Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2963.73
BIST 100
9616.63
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Orucun anahtarı infak

Sabır ve kanaatin ihlasıyla olgunlaşan oruçlu, kendi varoluşunu gerçekleştirmektedir. Allah için bedenî ve ruhî bir inziva yaşayan oruç sahibi, hayatın kendisinden ibaret olmadığının da bilincindedir. Müslümanı olgunlaştıran oruç, başkalarını düşünme melekesini geliştirir ve kişiyi hassaslaştırır. Böylece varlık âleminde ‘hoş görülecek’ yaratılmışların varlığını hatırlar. Yaratan’ın, muhtaç olarak yarattığı varlık insan, başkalarıyla ihtiyacı olanı gidermeye çalışır. Bu anlamda muhtaç olmayan tek varlık el-“Ğaniyy Allah’tır. Hiçbir şeye muhtaç olmayan ancak her şeyin ve herkesin her zaman her şeye muhtaç olduğu Allah, insanlara sonsuz ve sınırsız bahşeden, ikram eden, inayet sahibi Yüce Varlık’tır. O, es-Samed’dir (Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan), er-Rezzâk’tır (Rızık Verici), el-Muğni’dir (İhtiyaç Gideren).

Hakk’ın rızası kazanmak için tutulan oruç ve bulunduğu ramazan ayı, tam bir infak ayı, yani muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek için ilahî bir hediyedir, fırsattır. Yardımlaşma, dayanışma, dertleşme ayı ramazan, orucun anahtarı infakın en çok yapıldığı aydır. Orucun anahtarı infak; dağıtmak, paylaşmak ve üleşmektir. İnfak, nefsini ve benliğini kutsayan narsist ve egoist tavırları reddetmektir. Kendisini başkasının yerine koyup, onu düşünmektir. Diğerkâm olmaktır. Kültür ve geleneğimizin önemli bir unsuru olan infak, daha ileri paylaşımların girizgahıdır. İnfakın ötesinde diğerkâmlık ve onun da ötesinde ‘îsâr’ bulunmaktadır.

Diğerkâmlık, ‘başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetmek’tir. Yine diğerkamlık, ‘diğer insanlara maddî veya manevî kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışmak ve bencillik karşıtı hareketlerde bulunmak’tır. Îsâr’a gelince, o da kendisinin ihtiyacı olduğu şeyi muhtaç olana vermektir. Yani başkalarını kendine tercih etmektir.

Yardım, iyilik ve hayır oruçla daha bir güzel ve bereketlidir. Bereketi en güzel, infak tarif eder. Mal ve servet vermekle artar, ziyadeleşir, başka gönüller inşa eder. Umutsuz ve solgun yüzleri, infak neşelendirir, güldürür, sevindirir. Hayata tutunmayı sağlar, ümitsizlik ve yeisin çaresizliğinden kurtarır. Vereni yüceltir, ona malın ve mülkün gerçek Sahibi’ni hatırlatır. Malik olduklarının birer emanet olduğunu aklına getirir. Alan muhtacı ise rahatlatır, yaşama bağlar. İhtiyaç sahibine de Rızık Vereni düşündürür.

Mutlu ve huzurlu erdemli bir cemiyet, infakla paylaşmakla kurulur. Zenginlik ve servetin belirli ellerde toplanması, toplumun dengesini bozar. Fitne, suç ve şerrin insanlar arasında yaygınlaşmasına sebebiyet verir.

Nitekim oruç demek, vermek ve dağıtmak demektir. Oruç, beraberinde fitre, sadaka ve zekatla bereketlenir. Verilenler, koruyucu kaleler gibi, ruhları ve bedenleri muhafaza eder. Şeytan ve hazlar, verenlerin paylaştıkları karşısında varlık gösteremezler. Böylece oruç tutan, dinamik bir beden ve ruh sahibi olur. Zorluklara karşı ferdî çabanın mükâfatı, iki alemin nimetleri olarak sahiplerine ulaşır. Ona tâlip olanlar, savmın ve infakın fâilleridir.

‘İhtiyaçtan artakalanı’, muhtacındır. Fazlası, senin değildir. Emanet olarak sana bahşedilmiş olandır. Gerçek sahibi gelene kadar ona malik olabilirsin. Ancak belirli bir süre için onu temlik edebilirsin. Sahip olanın üzerinden bir yıl geçince, genellikle (tercihen) ramazandan ramazana verilen zekât akla gelir.

Bela ve musibetlerden koruyucu olan fitre, bir başka ifadeyle fıtır sadakası (sadaka-i fıtır), yaratılmanın şükrüdür. Bayrama ulaşmanın sevincidir, mükâfatıdır. Ramazan ayına yetişen oruçlu veya oruçsuz herkesin vermesi gereken bir borçtur. Allah’a olan borçtur. Bu borcun tahsil ayı ramazandır. Fitreyi, orucun hitamının habercisi, bayrama kadar vermek vucubiyetin gerekliliğindendir.

Malın paklayıcısı zekât vermek, ramazan günlerinin güzel bereketli, hayırlı eylemlerindendir. Başakların sayısı bir tane ile nasıl çoğalıyorsa, verilen her bir bedel, Hakk’ın ziyadeleştirmesiyle büyük bir çoğalma gösterir. Musibetler ber taraf olur, belalar isabet etmez, facialar önlenir, kazalar kurtuluşa çevrilir, kötülükler kaldırılır. Onun yerine bereketli, hayırlı, semereli işler gerçekleşir.

İffet ve haya perdesinin arkasında görülmeyen yüzler ve bedenler, gönül zengini miskinlerdir. Yürüyecek kudretleri yoktur, zira onlar açtırlar, ancak kimseye söylemezler, hiç kimse de onların fakir ve muhtaç olduğunu bilmez. Çünkü onlar ‘yüzsüzlük ederek istemezler.’ Ancak Her şeyi Bilen el-Alîm, onları gözetir, korur ve bilmeyenleri haberdar eder. Kimsesiz olmadıklarını, Rahman’ın yanında şah damarından daha yakın olduğunu onlara sezdirir, ilham eder.

Rızkı veren nida ediyor, ‘size verdiklerimizden gizli ve açık olarak infak edin’. İlahî Emir, kesindir, açıktır. Duyanlar, kulakları kapalı olurlarsa, Yaratan onları mallardan kısarak imtihan tabi tutar, belalara musallat eder. Kıtlık, savaş, salgın, hak sahiplerinin emanetleri verilmediği zamanlar yaygınlık kazanır. Geçmiş kadîm haberler, benzeri tavırların sahiplerinin dolaylı ve doğrudan nasıl ikaz edildiklerini bizi bildirmektedir.

Sabrı ve hayrı tavsiye edenler, nasıl kazandıysalar, infak edenler de öyle kazandılar. İman edenler ve sabredenler nasıl hüsrana düşmeyeceklerse, infak eden mü’minler de büyük üzüntüden ziyade büyük bir kazancın sahipleridir.

İnfak ettiğin de infak etmediğin de ‘senin değildir’. Malın Sahibi, Hakk’ın kendisidir. Yaratan mülkünü dilediğine verir; dilediğinden de alır. Verilenleri başa kakmak, hatırlamak, söylemek, yaymak, samimiyet ve ihlasın eylemi değildir. İnfak ettiğini başa kakmayan ve eziyet etmeyenlere büyük müjdeler var. Allah katında yüksek mertebe sahibi olan o yüce gönüllüler, Rahman’ın dostlarıdır. Allah’ın dostu olmak, şeytana düşman olmak demektir. Allah’ın dostluğu ne büyük bir şereftir. Şeytana dost olan ise, ‘ne kötü bir arkadaş’ seçmiştir.

Allah’ın verdiklerinden O’nun rızası için infak edenler, gösterişe kapılan gafiller olmadılar. Minnet, eziyet ve gösterişin olduğu paylaşım ve dağıtım, infak değildir. Riyanın karıştığı infak, sadakaları geçersiz kılar. Kur’ân’ın ifadesiyle ‘üzerinde toprak bulunan bir kayanının durumu’ bu durumda olanları ne güzel tasvir eder. ‘Üzerine sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak’ kaya olarak bırakır. Ecir, mükâfat ve hayır karşılığını kaybeder, rotasını şaşırır, isabet edeceği hedefe ulaşmaz.

Rıza ve infak bir araya geldiği zaman, Huda bütün kapıları açar, orucun kapısını açacak anahtar da, işte paylaşmak ve vermektir. İhlasla yapılan infak, ‘yüksekçe bir tepede bulunan, sağanak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağanak yağmur isabet etmese de bir çişintisi (vardır). (Bakara 265)

İnfak, Allah için, Allah yolunda olursa, bedeli, karşılığı ve mükâfatı ‘eksiksiz olarak (tam) ödenir’ (Enfal, 60)

İnfak karşısında cimrilik etmek, kendi nefsine cimrilik etmekle birdir. Cimriliğin bedeli, ağır bir imtihanı getirir. Başka bir topluluk, cimri toplumun alternatifidir. Yaratan,cömert kişilerle cimri davrananları değiştirir, yok eder. İnfak etmeyen, elleriyle kendini tehlikeye atan kimse gibidir. Arzın ve göğün hazineleri, Allah’ındır. Dilediğine bahşeder, onu aziz eder. Dilediğinin elinden alır, onu zelil eder. Allah’ın sevdikleri, kullarına infak edenlerdir. Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Allah’ı seven kimse de, paylaşır, dağıtır ve bölüşür.

Asr-ı Saadet’te infakı anlatan güzel bir örnek vardır. Buna göre; Medine’nin en zengini Ebu Talha’nın Beyruha denilen hurma bahçesi ve içindeki tatlı suyu, Allah’ın Elçisi’ni (s) bile kendisine çekmiştir. İşte Ebu Talha’nın, çok sevdiği bahçesini infak etmesi, insanlık için, inananlar için güzel bir örnekliği sunmaktadır

“Ebu Talha hurmalık bakımından Ensar’ın en zenginlerinden idi. En sevdiği malı da Mescid’in karşısındaki Beyruha denilen hurma bahçesiydi. Peygamber (s) bu bahçeye girer ve oradaki tatlı sudan içerdi. Enes sözüne devamla dedi ki: ‘Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en iyi olan hayra ve cennete ulaşamazsınız.’ (Al-i İmran 92) ayeti nazil olunca Ebu Talha Rasulullah’ın (s) yanına gelerek: -Ya Rasulallah ‘Allah sana sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en iyiye erişemezsiniz’, ayetini gönderdi. Benim en sevdiğim malım ise Beyruha adlı bahçedir. O, Allah için sadakadır. Allah’tan onun sevabını ve ahiret azığı olmasını dilerim. Burayı Allah’ın sana gösterdiği şekilde kullan, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s) şöyle buyurdu: ‘Aferin sana bu ne kârlı ve ne iyi bir maldır, dediğini işittim. Fakat ben bu malı akrabalarına vermeni uygun görüyorum’, dedi. Ebu Talha: -Öyle yapayım ya Rasulallah, dedi ve bahçeyi akrabaları ve amca çocukları arasında taksim etti. (Buhârî, Vekâle, 15; Veṣâyâ, 10)

Hz. Peygamber’in (s) haberinde Allah yolundaki infakın, yedi yüz (belki de daha fazla) misli bir karşılık göreceği bildirilmektedir (Buhari, Rikâk, 31; Tevhid, 35; Müslim, İman, 207). O, üstteki eli, veren eli övmektedir. Üstteki el, her daim alttaki alan elden üstündür. Onun sahibi daha faziletlidir. Üsteki el, infak eden, alttaki el ise dilenen demektir. (Buhârî, Zekât 18, Nefekât 2; Müslim, Zekât, 94-97, 106, 124).

Muhtacı tarif eden Allah’ın Habibi (s), gerçek fakiri şöyle tanıtır: ‘Miskin, bir iki lokma veya bir iki hurma için kapı kapı dolaşan kimse değildir. Asıl miskin, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi bulunmadığı halde, durumu bilinmediği için kendisine sadaka verilemeyen ve kendisi de kalkıp insanlardan bir şey istemeyen kimsedir.’(Buhârî, Zekât 25; Müslim, Zekât 101,102)

İnfakın farklı şekillerini de bize bildirir Allah’ın Resulü (s). Eğer bir Müslüman Allah için ve sevabını O’ndan ümit ederek bir harcama da bulunsa, bu dahi onun için bir sadaka olur. Peki hiçbir şeyi olmayan neyi infak edecek? İşte ona tavsiye edilen; ‘gönül alıcı güzel bir söz söylemektir’.

İnfak eden, şeref bulur, Allah katında da derecesi yükselir. İnfak ederken, gerçek ihtiyaç sahibini bulmak, ‘en hayırlı yardım’dır. İffetli davranarak el avuç açmayan kimseyi, Yaratan kimseye muhtaç etmez. Alemlerin Rabb’ı onu görür, gözetir, besler, ona mürebbilik yapar.

Şu halde bereket, bolluk, mağfiret, rahmet ayı ramazan, aynı zamanda bir infak ayıdır. Gönülleri zenginleştirdiği gibi, hanelerini de şenlendirir ve bereketlendirir. İhtiyacı olan da ihtiyacı olmayan da bu bereketten kana kana tadar. Çünkü bu orucun doyurmasıdır. Ramazan orucu, bedenlerin susuzluğunu giderdiği gibi gönüllerin susuzluğunu da giderir. Oruç, vücudu

doyurduğu gibi, ruhları da doyurur. Paylaşılan, dağıtılan ve infak edilen her şey susuz ve aç nefislerin ihtiyacını karşılar. Orucun anahtarı da herkesin ihtiyacını karşılayan infaktır.