ORTADOĞU'DA MEZHEP VE MEZHEPİZM
İnsanlar farklılıklarıyla beraber birlikte yaşamaları için bir ahlaka ihtiyaç duymaktadırlar. Sempati, tolerans ve ötekine saygı gibi erdemler bir arada yaşamanın olmazsa olmazıdır. Mezhep, kabile ve etnisite gibi farklılıklar ileri sürülerek yapılan çatışmalar, Ortadoğu'da bir arada yaşama ahlakını ortadan kaldırmaktadır.
Bin dört yüz yıllık süreç ve bugünkü gelişmeleri dikkate aldığımızda, aslında bugün tek bir mezhebin olduğunu görüyoruz. Bütün mezhepler, ölme ve öldürme prensibi konusunda ortaklaşmış olup nekrofili bir karaktere sahiptirler. Ölüm sevicilik ve ölüme tapıcılık, Ortadoğu'da bütün kimliklerini ve mezheplerini maalesef esir almış durumdadır. Kabilizm, hepimizi zehirlemeye devam etmektedir.
Medeniyeti, kenti ve maneviyatı yaratan olgular, farklılık ve muhalefettir. Mezhepler, toplumsal ve teolojik okullar olmanın ötesinde bugün birbirini yok etmeyi amaçlayan, Ortadoğu'nun homojenleşmesi ve Ortadoğu'ya tek başına egemen olmak için kullanılan nüfuz araçları haline gelmişlerdir. Mezhep çatışması sonucunda Ortadoğu'daki medeniyet ve kentler harabeye dönmüş durumdadır. Mezhebizm, medeniyet yıkıcılıktır.
Mezhep çatışmaları sonucu, Ortadoğu tek düzeliğe ve kısırlığa doğru gitmektedir. Mezhebler, bugün bir Ortadoğu olgusu olmaktan çıkmış, Ortadoğu'ya dışarıdan müdahalenin araçları haline gelmişlerdir.
Mezhepler, bugün artık teolojik bir yorum olmanın ötesinde anlama sahiptirler. Mezheplerin uluslaşma sürecine girdiğini görmektedir. Ortadoğu'da mezhep, ulus kimliğinin kurucu unsuru haline getirilmiştir. Mezhebin bir dindarlık yorumu olmaktan çıkartılarak seküler ulus inşasının bir kurucu unsuru haline getirilmesi, mezhebizmin yoğun bir psiko-sosyal etkiyle kitleleri mobilize ve motive etmesine neden olmaktadır.
Mezhep çatışmaları, insanların günlük ilişkilerini, konuşmalarını ve düşüncelerini zehirlemektedir. İnsanlar, günlük hayatta birbirleri hakkında dedikodu yapmakta, birbirleri hakkında ötekileştirici bir dil kurmaktadırlar. Mezhepler, bugün yapıcı bir farklılık olmaktan çıkıp yıkıcı bir dil, sembol ve ilişki ağı oluşturmaktadırlar. Mezhep çatışmalarının en ciddi sonuçlarından biri, mezhebizmin günlük hayatı anormalleştirmesidir. Mezhep olgusunun anormal bir günlük hayat yaratması, insanların kendilerini güvenlik içinde hissetmemelerine neden olmuştur.
Ortadoğu'da devlet ve mezhep hiçbir zaman ayrılmamıştır. Suriye ve İran örnekleri, devlet ve mezhebin iç içe olduğunu göstermektedir. Devlet, mezhepleri ayrıştırmakta, çatıştırmakta ve radikalleştirmektedir. Devletin mezhep, mezhebin devlet olması, sonu gelmez ayrımcılıklara ve çatışmalara neden olmaktadır. Devlet mezhebizminin neden olduğu mezhep radikalizmi, bugün mezhepçiliğin yeni biçimidir.
Mezhepler, insanların dindarlıklarını yorumlama tarzları olmaktan çıkmıştır. Bugün mezhepler, iktidar mücadelesinin araçları olarak işlev görmektedirler. Mezheplerin iktidar araçlarına dönüşmesi, onları asli işlevlerinden uzaklaştırmıştır. İktidar aracı olarak kullanılan bir mezhep, artık mezhep değil, siyasetin ve şiddetin yıkıcı bir aracından başka bir şey değildir.
Ortadoğu'da mezhepler, dinden değil, siyasetten beslenmektedir. Siyasetin mezhebe önceliği vardır. Siyasetin mezhebe önceliği olması ve mezhebizme kaynaklık etmesi, siyaset-mezhebin birbiriyle bütünleşmesine neden olmuştur. Mezhepler, bu arka plandan dolayı siyasetle hep iç içe olmuşlardır.
Ortadoğu'da insanlar, bugün mezhebe sahip olmaktan ziyade, mezhepçiliğe esir olmuşlardır. Mezhepçiliğin yani sekteryanizmin hepimizi kuşatması, çok ciddi bir tehdittir. Mezhepçilik tehdidi, bütün coğrafyayı bir yıkım alanına dönüştürmektedir. Mezhepten değil mezhepçilik saptırmasından ve iğfal edilmesinden kurtulmanın yolunu bulmalıyız.
Mezhepçilik, Ortadoğu coğrafyasında demokratik, hukuki ve çoğulcu nitelikte bir toplumsal ve siyasal modelin ortaya çıkmasına engel olmaktadır. Mezhepçilik, coğrafyamızın demokratik süreçlerle bir arada yaşama imkanını ortadan kaldırmaktadır. Ortadoğu'da birçok mezhepçi model vardır, ancak barışçıl ve çoğulcu bir model yoktur.
Mezhepçilik, bugün ulusal ve ulus ötesi kimlik haline gelmiştir. Mezhepçiliğin coğrafyamızı esir aldığı bir ortamda, mezhep ve mezhepçilik olgusu eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmemektedir. Mezhepçi çatışmalar, dış güçlerin coğrafyamıza ve toplumlarımıza yönelik komplosu ile açıklamak yeterli değildir. Mezhepçiliğin coğrafyamızda psikolojik, teolojik, sosyal, tarihsel ve siyasal derin kökleri bulunmaktadır.
Suriye savaşının bir vekalet savaşları olduğunu söyleyebiliriz. Bölgesel ve küresel güçler, Suriye, Irak ve Yemen gibi yerlerde kendi adlarına savaşacak vekalet güçlerini mezhep gruplarından bulabilmektedirler. Mezhep savaşları dediğimiz şey, vekalet savaşlarıdır.
Mezhep, kutsal bir kimlik olarak algılanmaktadır. Mezhebin kutsal hale getirilmesi, onu sorgulanmaz ve mutlak sadakat gösterilmesi gereken bir olguya dönüştürmektedir. Hiçbir mezhebi kimlik, kutsal değildir. Mezhep, sosyal, siyasal ve teolojik problemlere verilen farklı insani cevaplardır. Başka bir ifade ile mezhepler, insan tecrübesinin ürünü olan insani yapılardır.
Ortadoğu'da sorun mezhep değildir. Sorun mezhebizmdir. Mezhebizm, mezhep aidiyetinin siyasi, sosyal ve bölgesel hegemonya ve nüfuz kurmanın aracı haline getirilmesi ideolojisidir. Mezhebizm veya sekteryanizmin, siyasal ve sosyal olanı kurgulayacak bir araca dönüştürülmesi, mezhep olgusunun herkesin elinde dolaşan sıcak bir patatese dönüştürmektedir. Mezhebin, hegemonya için elden ele dolaşan bir sıcak patates olmaktan çıkarılıp herkesin doğal bir şekilde yaşadığı bir tecrübeye dönüşmesi Ortadoğu'nun acil ihtiyacıdır.