Ormanı Değil, Melaikelerin Ney'lerini yaktılar
Ormanlar yanıyor… Ormanlar yakılıyor… Ağaçlar yanarken, kozalaklar ormanı yakanların vicdanlarına, yüzlerine fırlar gibi efkârla fırlatıyor... Hain oğlu hainler; “ateşin çocukları” Allah’ı zikreden ağaçları, melaikelerin neylerini ateşe vermekle, kendilerine şerli yerlerden gelen şerli üflemenin gereğini yerine getirmiş oldular… Yaratılan her şey ve ağaçlar, Allah’ın kudretini ve birliğini ilan ederken, elleri kuruyasıcalar haysiyetsizliklerini yeniden ilan etmiş oldular…
Ormanlar sadece oksijen üflemez, Allah’ın birliğini
ruhun derinliklerine ney olarak üfler, vahdaniyeti ilan ederler… Ağaçların içindeki tezgâhlarda
oksijen dokunurken, ney olduğu melaikeler ise ilahi aşkı terennüm ederler… Sadece ağaç yakılmıyor; oksijen tezgâhları,
aşk üfleyen neyleri ve o üflenen oksijen ve tefekkürün gölgesinde yaşayan kurdu
– kuşu, neyden çıkan lahuti sesi yaktılar… Zikir
üfleyen melaikelerin neyi olan ağacı yakan alçaklar; şeytanın neyi olan
alevlere haysiyetinizi, insanlığınızı ve geleceğinizi teslim etmiş oldunuz…
Evet, ağacı değil; melaikelerin Allah’ı zikreden neylerini yaktınız… Dağda şirk
üfleyen, ihanet üfleyen, elleri cehennem çalısı olan hainler; “ateşin iğrenç
çocukları” bir kez daha ormanları ateşe
teslim ettiniz…
Alevler gelecek
nesillerin havasını ve gölgesini yutuyor; dağları duman sonrası gölgesiz
bırakıyor... Ormanı bilinçli bir şekilde yakanlar, bilinçli
bir şekilde kendi soyundan gelecek olan çocukların ciğerlerini, nefes
borularını sokup almış oldular...
Kışa doğru cismani canı çekilen ağaçların ulvi bir hayatı
başlar… Sanki nefsanî olarak ölen ağacın her bir dalı vazifeli melaikeye birer
ney olur, hışırtısı ile ortalığın beyaz kefenle kaplanmış olmasından tevellüt
eden ümitsizliğe umut üfler, üfledikçe yeisi yok eder… Dalların sesi ve her bir
dalın el gibi rahmet Sahibine açılması; en küçük canlıdan en büyüğüne kadar
ihtiyaçları için gelecek baharları müjdeler… Mezarlıklarda istirahat halinde olan ruhlar, ağaçlar içindeki
meleklerin zikirlerini dinleyerek manevi gıda almaya devam ederler… Ağaçlar
sadece maddi âleme dallarını salmaz, ruhlar âlemine de dallarını, yapraklarını
salar… Ağaçlar sadece odun değildir ve sadece meyve vermez, rüzgârlar ile ve
içinde ki melekler ile dallardan çıkan sesle, yaprak hışırtıları ile kâinatta
ki zikir halkasına dâhil olurlar… Böyle hakikat dolu ağaçların yakılması ve
zaruri olmadan kesilmesi yapılan zikre son vermektir ve ulvi şeylere duyarsız
kalmaktır!
Sonbahar – kış aylarında ölmüş kupkuru ağacı melaike ile
konuşturan Allah, yanmış yakılmış dağları yeniden yeşille donatacaktır,
inancımız vardır, ümidimiz tamdır.
Ey hainle; yakın, yıkın, bu vatanda tek bir ağaç kalmasa bile, biz ağaç
olur, toprağa kök salar, yinede size geçit vermeyiz… Dağlar çıplak kalsa bile, şehitlerimizin kemikleri ağaç olur ve bu
topraklara rahmet için vesile olur ve zikri elinden alınan ağaçlar yerine de
zikreder…
Ormanlarımızın yanışını canımız yana yana izlerken, yangından birkaç gün önce
okuduğum ders aklıma geldi: Risale-i Nur Külliyatından, On Yedinci Sözün İkinci
Makamı Barla Yaylası, çam, katran,
ardıç, karakavağın bir meyvesidir. Kısmında ağaçlar için hayranlık
uyandıran ve tefekküre yeni bir boyut açan tespitleri yeniden okudum. Alevlerin
yaşattığı ruh sancısı ile tekrardan okuyuşum, ağaçları nazarımda daha heybetli
bir hale getirdi ve bu yazı için bana ilhama vesile oldu. Tavsiyem; ön
yargılarınızı bir kenara bırakın ve en azından elinizde kitap olarak yoksa bile,
internette bu: On Yedinci Sözün İkinci Makamı Barla Yaylası, çam, katran, ardıç, karakavağın bir meyvesidir. Kısmını
okuyun. Okuduğunuzda emin olun ki ağaç ağaç olmaktan çıkıp, zikirde ve ibadette
sizin birer dava arkadaşınız olacaktır…
Kâinatta her şey Allah’ı zikretme yönünden bizim ders ve dava arkadaşımızdır ve de hepimiz vahdaniyeti ilan ediyoruz… Allah, ders arkadaşlarımızı her türlü felaketlerden korusun ve ders arkadaşlarımızı; ağacı, kuşu vs. korusun. Âmin…