyormuş. Olan biten şudur: İslam'ın tüm argümanları ve söylemleri, her yeni gelişen durumu meşrulaştırmak üzere gündelik hayatın diline tercüme edilerek toplumsallıklar üretilebilmektedir.
Bugün Müslümanlar hangi dilin içinden nasıl konuşmakta ve İslam'a dair nasıl bir imaj vermektedirler? Üst bir dille ifade edecek olursak, İslam insanlığa nasıl bir ümid vaat etmekte ve ne önermektedir? Bugün liberalizmin, kapitalizmin içinden konuşularak tutturulan dil, İslam'ın bu eğilimler içerisinde işlerliklerini ve otoritesini yitireceği bir imajla ortaya çıkacaktır/çıkmaktadır. Hatta oldukça pragmatik ve pespaye bir liberallik, ortodoksisi delinmiş bir vulgerliği İslam'ın sınırları içinde kalarak ve İslami etiketli olarak bize sunmaya devam etmektedir. Gündelik hayatın içinde üretilen birçok araç ve imkanlar, bizde bir yabancılık duygusu oluşturmak, bize çizilen sınırlara çarparak geri dönmek bir yana, sahnede görünür olmak için (varolmak bile değil) sınırların kendilerine açıldığı bir fenomen olma hüviyetine bürünmektedirler.
Foucault, iktidarın kışkırtan ve baştan çıkaran özelliklerini sıralarken aslında farklı düzeydeki iktidarların işleyiş biçimine dikkat çekmekteydi. Doğrusu medyadan sivil toplum kuruluşları ve merkezi yönetime kadar farklı düzeylerdeki iktidarlar, Müslümanlığın yeni biçim ve formatlarının hem sunumlanmasında hem de meşrulaştırılmasında önemli pay sahibidirler. Çünkü artık "İslami" etiketli bir cemaat lideri, bir gazete, bir televizyon kanalı vb. meşruiyet belirleyici düzey olarak işlev görmeye başlamışlardır. Üstelik markalar, yeni sınıflar, imajlar, yayınlar, söylemler ile Müslümanlık, artık yeni kampanyaların farklı ürünleri olarak piyasaya sunulmaktadır. ÖTV indirimli, üstelik de iman ve cennet garantili.