Ötenin ötesi ile mücadele
Soğuk Savaş sonrası tedavüle giren “Yeni Dünya Düzeni” kavramı son yıllarda bilhassa uluslararası ilişkilerde ve siyasi söylemlerde en çok kullanılan kavramdır.
ABD’nin
1990’ların başında siyasi, ekonomik ama en çok askeri gücünü kullanarak yeni
bir “dünya düzeni” oluşturması kendi hakimiyetini dünyaya kabul
ettirmesi demekti. Lakin dünya artık yeni bir düzene gebe ve bu yeni düzene
geçişin semptomları her yerde karşımıza çıkıyor.
Bilhassa
ekonomide liberalizmin iflasının ilan edilmesi ve Amerika’nın en büyük
rakibinin Çin olması ABD’nin Ortadoğu politikasında mecburen makas
değiştirdi. Bununla beraber, Çin/Pasifik merkezli yeni çatışma alanlarının
oluşması sebebiyle içinde bulunduğumuz bölgede yeni durumlar oluştu. Bu yeni
durumlar yeni ve “tehdit içerikli denklemlerin” kurulmasını
beraberinde getirdi. Öyle ki NATO üyesi ülkelerin kendi aralarındaki
anlaşmazlıkları soğuk savaş günlerini anımsatıyor.
Doğu
Akdeniz’de Yunanistan, GKRK ve Fransa Türkiye'nin uluslararası hukuka dayanan
haklarını gasp etmeye çalışırken,Türkiye'nin bu haksızlığa karşı dik duruşundan
dolayı Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un son aylarda yaptığı açıklamaları bu “tehdit
içerikli denklemler” bağlamında değerlendirmemiz icab eder, çünkü
Sykes-Picot ile bölgemizi pâymal eden Fransa yeni dönemde de bölgede varlığını
sürdürmek için giriştiği angajmanlar ile Türkiye’yi durdurmaya çalışıyor.
Dünyada
ilk diplomatik temsilciliğini 1536’da İstanbul’da açan Batı Akdeniz ülkesi Fransa’nın,
bugün Doğu Akdeniz ile ilgilenmesi 19. Yüzyılın sonu ile 20. Yüzyılın başında
elde ettiği avantajlardan kaynaklanıyor. Fransa gibi ülkelerin Ortadoğu’da
Türkiye'nin karşısına çıkmasının nedeni bu ülkelerin sahip oldukları “caydırıcı
güçtür.” Yoksa emperyalist devletlerin bu coğrafyada bir tek gün
dayanmaları, kendilerine destek bulmaları mümkün değil.
Fransa
aynı Fransa; Osmanlı Devleti’nin son yüz yılında ülkemize düşmanca davrandı.
Önce Paris’te Ermenileri organize ederek Osmanlı’ya cephe aldı. 1850’lerde Jön
Türkler’e ev sahipliği yaptı ve ayrılıkçı Ermenilerle Jön Türkleri bir araya
getirerek Osmanlı’ya karşı güç birliği yapmalarını sağladı. Kurtuluş savaşı
öncesi Osmanlı topraklarını;Hatay, Adana, Maraş ve Gaziantep illerini işgal
eden Fransa, Ermeni terör örgütü ASALA’nın ev sahipliğini de yapmıştı. Şimdi de
PKK/YPG ve DAİŞ’e kol kanat geren yine aynı Fransa’dır. Tek dertleri var:
Türkiye
Akdeniz’de hak sahibi olamasın.
Çünkü
Türkiye Doğu Akdeniz’de en fazla hak sahibi olan bir ülkedir. Bu hak, hem
Türkiye’nin aynı zamanda Akdeniz ülkesi de olması hem KKTC’ye garantör ülke
olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla Doğu Akdeniz'de “yarının yakıtı”
olarak kabul edilen doğalgaz rezervlerinde hakkımız vardır ve bu hakkımızı terk
etmek gibi bir lüksümüz yoktur.
2050
yılında dünya doğal gaz tüketiminin 6.3 milyar metre küp olması bekleniyor.
2018 itibariyle doğalgaz tüketiminin dünyada 3.6 milyar metre küp olduğunu
düşündüğümüzde önümüzdeki 20-30 yılda dünyanın petrol değil, doğalgaza rağbet
edeceğini görebiliriz.
Dünya
çok çok daha az kirliliğe sebep olan doğalgazın peşinde. Kendi rezervlerini
tüketen ve tüketecek olan ülkelerin gözü Doğu Akdeniz’in zengin rezervlerinde.
Güçlü bir Türkiye, caydırıcı gücü olan ülkelerin binlerce km öteden gelip
bölgesinin kaynaklarını sömürmesine izin vermeyeceğini biliyorlar ve bu yüzden
önce Türkiye'nin bu denklemden çıkarılmasının hesaplarını yapıyorlar.Fransa,
ortakları olan PKK ile bunu başaramadı.Bir yandan Rumlarla Yunanistan’ı
kışkırtarak, öbür yandan Ermenileri gıdıklayarak, belki sonraki safhalarda
içimizdeki elemanlarını daha aktif hale getirerek hepsini birden karşımıza
çıkarabilirler.
Fransa,
sınır ötesi komşularımız olan kukla rejimleri de yanına alarak çok yönlü
mücadele vermemizi gerektirecek angajmanlara girişebilir ve dolayısıyla yeni
düzen, eski dostlukları yıkabilir.Ama hiçbir durum bizi haklarımızdan
vazgeçiremez. Bu meyanda Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın,“Türkiye
olarak aynı anda bir cephede çetin bir mücadele veriyoruz. İçeride, sınır
ötesinde, ötenin ötesinde de mücadele veriyoruz… bir asır önce nasıl ki Sevr’i
yırtıp tarihin çöplüğüne mahkum ettiysek, bugün de Mavi Vatan’ı aynı
kararlılıkla savunacağız…” kararlılığı, dosta-düşmana Türkiye'nin
pozisyonunu ve bu uğurda göze aldığı bedeli göstermiştir.
Enerjinin
sadece evlerde, sanayide, araçlarda yakıt olarak kullanılmadığını, devletlerin
birbirine karşı kullandıkları en güçlü silahlardan olduğunu biliyoruz. Kimsenin
bize ait silahlarla bizi vurmasına izin vermeyeceğiz.