Orta Doğu ve Bölgemizde Tarihi Kırılma
Orta Doğu bölgesi, İsrail'in kuruluşundan günümüze kadar
birçok savaş, isyan, kriz ve darbeye tanık olmuştur.
İsrail'in kuruluşunu takip eden Arap-İsrail savaşları ve İsrail’in
Gazze’de başlayıp Orta Doğuya yaymak istediği çok daha terörize saldırıların tarihin
en önemli olaylarından biri olduğu unutulmamalıdır.
Bu savaşın Orta Doğu’ya yönelik bölgesel etkileri olacağı
gibi küresel etkileri de olacaktır.
1973 yılında yaşanan üçüncü Arap-İsrail savaşı olarak
bilinen Yom Kippur Savaşı’ndan sonra petrol üreten Arap ülkeleri petrolü adeta
bir baskı kartı olarak kullanmışlardı. Özellikle Ekim 1973'te Arap ülkelerinin
ABD ve Avrupa'ya yönelik aldığı petrol ambargosu kararı enerji piyasasında çok
ciddi dengesizliğe yol açmıştı.
Sözü edilen petrol ambargosu kararı, Arapların ABD ve Avrupa
ülkelerine karşı petrolü silah olarak kullanma tarihinde önemli bir dönüm
noktası olarak nitelendirilmesi mümkündür. Ancak 1973 yılındaki petrol krizinin
ABD yerine özellikle Avrupa ülkelerini olumsuz yönde etkilediği görülmüştür.
Ancak günümüz uluslararası sistemin koşullarında Arap
ülkelerinde yaşanan gelişmeler ve değişimler, petrol ambargosu uygulamasının
stratejik bir seçenek olarak Amerika'ya veya Avrupa ülkelerine yönelik
uygulanmasının zor göründüğünün altını çizmekte fayda vardır.
Şu bir gerçektir ki, Avrupa ülkelerinin Orta Doğu
bölgesindeki rollerinin de değiştiğini çok net analiz ediyoruz. Washington 2012
yılından bu yana stratejisini Asya Pasifik bölgesine kaydırırken, Avrupa
ülkeleri (özellikle İngiltere ve Fransa) Orta Doğu krizlerine daha aktif bir
şekilde müdahil olmaya çalışmaktadırlar.
Orta Doğu üzerinde Rusya ve Çin arasında her ne kadar siyasi
birliktelik olsa da ekonomik ve enerji bağlamında hissedilmeyen bir güç
rekabetinin olduğunu da vurgulamak gerekir. Bu nedenlerden dolayı Orta Doğu'da
meydana gelen gelişmeler ve değişimler, bölgedeki tarihi olayların yanı sıra
küresel siyaseti de etkilemektedir.
Orta Doğu’daki çatlaklar devasa büyümekte, Suriye’de devam
eden belirsizlik, Körfez ülkeleri ile Suudi Arabistan arasındaki çatışma,
Yemen’de devam eden vekalet savaşı, Körfez ülkeleri arasında yaşanan krizler ve
İsrail’in Gazze’de Lübnan’da işlediği soykırım bu sorunların ana
parametreleridir.
Arap ülkelerindeki iç istikrarsızlık ve kendi aralarındaki
güç mücadelesi, Arap ülkelerinin ve İslam dünyasının ABD hükümetinin İsrail’e
desteğini ve İsrail saldırganlığı hakkındaki tutumunu değiştirebilecek
uluslararası baskıyı sağlamaya kayıtsız kalmalarına sebep olmuştur.
İsrail ve ABD’nin savaş politikaları nedeniyle uluslararası
toplumun tepkisi artarken, yalnızca kınamaların yeterli olmayacağı bir
gerçektir.
Örneğin, Rusya'nın Ukrayna'daki işgali sonrasında birçok
ülke, Rusya ile ekonomik ilişkileri kesme ya da sınırlama kararı aldı. Ayrıca
Rusya'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki bazı haklarının askıya
alınması gibi kararlar da alındı. Elbette kınama bildirileri, gösteriler ve
çağrılar yapılabilir, ancak bu ülkelerin politikalarında gerçek değişiklikler
sağlamak için somut adımlar atılması gerekmektedir. Bu adımlar, uluslararası
toplumun ABD ve İsrail’e karşı bir baskı unsuru olarak hareket etmesini
gerektirir.
Böylece, İsrail’in işgal politikalarını durdurması ve
ABD’nin saldırgan dış politikasının sona erdirilmesi için somut adımlar
atılabilir. Bu adımlar arasında ekonomik yaptırımlar, silah ambargoları ve
diplomatik çözümler yer alabilir. Ancak, uluslararası toplumun bu konuda
birlikte hareket etmesi gerekmektedir, aksi takdirde kınamalardan öteye geçmeyen
anlamsız tepkiler gelecekte tarih sayfalarında utanılacak vesikalar olarak hatırlanacaktır.