Oruç: Senede bir ün
Baskın ve "r" leri öne çıkaran emr i bi'l mağruf ve nehy i ani'l münkerciler, "Bayanlar baylar gösteri bitmiştir!" der gibi uzatılan cevap tasları... Ki taslar almayacaktır yüksek meblağıu2026 Banka hesaplarıu2026 Banka hesaplarıu2026 Cehaleti zırlığa çeken, geldiği yere geri gönderen cevaplar. Yeni bir şey söylemeyi bırakınız, eskiyi dahi eskimez yanıyla göstermeyen cevaplar. Nasıl susturulacağı bilinmeyen ağlayıcılaru2026 Halbuki ağlamak çok özel bir durum. Yağmurda gök bile utanır ve gizlenir halbuki. Şeyhini, hocasını, hacısını, profesörünü, eğitimcisini, koçunu, yazarını, şairini övücüler... Kendilerini sunan sunucular. Konuklar tarafından programa davet edilmiş ve güzel ağırlanan moderatörler. Bir alemin ruhen ölmüşlüğünü haber verir gibi, bir son telkin tadında, sekerat halinde, ölüm baygınlığıyla bestelenmiş dini müzikler.
İstisnaları dışında maneviyat "piyasamız"u2026
Bir Ramazan dahau2026 Geçti sayalım.
Bütün bunları, yegane hayat biçimi olarak seçtiğimiz dini gökten indiği saflığında anlayamamış olmakla, yaşadığımız hayatı yerden/çağımızın şartlarından çıktığı şeffaflıkla bağdaştıramamış olmamıza bağlıyorum. Kendimize kızgınım. Şayet hala bir "biz" varsa; bize küsüm. Böyle giderse barışabileceğimi de sanmıyorum. Öyle ki teklifsizce karışıp, kaybolmak istediğimiz hiç bir kesim yok gibi şu alemde. Bu aidiyetsizlik farklı bir yetimlik. Boğaza duruyor.
Çok uzun bir vadeye yayılıyor umut. Ömrümüzden daha uzun. Büyük vicdanı çok özlüyoruz bu yüzden. Büyük adaleti! "Yarın Hakk'ın divanına" dizmek istiyoruz biz bizi. Kimse kendisinden değil. Kimse kendi nefsine dava açmış değil. Herkes bir başkasından davacıu2026 Bizse bizden. Ben benden. Sen senden davacıyız... Şikayetçiyiz. Nefsi levvame geleneğinin zamaneleri de olsak, böyleyiz. Zaman sırıtkan bir ebe gibi nedense hep bizi sobeliyor. Ya da "Saat yaklaştı!" telaşesini gün içine veren bir başka zamansızlığın gölgesi vuruyor yüzümüze.
Yine de bir şeyler anladık oruçtan.
Yalnız midesinden acıkmayan bir varlıkmış insan. Gözünü, gönlünü doyuramayan doymayı da tadamıyormuş. Yetinmeyen, kendini de artıramıyormuş. Bunları geçen yıl da hatırlamıştık. Fakat belli ki unutmuşuz.
Açlık bu kadar geri çekiyorsa hayattan, aç bırakılanlar, aç kalanlar, yoksullar ne halde? Yoksullar; ezikliğin suiistimali veya kendi sorumsuzlukları gibi nedenlerden kaynaklanmayan, bilakis maruz bırakıldığı ve aşamadığı olumsuz ekonomik, sosyal şartlardan kurtarılmalı. Onlar da herkes gibi artık sadece Ramazan ayında gönüllü oruç tutacak bir refah seviyesine kavuşmalılar. Kaliteli, sağlıklı beslenmenin önündeki engeller kaldırılmalı. Eşit açlık ve eşit tokluk için seferber olmalıyız. Sabrımız da, şükrümüz de eşitlenmeli. Bunun için adalete adanmalıyız.
Karnı eşit doyan ve sırtı eşit pek olan bir milleti, hikmetle de donatarak kendini gerçekleştirmeye bırakmalıyız.
Oruç; büyük bir bilge gibi her yıl bize uğruyor. Ve çok şey düşündürüyor. Onun düşündürmediği mi var? Mesela şunları da ekleyelim: Su ne mübarek bir ırmaktır. Bütün gün içimize atılanu2026 Çay kutsaldır. Kim hangi içeceği seviyorsau2026 Ekmek körlüğe layık değildir.
Katık cennetinde yaşıyoruz ve kaliteli ve organik gıdada eşit ve yaygın yararlanma için daha dikkatli devlet politikaları olmalı. Herkes eşit olarak yararlanabilmeli bu nimetlerden.
En çok ta "susmayı" öğreniyoruz; oruçtan. Herkese söylediklerimizi kendimizin de duyduğu bir sessizliğiu2026 Kalem de buna dahil. Klavye deu2026