Oruca tutulmak
İsteklerle ihtiyaçlar arasında gitgeller yaşıyoruz. Koşar adım yürürken bir anda sendeliyor ve emekleye başlıyoruz. İsteklerimiz ihtiyacımız mı diye düşünmeden ve kendimize sormadan hep daha fazlasını istiyoruz.
İsteklerimiz
emekten yoksun olunca kısa yoldan köşeyi dönme beklentisiyle yılları
tüketiyoruz. Sonra dönüp de arkamıza baktığımız zaman hayatımızda ne kadar
enkaz bıraktığımızı fark ediyoruz. O zaman da iş işten çoktan geçmiş oluyor.
İnsan olarak pişmanlıklarımız
büyürken, ilahi bir kudret, bocalayıp dönüp durduğumuz hatalar yumağından bizi,
çekip almak istiyor. Bizi, bizden daha çok önemseyen ve en mükemmel şekilde
donatan kudret olan Yüce Mevla, et-Tevvab ismiyle kuluna şah damarından daha
yakın halde af dilememizi istiyoruz. Affa layık olmadığımızı düşünsek bile O
kapıdan başka gidecek yerimiz yok. Çaresizce değil, bilhassa en hakiki çare
olarak o kapıya sığınırsak affedilmenin huzurunu yaşayacağız.
Bunu da, çözüm
için sıkıştığımız zaman yolumuzu aydınlatan bir ayet haber veriyor; “…
Aklını kullanan bir topluluk için elbette Allah’ın varlığını ve birliğini
gösteren deliller vardır.” (Bakara Suresi, 164. Ayet)
Ümmet olarak ne
kadar çok ihtiyacımız var aklımızı kullanmaya. Fırsatlarla dolu şu dünya
hayatında, kalbimizin ışığında, aklımızın istikametinde hakikate ulaşmak
ruhumuzun huzura ermesine vesile olacakken bizler ise nefsimizin istekleri
doğrultusunda yaşamayı tercih ediyoruz. Ne hazin ve bedbaht bir durumdur bu.
Nefsin terbiyesi,
aklın kullanılması ve fırsatların değerlendirilmesi adına dünya hayatında bize
sunulan en güzel nimetlerden biri hiç şüphe yok ki, içinde bulunduğumuz mübarek
Ramazan ayıdır.
Şeytanların
bağlandığı, sevapların misliyle ölçüldüğü, hatta bin aydan daha hayırlı gece
olan Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı Kadir Gecesini
ruhunda barındıran mübarek Ramazan ayı, pişmanlık duyup tövbe etmek için en
güzel fırsattır.
Bu mübarek ayda
yaptığımız ibadetler misliyle ölçülürken, kulun Allah için yaptığı tek ibadet
olan oruç da başlı başına bir fırsattır. O kadar büyük ve önemli fırsattır ki,
hakkıyla tutulan orucun ödülü ahirette içinde yalnızca oruçluların kalacağı
Reyyan cennetidir. Ne büyük nimet ve kutsal ödül… Bu ödül için ise yılın sadece
bir ayında, karşılığını Yüce Allah'tan bekleyerek oruç tutmak gerekiyor. Yani
orucun hakkını vermek gerekiyor. Orucu sadece tutmak değil, aynı zamanda ona
tutulmak da gerekiyor.
Peki, orucu
hakkıyla tutmak nasıl olur?
Aslında oruç tutarken,
oruca tutulmayı, ona bağlanmayı murat etmek gerekiyor. Sadece midemizi aç
bırakarak değil, aynı zamanda bütün organlarımızı kötülükten arındırarak aç
bırakmalıyız.
Dilimizi yalandan,
gözümüzü haramdan, kulağımızı kötü sözlerden, elimizi hırsızlıktan, kalbimizi
vesveseden, ayaklarımızı kötü yollardan, velhasıl ruhumuzu bütün necasetlerden alıkoyarak
oruç tutmalıyız.
Sadece oruç
tutmakla da bu iş bitmiyor. Bu ayın Kur’an-ı Kerim ayı olduğunu bilmeli ve
hayatımızın yirmi dört saatini Kur’an-ı Kerim ile hemhal eylemeliyiz. Bunun
için de hatim okumalı, mümkün olduğunca mukabelelere iştirak etmeli, sadece
okumak ve dinlemekle de kalmayıp emir ve yasaklarını, bu ayı milat kabul ederek
ömrümüzün geri kalan kısmında da uygulamalıyız. Bununla beraber vakit ve teravih
namazlarını mümkün olduğunca camide cemaatle kılmaya gayret etmeliyiz.
Ayrıca bu ayın
paylaşma ve yardımlaşma ayı olduğunu da unutmamak gerekir. Paylaşmak demek,
halden anlamak demektir. Kendi dışımızda var olan bütün canlılarla hâlleşmek
gerekir. Bu yüzden üzerimize farz olan zekâtımızı bu ayda vermeye riayet
etmeli, fitremizi zamanında vermeliyiz. Zekât ve fitrenin malımızın bereketi
olduğunu ve onda diğer insanların da hakkı olduğunu unutmamalıyız. Yine
unutmamak gerekir ki, zekât vermek farz, almak ise isteğe bağlıdır. O yüzden zekât
verdiğiniz kişilere “Allah razı olsun!” demeyi ihmal etmeyin. Ki onlar sizi dinî
bir sorumluluktan kurtarıyor. Zekât ve fitremizin yanında bolca sadaka vermeli
ve infaklarda bulunmalıyız. Dünyada sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şeyin emanetçisi
olduğumuzu unutmamalıyız. Bu dünyada var olan her şeyin sahibi Allah'tır.
Tüm bu
eylemlerimizden sonra, orucun bize kalkan olmasını ümit etmeliyiz. Bu ayda
bütün şeytanlar bağlanmıştır, ancak insan en büyük düşmanını kendi içinde taşır.
Gittiği her yere de onunla gider. O da insanın kendi nefsidir. Bütün
kötülüklerden uzak durmak için de orucun, nefsimizle aramızda bir kalkan olmasına
umut etmeliyiz.
İşte o vakit oruç
tuttuğumuz gibi oruç da bizi tutmuş olur.
Sen orucu
seversen, oruç da seni sever. Sen orucu tutarsan, oruç da seni günahlara
girmekten alıkoyup tutar. Bu sebeple nihayetinde hem orucu tutmalı hem de oruca
tutulmayı murat etmeliyiz.
Tuttuğumuz
oruçların da bizi tutması umuduyla, Rabbim tuttuğumuz oruçlarımızı kabul
buyursun. Vesselâm.