Dolar (USD)
32.69
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2508.86
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Orucun söyledikleri

Nefes alıyor ve veriyoruz. Yola çıkıyor, eve dönüyoruz. Uyuyor, uyanıyoruz. Hastalanıyor, iyileşiyoruz. Acıkıyor, doyuyor, yeniden acıkıyoruz. Hayat sürekli bir uçtan ötekine yer değiştiriyor. Ölümle hayat arasındaki sarkaçta savrulup duruyoruz böylece. İlk nefesle son nefes arasına sayısız hengame yerleştiriyor, bir iyi, bir kötü, ömrümüzü sonlandırıyoruz. Dün böyleydi, bugün böyle, yarın da böyle olacak. Bu tuhaf, yalnız adanın gemisi asla durmayacak. Birileri inecek, sarsak adımlarla ilerleyecek kıyıya, birileri kıyıdan o gemiye binecek, kim bilir nereye, nasıl, gözden kaybolup gidecek. Ölümlü kalımlı dünya işte, kucağına alacak, sevecek, okşayacak, üzecek, hırpalayacak, sonra bir gün, bir yerde yalnızlığına terk edecek insanı.

Akşam oldu. İftar vakti geldi. Sabahla başlayan açlık, gün boyu güçsüz bıraktı bedeni; ruhu ve zihni kilitledi. Bir gölge gibi dolaştı oruçlu benlik. Ve şimdi, günün tam da bu vaktinde, sofranın başında o ilahi yasak bütün bunları sonlandırmak için akşam ezanıyla birlikte bedene alınan bir damla suyla yürürlükten kalktı. Yemekler yendi, çaylar içildi, bedenin kapakları açılarak dünyayla arasındaki mesafeyi yeniden birbirine yaklaştırdı, kana karışan yemek gözlere fer, zihne ışık, ruha parlaklık verdi. Gün boyu askıya alınan benlik hayatın ortasına bir daha sürüldü. Ve bu kez kirlerinden arınmış olduğu varsayılarak…

Dinlerin, inançların sayısız ritüeli var. Öyle görünüyor ki oruç bunların içinde çok özel bir yere oturuyor. Zamanın en ciddi kırılma noktalarından birinde duruyor. Hem bedeni hem de onun gerisindeki iradeyi bir adım geri çektiriyor, sonra olduğu yere bırakarak ona öncesinde olmayan yeni pencereler, yeni menfezler, yeni kanallar açıyor. Oruç insanlığın en büyük mucizesi. Bitmiş olanı yeniden başlatıyor, yorulmuş olanı yeniden gürbüzleştiriyor, sıradan olanı bir kez daha sıra dışına dönüştürüyor. Bitmiş olanın yeniden başlama imkânları içinde en tepede duruyor. En büyük sağaltıcı.

Gel gelelim ki pek çok başka şeyde olduğu gibi burada da ciddi yanlış anlamalarımız var. O yanlış anlamalar istikametimizi kaydırıyor, araçları amaç, amaçları amaç gibi görmemize yol açıyor. Oruç aslında insan ile gezegenimiz arasında kurulan, kurgulanan gramerde bedeni aracı kılarak ruhun kaybettiklerini ona armağan etmek için var. Orucun insan bedeninin bütün bir sene boyunca yıpranan dokularını dinlendirerek onlara yeniden işlerlik kazandırması sadece bir araç. Onun içine yerleşmiş ve hayata oradan bakan ruhun dirilişidir asıl amaç. Eğer bedensel yenileniş ruhsal ve zihinsel yenilenişe vesile olmuyorsa oruç gerçek amacına asla ulaşmaz, ulaşmıyor. Oruç sonrasındaki benlik oruç öncekindekiyle aynıysa, iyi, netliğe, huzura yönelik bir değişim yoksa bedenin eziyetinden öte bir faydadan bahsedilemez. Oruç, bir şehre kara bulutları silip süpüren berrak gök olarak gelirse gerçek işlevini yerine getirmiş olur. Kuraklığı rahmete, hastalığı sıhhate tahvil ettiğinde görevini yapmış olarak ayrılır o şehirden ki bayram bir anlamda orucun dışarı attığı zehri kutlamanın adıdır.

Oruç üzerinden beden ruha fren vazifesi talimatı vermiyorsa fizik ile metafizik arasındaki işleyişin vidaları asla sıkıştırılamaz. Çünkü hakikaten de bedenimiz kelimenin gerçek anlamıyla ruhumuzun sözcüsü olmaktan ziyade aracısı konumunda. O sözcünün ruhu tamire yönelik kısımları aksadığı sürece dünyadaki hiçbir oruç insanı ve insanlığı bulunduğu bataklıktan kurtaramaz, kurtaramıyor. Bedenin temizliği ruhun arınışına destek vermediği sürece kana karışan mikrobun bünyeyi ele geçirmesinden daha doğal ne olabilir? Kötülük mikrobu elbette ki fiziksel virüsten çok daha yıpratıcıdır. İnançlarımız ve onun ritüelleri ahlakımızı güzelleştirmiyorsa, bizi düzgün ve örnek bir insana dönüştüremiyorsa ortada bir yol kazası var demektir ve yola çıkan, varması gereken yere asla varmayacak demektir.

Oruç tutuyorsak ve olagelen kötülüklerimize devam ediyorsak sadece aç kalıyoruz, boşu boşuna bedenimize eziyet çektiriyoruz demektir. Oruç tutuyorsak ve yalan söylemeye devam ediyorsak hem de yalanlarımızı katlıyoruz demektir. Oruç tutuyorsak ve adaletsizliğimizi adalete tahvil etmiyorsak da aynı durum geçerlidir. Oruç, geride kalan on bir ay boyunca bütün o yapıp ettiklerimizin masaya konması, oradan doğru olanlarının devamı, yanlış olanların büsbütün ortadan kaldırılması gerektiğini söyler bize. Ve biz onun, orucun buyurduğunu yapmıyorsak orucun bize kuracağı daha hangi cümle kalır ki? Oruç beden temizliğini ruh temizliğine kavuşturmadığında ve ruh temizliği eyleyişe dönüşmediğinde kötülük olsa olsa metafizik kıyafeti giyerek olduğundan çok daha vahşi hale gelir.

İnsanların da toplumların da en büyük sorunu samimiyet eksikliğidir. Söylediğine inanmak, inandığını söylemek… Bütün mesele budur. Kul hakkının başladığı ve bittiği yeri gösterir oruç. Göğsünü gere gere kul hakkı yedikten sonra gün boyu aç kalmışsın neye yarar? Başkalarına sabrı tavsiye ederken kendisi lüks içinde yaşayanlara güvenmez oruç. Başkalarına hak hukuk tavsiye ederken kendisi hak gözetmeyenin yüzüne bakmaz. Bir eli yağda öteki baldayken yoksula elinizdekiyle yetinin, nankörlük etmeyin diyenleri sevmez oruç. “Komşusu açken, kendisi tok yatan bizden değildir” diyeni sever, kendini doyurmak için bütün komşularını aç bırakanları ise asla…