Otomobilimiz
Çocukken yaşadığım küçük şehrimizde otomobiller çok azdı. 60’lı yıllardı. Çarşıya indiğimizde dört tekerlekli arabalara tek tük rastlardık. En çok gördüğümüz ise, atlı arabalar ve faytonlardı. Şimdi oturduğum Fatih’te ara sokaklar araba dolu. Otomobilinizi park edecek yer bulamıyorsunuz. Şüphesiz bu durum, ilerlemenin bir işaretidir. Peşin hükümlüler hariç herkes bu gerçeği herkes kabul eder.
“Devrim
Otomobili”nin başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Bunun
dramatik hikâyesini kitaplarda okuduk, filmlerde hüzünle seyrettik, tekrara
hacet yok. Gayretli işadamlarımızın ve mühendislerimizin ülkemizde büyük
heyecanla ürettiği o bahtsız otomobili kimler, niçin istemedi? Cevabı basit:
Bugün ilk yerli otomobilimizin millî heyecanını hissetmeyen aynı güruhtur, yani
her zaman rastladığımız “İstemezükçüler Korosu”, gayr-ı millî unsurlar!
Son
bir haftada üç güzelliği bir arada yaşadık: “Türkiye Yüzyılı, 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramı ve ilk otomobilimiz Togg.” Şükürler olsun. Eskiler, bu tarz hayırlı
rastlaşmalara “tevafuk” derlerdi. Evet, aziz milletimizi çok sevindiren,
gönlüne heyecan katan bir tevafuk’tur bu! İnanan inanır, inkâr edenler ise gaflet
çukuruna kafalarını gömmeye ve ışıksız dar dünyalarında kalmaya mahkûm olurlar.
Togg,
dizaynıyla olağanüstü, görünüşüyle canlı, renkleriyle sempatiktir. Bu otomobil,
bir zamanlar bir toplu iğnenin yapılamadığı/yaptırılmadığı ülkemizde, alnımızın
akıyla ortaya koyduğumuz millî değerdir. Muhalif olabilirsiniz. Ama iyiliğe,
ışığa, aydınlığa, birlik ve beraberliğe karşı duramazsınız. Durursanız
yalnızlaşır, uzaklaşır ve insanlarınızdan kopar gidersiniz. “Her şey zıddıyla
bilinir.” Amenna, tabii ki Türkiye düşmanları bu ilerlemeye sevinmeyecektir. Ancak
yüreğinde zerre kadar millî ve manevi değer taşıyanlar, bu olumlu gelişmelere
gözlerini kapatamaz, kulaklarını tıkayamaz. Nankörlük ederlerse, bu hizmetleri
görmezden gelirlerse gelecek nesiller onları asla affetmeyecektir. Hatta
karşılarına geçip şu hesabı soracaktır: “Niçin toplumun neşesine, saadetine
katılmadınız? Kirli politikanız uğruna, o muhteşem bayrama neden gitmediniz?”
Tecrübeli
gazeteci dostum, birkaç gün önce beni aradı, telefonda biraz sohbet ettik.
“Seni çok heyecanlı görüyorum. Sosyal medya hesaplarında ‘Anadolu kırmızısı’
otomobili paylaştın. Sence bu üretime herkes sevindi mi?” Bu, anlamlı bir
soruydu; ben de manidar cevap verdim: “İstersen önce sevinenleri sıralayayım:
Türkiye’de yaşayan 85 milyon insanımız pek sevindi. İslam âlemi bahtiyar oldu.
Türk dünyası bayram ediyor. Yeryüzündeki mazlum milletler ve kavimler, müjde
olarak gördü. Kısacası Türkiye’ye dost olan herkes mesut oldu ve beklenen otomobili
üretenlere, yürekten dua etti.”
Yazar
dostum yakamı bırakır mı? Söz heybesi açılmıştı bir kere. Cümleler artarda
geliyordu. İlk sualin ardından ikinci soruyu yöneltti: “Peki, ya sevinmeyeler
kimler?” Gel de anlatma: “Başta emperyalist ülkeler, PKK, FETÖ ve DEAŞ gibi terör
örgütleri, bu ülkenin ezelî ve ebedî düşmanları, vatansızlar, ruhsuzlar, bayraksızlar
ve kıskançlar!”
Dedim
ya, arkadaşım laf cambazı. Kelimelerimin peşini bırakmıyor: “Tamam, dediğin
anlaşılıyor ama şu ‘kıskançları’ inan ki kavrayamadım. Onlar kim?” Aklınca
benden kişi veya parti adları alacak. O tuzağa düşer miyim? Basiret, feraset
sahiplerinin hemen tanıyacağı kişi ve kurumları şöyle tarif ettim: “Onları da
söyleyeyim. Bunlar özünde sağcı, ulusalcı hatta dindar… Otomobilin nasıl millî
sevince vesile olduğunu görüyorlar, çamur atamıyorlar. Ama açıktan da destekleyemiyorlar.
Hasetleri yüzünden takdir edemiyor, alkışlayamıyorlar. Velhâsıl acınası bir hâl
içindeler. Tenakuzun dibinde, çelişkinin kuyusunda debelenip duruyorlar. İşleri
çok zor.”
Farkındaydım,
meslektaşım çaktırmadan benimle röportaj yapıyordu aslında: “Onları biz de,
milletimiz de tanıyor. O kifâyetsiz muhterisleri boş ver de, asıl bu tarihî
hizmeti kimler istemedi? Sen onu söyle.” Arkadaşım ağzımdan laf almayı biliyor.
Eh ben de onu kıramıyorum. Zira mevzu derin. Özetle dedim ki: “Türkiye’de kendi
imalatımız olarak fabrikaların yapılmasını, yolların genişlemesini, barajların
kurulmasını, İHA/SİHA’ların üretilmesini, uçak ve helikopterlerin uçmasını, tankların
yürümesini, gemilerin yüzmesini, dünyanın en büyük köprü ve havaalanlarının
açılmasını istemeyenler var ya!.. İşte bu mahutlar, bir asırdır beklenen bu
gelişmeden hoşlanmadı. Ne gam! Gözümüzü ve gönlümüzü okşayan otomobilimiz Togg’un
yapılmasına vesile olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, bütün baskılara
rest çeken “babayiğit iş adamları”mıza, değerli mühendislerimiz ile işçilerimize
binlerce teşekkür, dua... Allah kendilerinden razı olsun. Sağ olsunlar, var
olsunlar. Bu çok kıymetli hizmet, vefalı milletimiz tarafından elbette hiç unutulmayacaktır.