Ötekileştir-me!
Öteki, "öte" kavramından türeyerek 'kendinden olmayanı' aşağılama, değersizleştirme ve uzaklaştırma anlamlarında kullanılmaktadır.
Bugün, toplumu tehdit eden en önemli unsurlardan biri de insanların belli farklılıklara odaklanarak biz ve öteki ayırımı yapmalarıdır. Asıl konuşulması gereken ve sorun teşkil eden husus, zihinlerde yaratılan uçurumlar ve kutuplaşmalardır.
Oysa insanları ve toplumları “öteki” kavramıyla ayırmak yerine insanların farklılıklarını bir zenginlik kaynağı olarak görmek, barışın ve gelişmenin temelidir. Farklı olanı anlamak, ötekileştirmemenin ilk basamağıdır.
Bir toplumda yaratılan “öteki” kavramı, diğerindeki “biz” duygusunu güçlendiriyor ve insanlığı kemiren düşmanlıklara dönüştürüyor.
Toplumu gruplara bölmenin, daha sonrasında o grupları birbirine düşman etmenin ilk adımı, önceleri sadece ben- sen iken sonradan toplumun içindeki dinamikler bu söylemi büyüterek kutuplaştırmanın bağnaz haline dönüştürüyorlar. Başkasının farklılığını kötüleyerek kendi değerini arttırmaya çalışıyorlar. Ötekileştirmenin keskin dili sanırım daha çok siyasette kullanılıyor. Çünkü siyaseti fanatik bir dille yapıyoruz. Bir süre sonra da holiganlaşan bir güruh meydana getiriyoruz. Siyasi söylemi ve eylemi ucuzlaştırarak amigoluk yaptırıyoruz. (Siyasi deneyimi olan biri olarak bu özeleştiridir.)
Ötekileştirme yapmadığımızı düşünüyor olmamız, bunu yapmadığımız anlamına gelmiyor. Bizim gibi düşünmüyor veya yaşamıyor diye nefret dili kullanarak, empatiden uzaklaşarak başka pencereye taş atıyoruz.
Dolayısıyla, kutuplaşma döngüsüne kapıldığımızda, hepimiz kendimizi, korktuğumuz öteki kamptaki düşmanların saldırısına uğramış mağdurlar olarak hissediyor, kendimizi mağdur hissettiğimiz ölçüde de ‘öteki’ kamptaki ‘düşmanlarımıza’ saldırmakta bir beis görmüyoruz. ‘Öteki’ kamptaki ‘düşmanlarımız’ ise, biz onlara saldırdıkça, bizden korkmakta ne kadar haklı olduklarını görüp, kendilerini saldırıya uğramış mağdurlar olarak hissediyor ve bu mağduriyet hissinin verdiği iç huzuruyla, onlar da bize saldırıyorlar. Velhasıl bu yıpratıcı çark, korkularımızı her seferinde biraz daha derinleştirerek, çeşitlendirerek ve somutlaştırarak ve her seferinde bizi birbirimize biraz daha düşürerek, bu şekilde dönmeye devam edip düşman cephelerini genişletiyor.
Ayrımcılık, ötekileştirme ve dışlamanın içimize nasıl işlediğini, bütün eylemlerimizin içine nasıl sızdığını kişilerin haklarına, özgürlüklerine inançlarına ve kimliklerine verdiğimiz zararı hepimiz yaşıyoruz. Ötekileştirme insanlığı tam kalbinden vuruyor.
Günümüzdeki toplumlar için önemli sorunlara neden olan ötekileştirmenin, kutuplaştırmanın ve nefret dilinin kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor.
Güçlü demokrasi için ihtiyaç olan ileri düşünce, farklılıkları ve ötekilerin görüşlerini barındırır. Nefret söylemiyse öteki olana tahammülsüzlüğüyle demokrasinin bir gereğini yok etmeye çalışarak demokrasiye zarar vermekte.
Güzel ülkemin, müstesna insanları; hepimiz ötekileştirdiklerimizle yüzleşip helalleşmeliyiz. Ötekileştirmenin geçmişte bu ülkeye verdiği zararları, hepimizin hafızaları çok iyi hatırlıyor.
Irk, etnik köken, ulusal aidiyet, sınıf, kast, din, kanaat, cinsiyet, dil, yaş, engel, sağlık durumu veya diğer türde durumumuz her ne olursa olsun, hepimiz eşit muamele görme hakkına sahibiz.
Yaşanabilir bir dünya için, kimliklerin ve benliklerin birbirlerinden üstünlük değil farklılık vurgusuyla, baskıcı değil özgürleştirici özelliğiyle, bir arada yaşamanın biz aidiyetini içselleştirip güçlendirmesiyle, toplumu gruplara bölmenin değil, barışı ve kardeşliğin tesisiyle olabilir.
Ahiliğin ahlak tüzüğünde bir dize ne güzel dile gelmiş.
“Bütün insanlara tek nazarla, iyi gözle baka. Nefse galip ola. Kendine istediğini başkalarına da isteye.”
Son söz olarak; "öteki" yerine "biz" düşüncesini içselleştirip bunu besleyip birlik ve beraberliğimizi daimi kılmalıyız.