Orhan Okay
Yeryüzünde iyilik ve kötülük vardır. Mesela Orhan Okay iyiliğin timsali olmuş bir ilim adamıydı. Sevgisi hâlâ gönüllerde. Ama Siyonist İsrail, bugün dünyada kötülüğün objesi oldu. Hür vicdanlar bu zalim terör örgütünden nefret ediyor. Zira bebekleri, çocukları katlediyor. Kendisini insan kabul eden herkes, iyi ve hayırlı insanları severken Netanyahu’yu lanetlemeli. Hitler, Stalin de kötülük odağıydı.
Orhan Okay’ı yakından tanıdım, sevdim saydım. Hatta Kubbealtı’nda üç ay Aruz Dersi’nde talebesi oldum. Şüphesiz çok iyi bir edebiyat muallimiydi. Ayrıca bir insan-ı kâmil, bir çelebi âdem, bir dervişti. Bir ‘mümin siması’ taşıyordu üstünde. Güven veren, emniyet telkin eden, mütebessim bir çehre. Okuduğum kitabın kapağını da bu fotoğraf süslüyor. Hüseyin Yorulmaz kaleme almış. Orhan Okay Sadeliğin İhtişamı. ‘İstanbul Beyefendisi’nin hâlini yansıtan esaslı bir başlık. Hem sadelik hem ihtişam! Osmanlı’ya benzetiyorum merhum hocamızı. “Muhteşem tevazu” da denebilirdi esere. Aynı kapıya çıkar.
Hüseyin Yorulmaz bizim neslin gayretli, cevval ve hakikatli ediplerindendir. 268 sayfalık muhtevalı eseri okurken pek çok bilgi, nükte, hatıra ve intibaa sahip oluyoruz. Talihli dostumuz, Orhan Hoca’nın yakınında bulundu, onunla aynı üniversitede birlikte çalıştı. Kanaatimce Hoca ile fikir komşuluğu, gönül birlikteliği, ruh akrabalığı da vardı. Takdim, biyografi uzmanı Beşir Ayvazoğlu’ndan. Ayvazoğlu’nun Hoca hakkında kaleme aldığı kıymetli portrenin başlığı ‘Erzurum’un İstanbullu Hocası’ idi. Bunu edebiyatçılar sevdi.
Yorulmaz, derinlikli ve incelikli biyografisinde, kutlu bir insanın hayatını yazdığının farkında, titiz. Eksik veya fazla tek bir cümle bulamadım. Hepsi tartılı, ölçülü. Hocamızın Balat’taki çocukluk yıllarından başlıyor serüven ve bütünüyle Fatih semti. Fatih Camii, Edirnekapı, Yavuz Selim Caddesi, Vefa Lisesi ve Sahaflar. Sonra üniversite, Çapa Öğretmen Okulu muhiti. Orhan Hoca, Yahya Kemal-Ahmet Hamdi Tanpınar-Mehmet Kaplan çizgisinin takipçisi ve iyi bir temsilcisiydi. Yaptığım bir mülakatta derslerine girdiği Tanpınar ve hocası Beyatlı’yı kastederek, “Kendimi Yahya Kemal’in torunu gibi hissediyorum.” demişti. Bu abide şahsiyetler, edebiyat ve ilim dünyasını şekillendirmişti. Ya ruh âlemine nüfuz edenler kimlerdi? Abdülaziz Bekkine, Nurettin Topçu, Celal Hoca (Mahmud Celaleddin Ökten)… Genç yaşında Celal Hoca’nın koluna girip İstanbul’un her köşesinde İmam Hatip Mektebi için yer arayan bir dava adamından bahsediyorum. Ahmet Mithat Efendi, Beşir Fuar, Mehmed Âkif, Nurettin Topçu, Necip Fazıl hakkındaki eserleri referans. Hatıraları ve mektupları sağlam birer kaynak. Kâğıt Medeniyeti’mizi bize hatırlattı. Vefa Lisesi’nde Tahirü’l-Mevlevî’den aldığı Mesnevi dersleri… Sayfalardaki ilginç hatıralar sarsıcı, şaşırtıcı. Rüyalar tedailerle yüklü.
Erzurum’da üniversitenin kutbu. Meslektaşları ve talebeleri için gerçek bir kılavuz, vazgeçilmez mihmandar. Dadaşlar diyarında süren 36 yıldan sonra gelinen Sakarya ve İstanbul! Dersaadet’e avdet, yeni bir diriliş âdeta. 20’den fazla eserinin çoğunu, 500’den ziyade makalesini bu dönemde kaleme aldı. Çok seviliyordu ve her yere davet ediliyordu. O zarifti, kimseyi kırmıyordu. Hitabeti mükemmeldi, zira kalp diliyle konuşuyordu. Kitapta onu tanıyanlar, sevenler anlatıyor. Başta İSAM’da 25 yılını aynı odada geçiren Abdullah Uçman ve diğerleri. Hareket-Dergâh Camiasından Ezel Erverdi, Mustafa Kutlu ve İsmail Kara’nın hüsn-ü şehadetleri. İnci Enginün, Zeynep Kerman ve diğer meslektaşlarının hisleri. Çocuklarının gözüyle Orhan Okay. Ve bu iyi hoca, mübarek arif insanın ebedî yurduna hüzünle uğurlanışı. Fatih Camii’nden Topkapı Çamlık Kabristanı’ndaki aile mezarlığına kederle gidiş. O günü unutamam. Kabrini, nezih ve sadık bir dost halkası kuşatmıştı. Kur’an’dan aşir okunmuş, dua yapılmış, haklar ‘helal’ edilmişti. Mustafa Kara, bu ‘elim ziya’a bir ‘tarih’ düşürmüştü: “Muallim Orhan Hoca/Muharrir Orhan Hoca/Bir ses çıktı: ‘Eyvah, vâh!’/Muvahhid Orhan Hoca”
Yazar, kitabına şu mühim notu düşüyor: “Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı, İslam’ı ve Osmanlı’yı çağrıştıran ne varsa soğuk bakıldığı bir döneme tanıklık eden Orhan Okay her şeyin farkındadır. Çoğu akranları gibi devrimlere alkış tutmak bir yana aksine Osmanlıca öğrenerek, Abdülaziz Efendi’ye bağlanarak, üniversitenin mesafeli durduğu Nurettin Topçu’nun yanında durarak, açılacak olan İmam-Hatip Okulları için yer arayan Celal Hoca’nın koltuğuna girip sokak sokak İstanbul’u dolaşarak durduğu yeri belli etmiştir. Muhalefetteki dernek ve dergilerin çatısı altında bulunup, faaliyetlere bizzat katılarak hep muhalif kalmıştır diyebiliriz.” Okay’ın eserlerini okuyanlar şanslı. Bugüne kadar bu kısmete erişemeyenler, Orhan Okay Sadeliğin İhtişamı’nı okuyarak bu ilim, fikir, inanç sofrasına huzurla oturabilir. Ziyafet, onları Hoca’mızın külliyatına yöneltecektir. (Şule Yayınları)