Oruç Reis Sondaj Gemisinin Dönüşü Geri Adım Mı?
Türkiye geçmişte petrol ve doğal gaz arayışlarını batılı şirketler üzerinden yürütmüştür. Bugüne kadar bu bağlamda yapılan arama ve tarama faaliyetlerinden bir sonuç alınamaması, “Birileri Türkiye’nin enerji konusunda dışa bağımlı olmasını mı istiyor?” sorusunu hep gündemde tutmuştur.
Sürekli cevaplanmayı bekleyen sorular ve akıllarda acaba dedirten şüpheler zihinlerimizi meşgul etmektedir.
Elbette bu düşünceler yersiz değildir. Osmanlı’nın son döneminde II. Abdülhamit Han’ın izni ile Anadolu’nun güneydoğusunda ve bugün en verimli petrol yataklarının olduğu Osmanlı kontrolündeki Ortadoğu topraklarında, arkeolojik çalışmalar yapıyor denilerek petrol arandığı ve petrol havzalarının belirlenerek tek tek kayda alındığı artık tartışılmaz bir gerçek olarak tarih sayfalarında yerini almış durumdadır.
Bunu fark eden II. Abdulhamit arkeologları bölgeden uzaklaştırmıştır. Ancak bölgede lehimize atılması gereken adımları atacak fırsatı bulamadan içimizdeki hain darbeci zihniyetin müdahalesi ile iktidardan uzaklaştırıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarihten ders almış olacak ki kendimize ait sismik araştırma ve sondaj gemilerini Türk denizcilik filosuna kazandırdı. Hatta daha ileri giderek bunların tamamen yerli ve milli kaynaklarla üretimini başlatmıştır.
Nitekim bugüne kadar milyonlarca dolar harcanarak yabancı şirketlere yaptırılan arama ve tarama faaliyetlerinden bir sonuç alınamamış olmasına karşın kendi gemimizin sahaya inmesiyle geçtiğimiz günlerde Karadeniz’de bulunan 320 milyar m3 doğalgazın henüz başlangıç olduğunu söylemek yerinde bir tespit olacaktır.
Türkiye bugüne kadar hiçbir sonuç elde edilemeyen arama tarama faaliyetleri sonrasında kendi gemileriyle çalışmaya başlamasının akabinde Batı yayılmacılığının Türkiye’yi doğal kaynaklarından mahrum bırakma fikrini boşa çıkarmıştır. Sonrasında bu ülkeler, GKRY ve Yunanistan üzerinden Türkiye’yi kıyı şeridine sıkıştırmayı hedeflemişlerdir.
GKRY muhtemel petrol ve doğalgaz rezervlerinin olduğu Doğu Akdeniz enerji sahalarını MEB alanı içerisinde ilan ederek Türkiye’nin bölgedeki enerji kaynaklarına ulaşmasını engellemek istemiştir. Bu girişimi reddeden Türkiye, kararlı bir hamle ile Oruç Reis Sismik Arama ve Tarama gemisini aktif olarak Doğu Akdeniz’de kullanmaya başlamıştır. Herhangi bir taciz ve müdahale karşısında da donanmasıyla ona eşlik etmiştir.
Bugüne kadar Batı eksenli idarecilerden beklenen davranışın aksine yaptığı bu hamleyle güçlü bir irade ortaya koyan Türkiye, Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirmiştir. Oruç Reis gemisi ile gerginliği artırdığı iddia edilen Türkiye’nin karşısında diğer ülkelerin eylemleri göz ardı edilmiştir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın vurgusu bu durumu yeterince açıklıkla izah etmedir;
“Onların gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, dilleri var gerçekleri söylemezler. İşte asıl gafiller onlardır.”
Özellikle ABD’den sonra AB ülkeleri arasında bölgede söz sahibi olmak isteyen Fransa’nın kışkırtmasıyla Türkiye’ye karşı anlaşılmaz provokatif faaliyetlere girişen Yunanistan, NATO’nun devreye girmesiyle geri adım atmışa benziyor. Ortadoğu’da Türkiye’yi karşısına almak istemeyen NATO’nun Doğu Akdeniz konusunda Türkiye ile Yunanistan arasında bir çatışma istemediği bir gerçek.
NATO’dan yapılan açıklama bu görüşmelerin devam edeceğini göstermektedir. Başlangıçta hiçbir şekilde görüşmeye yanaşmayacağını vurgulayan Yunanistan’ın görüşme sürecine girmesi bölge barışı için olumlu bir adım olarak değerlendirilmektedir. Oruç Reis gemisinin geri çekilmesi de bu anlamda iyi niyet göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Aynı zamanda Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar’ın; bunun rutin bir çekilme olduğunu ifade etmesi bu fikri destekleyen bir açıklama olmuştur.
Türkiye, bölge ülkelerinin tamamına yetecek miktarda olan enerji kaynaklarının hakkaniyet çerçevesinde paylaşımdan yana olduğunu her ortamda vurgulamaktadır. Karşılıklı çatışmaya girmekle Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Mısır’da olduğu gibi bölge kaynakları bölge halkına değil bölge dışı aktörlerin ekonomik çıkarlarına sunulması anlamına gelmektedir.
Şu bir gerçek ki Oruç Reis’in dönüşü kesinlikle geri adım anlamına gelmez. Aksine komşusu ile iyi ilişkiler içerisinde, bölge kaynaklarından karşılıklı hakkaniyet çerçevesinde istifade edilmesine fırsat vermektir. Yoksa, cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar yerli ve milli savunma sanayi üretimine sahip olan Türkiye, Suriye ve Libya’da açık şekilde gösterdiği gibi çıkarlarının ihlal edildiği bir durumda son kırk yıldır diri tuttuğu askerî harekât kabiliyetini kullanmaktan çekinemeyecektir.
Onlarda bunun bir geri adım olmadığını biliyorlar. Ama şu bir gerçek ki Yunanistan üzerinden yapılmak istenen provokasyonun önüne geçmek için bu adım gerekliydi.
Filmin henüz sonuna gelinmemiştir.
Bekleyin, bakalım esas oğlan filmin sonunda noktayı nasıl koyacak.