Dolar (USD)
32.45
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2438.85
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Şubat 2015

Osmanlıcılık, Entegrizm ve Entelektüel Atalet

Osmanlı imparatorluğu hem insaniyet hem de İslamiyet adına ürettiği bütün değerler ve bıraktığı somut miras göz önüne alındığında şüphe yok ki yıkılışıyla ve dağılmasıyla sadece etki havzasında değil bütün insanlık alemi hatta tüm yeryüzü için çok büyük bir kayıp olmuştur. Osmanlı dağıldıktan bu yana ne Ortadoğu denilen dünyanın en kadim coğrafyasında ne Balkanlar denilen Avrupa'nın tam ortasında, ne de Kafkaslar denilen Ortaasya'nın giriş kapısında huzur ve güven kalmamış, mutluluk ve adalet yerini zulüm savaş ve gözyaşına bırakmıştır.

Osmanlı bakiyesi topraklarda, Osmanlı'yı ayakta tutan değerler bir bir aşınıp yok olurken adalet terazisi şaşmış, özellikle Müslüman topluluklar emperyalistlerin en ağır işkenceleri altında yok olmayla yüz yüze gelmişlerdir. Osmanlı bakiyesi toprakların merkez noktasını teşkil eden Anadolu ise emperyal güçlerin kültürel, siyasal ve ekonomik işgaline razı olunarak varlığını devam ettirmiş, modernleşerek eski iddialarından vaz geçirilmiş, hayat bağları koparılarak kocaman bir millet adeta kör kuyuya atılmak suretiyle karanlıkta bırakılmıştır. O karanlık şüphesiz Batılı değerler ve eğitim sistemidir.

Bugüne gelindiğinde ise Anadolu İslamcılığı ülkenin yeni yüzyılda yeniden iddia sahibi olmasını öngören bir yaklaşımla yeni bir formatla, yeniden sahneye çıkmış, muhafazakar bir kimlik şemsiyesi altında siyasette ve iktisadi hayatta örgütlenerek hem kendisini net olarak ifade etme, varlığını garanti alma hem de yaşadığı ülkeyi küresel milletler düzeni içerisinde hatırı sayılır bir noktaya taşıma azim ve kararlılığını göstermek üzere yola çıkmıştır.

Bu yola çıkışta kurucu paradigmalardan birisini oluşturan Osmanlıcılık, yani Osmanlı'nın etki coğrafyasıyla yeniden buluşma ve proaktif bir siyasetle o coğrafyada yeniden var olma isteği anlaşılır ve meşru bir istektir. Ancak bu meşru talebin meşru bir fikri zeminde tartışılması, yerinde ve zamanlaması uygun bir yaklaşımla ele alınması etki coğrafyasındaki toplumların yeni sosyolojisini göz önüne alarak adım atılması beklenen faydanın sağlanması bakımından önem arz etmektedir.

Entegrist bir yaklaşımdan uzak olarak, Osmanlı'nın mükemmel bir İslami idare düzeni olmadığını anlamak yanında Osmanlı'nın uyguladığı her politikanın bugüne doğru sonuçlar bırakmadığını da kabul edelim. Osmanlı kopyacılığı ile bugünün dünyasına şekil vermek ne kadar imkansızsa Osmanlı'yı var eden değerleri bir kenara atarak ayakta kalmak da mümkün değildir. Eksik ya da fazla adalet, merhamet, uhuvvet, ittihat gibi temel değerlerden her sapma bir yığın kötü sonuçla karşı karşıya gelmemizle sonuçlanır şüphesiz.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta temel değerler esas alınarak yeni bir kurumsallaşmaya gitmek, yeni kurumlar üretmek, yeni yapılar üzerinde düşünmek, eğitimde, kültürde, iç ve dış politikada bölge kavimlerini de barış ve huzur içerisinde yaşatacak yeni teklifler geliştirmektir. Yani aslolan Osmanlı'nın nasıl yaptığı değil, bizim nasıl yapmamız gerektiği ya da bizim nasıl yapacağımızdır. Osmanlı yapacağını yapmış ve tarih sahnesinden silinmiştir. Önemli olan Osmanlı tecrübesinden yola çıkarak, taklitçilikten ve kopyacılıktan uzak durarak bizim yeni projeler üzerinde çalışmamız ve düşünmemizdir.

Gerek fikir dünyamız gerekse aksiyon dünyamız ne yazık ki kopyacılıktan ve taklitçilikten, entegrizm hastalığından kurtulamayarak yeni fikirler yeni paradigmalar üretememekte yeni durumlar içi yeni stratejiler geliştirememektedir. Bu ataletin, bu kısır döngünün aşılması için yeni tip bir eğitim sistemine, yeni tip bir siyaset anlayışına ihtiyacımız olduğu açıktır. Özellikle tarihçilerin, siyasetçilerin ve entelektüellerin "biz şöyle büyük millettik, biz böyle büyük medeniyettik" gibi geçmişle övünme sloganlarından kurtularak bugün ne yapacağımıza dair fikri olanlara kulak vermeleri gerekmektedir. Bugünün İslam toplumunda istişare, murakabe, mütalaa ve münakaşa asli değerlerimize uygun yapılmadığından ve her şeyden daha da önemlisi her söyleyecek sözü olanın adeta artistik bir imajla ekran ve medya maymununa dönüştüğü bir parlama ve parlatma ortamında yeni ses ve solukların ortaya çıkması, yeni fikir ve projelerin gündeme gelmesi oldukça zor gözüküyor. Çünkü hakikatin peşine düşmekten ziyade "propaganda" ve "imaj" için çarpışıyoruz.