Dolar (USD)
34.44
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2956.36
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ötelenen/Ertelenen/Gecik(tiril)en Evlilikler

Mutluluk, erdemli devlet, erdemli millet/ümmet ve erdemli insanla mümkündür. En yüksek iyiyi gerçekleştirmek isteyen insan, cemiyet içinde yaşar. Sağlıklı bir toplum ise, huzurlu bir aile ile mümkündür. Nitekim aileden yoksun toplumlar ve devletler, ayakta kalamazlar; kalsalar bile bu durum uzun ömürlü olmaz. Dolayısıyla aile kurumu sağlam olan halklar, mutluluk ve huzuru elde etmiş toplumlardır.

Ancak son yıllarda modernleşme, dünyevileşme ve şehirleşme/kentleşme ile birlikte, erkek ve kadının meşru yoldan nikâh akdiyle aile ocağını kurması güçleşmektedir. Bir takım geçerli veya geçersiz mazeretlerle nikâh ve evlenmenin, geciktirilmesi, ötelenmesi ve dolayısıyla ertelenmesi gündemde olan meselelerin/mevzuların başında gelmektedir.

Bu mazeretlerden önde gelenleri, eğitim, kariyer, iş bulamama ve maddî imkânsızlıklardır. Genç erkek ve kızlar, benzer sebeplerle ileri yaşlarda evlenmektedirler. Hatta bazıları hiç evlenmemektedir. Bu husus toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Gençlerin “evlenmeyi düşün(e)memeleri, aile ve toplum içinde huzursuzluk ve mutsuzluğa sebep olmaktadır. Üzerinde en çok durulması ve düşünülmesi gereken ise, yüksek eğitim almış muhafazakâr genç kızlardır. Genç erkekler de elbette önemlidir. Ancak kızların biyolojik yapıları ve belirli yaşlara kadar çocuk sahibi olabilmeleri, yani fizyolojik sebepler dolayısıyla daha bir önem kazanmaktadır.

Dinler ve düşünce sistemleri evliliğin amacını, genellikle huzur bulma/mutlu olma ve neslin devam etmesi şeklinde açıklamaktadırlar. İslâmî kaygıları ve öncelikleri ciddiye alan dindar kızlar, yükseköğrenim döneminde evlen(e)medikleri takdirde, isteklerine uygun eş bulmada, dolayısıyla aile kurmada biraz daha zorlanmaktadırlar. Bunun tersi durumlar da bulunmaktadır. Zira biraz ileri yaşlarda özellikle de otuzlu ve kırklı yaşları aştıkları zaman, kendilerinden daha ileri yaşlarda olanlarla veya vasıfsız eğitimli olmayan kimselerle nikâhlanma alternatifinden başka seçenekleri kalmamaktadır. Veya daha önce evlenmiş bir kişiyle veyahut yasal olmasa da -dinî nikâh kıyarak- ikinci eş olarak hayatlarını birleştirmekle karşı karşıya kalmaktadırlar.

İleri yaşlardaki erkekler ise, kendilerinden yaş bakımından daha genç (20-25 yaşlarda) kızlarla evlenmek istemekte ve bunda da zorlanmamaktadırlar. Ancak ileri yaşlardaki kızların ise, kendilerinden küçük yaşlarda olan kimselerle evlenmeleri nadir olan vakalardandır. Tüm bunların sonucunda, evlenmemiş ve ileri yaşlara ulaşmış, İslâmî hayat tarzını ve zihniyetini benimsemiş, bekâr bir şekilde yaşamını tek başına veya anne/babasıyla sürdürmek zorunda kalan kızlarımız ortaya çıkmaktadır.

Maddî refah seviyesinin/gücünün artması sonucu meslek sahibi olarak ekonomik bağımsızlığını elde eden kızların/kadınların bir kısmı, feminist duygu ve tavırlarla birlikte evlilik olgusuna sıcak bakmamaktadırlar. Makul olmayan gerekçelerle, narsist ve egoist hallerle başkalarını beğenmeme, kendisini üstün görme ve başkasını kendisine layık görmeme gibi tutumlar, evliliğin gerçekleşmesini geciktirmekte ve ötelemektedir.

Gurur, kibir, başkalarını küçük görme tavırlarıyla birlikte kızların aşırı beklenti içinde taleplerinin sınırsız olması, hatta daha ötesi ebeveynlerinin de büyük beklentilere girmesi, aile kurumunun önündeki handikaplardandır.

Ebeveynlerin aşırı müdahaleci olmaları ve evlatlarından ayrılmama arzusu da ailenin kurulması önündeki engellerdendir. Bununla birlikte anne-babalarının evlilik konusunu yeterince gündeme getirmemeleri ve gençleri yeterince motive etmemeleri de aile ocağının tütmesine mani olmaktadır.

Son yıllarda boşanan çiftlerin sayılarının yüksek rakamlara ulaşması da, gençleri evlenmekten soğutmaktadır. Onlar, mutsuz bir aile kurarak boşanma gerçeğiyle yüz yüze gelmek yerine evlilikten kaçmaktadırlar. Dengeli ve uyumlu bir çift olabilme kaygısı, gençleri ciddi anlamda düşündürmektedir.

Evliliğin ötelenmesi, geciktirilmesi hatta gerçekleşmemesi bir takım önemli sorunları da beraberinde getirmektedir. Bunlar, psikolojik sıkıntılarla/takıntılarla birlikte uyumlu olamama ve sosyalleşememeden başlayarak mesleğinde daha başarılı olma fırsatını kaçırmaya kadar giden bir süreci beraberinde getirmektedir. Tek başına geçirilen bir ömürle birlikte ‘doğal/fıtrî’ olanı yaşayamama, yalnızlaşma ve yabancılaşmayı davet etmektedir.

Şu halde, mutlu ve huzurlu bir hayat, gönülleri ve ruhları ısıtan aile sıcaklığıyla gerçekleşmektedir/elde edilmektedir.