Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Eylül 2016

Örgün Ağ

Kaderini, sistemini örer, sonra tutup "kader ağlarını örmüştüü" diye hayıflanır insan. Bir nevi örme hayatlar yaşar...Halbuki iradesinin cezbetmediği bir "kader ağı", ona örülmez, bunu "keyeceksin" diye dayatılmaz. Başa çorap mı, ağ mı, her ne ise onu ören insanın, insanlığın kendisidir.

Örgün eğitimin hayatımızın u2013o kadarsa eğer- neredeyse üçte birini alarak bize her şeyi bildirdiğini söyleyemeyiz. Hem muhteva, hem üslup bakımından bilmeyi istediğimizi, bilmek istediğimiz gibi öğrettiğini de... Bu bilgileri, bu şekilde bilmek istediğimizden hiç birimiz, hiç bir zaman emin olmadık. İstemediğimiz ve bize iki de bir "Bu sana hayatta muhakkak lazım olacak!" diye öğretilen bir ders, ciddi olarak o şekilde hiç lazım olmadı. Lüzumuna inandığımız konuları nedense hep örgün eğitimin dışında bir yerlerde aramak durumunda kaldık. Kütüphanelerin, az önce üstünden uçmuşçasına kelebek, kuş kokan, orman soluklu sarı sayfaların veya Hayat Üniversitesi'nde hali hazırda değişik kademelerde yüksek lisans yapmakta olan alnı çizilmiş tecrübe abidelerinin okullardan öğrenemediklerimizi öğrettiklerine tanık olduk. Öğretmenlerimiz u2013nadiren, tevafuken bir iki idealist öğretmen dışında- en ziyade kitaplar ve örgün eğitimin izin verdiğince sokulabildiğimiz hayatlardı. İzini sürmek, ondan bilmek, anlamak ve özgün yorumlarını duymak için peşine düştüğümüz öğretmenlerimiz ise ne yalan söyleyeyim, pek azdı.

Bilmeler denizine akmak hayalini kuran dere sızılarıydık hepimiz. Irmak istidadı vardı deli akan yanımızda. Yolunu, yatağını, coşacak sekisini, taşacak toprağını özleyen...

Şimdi haklı olarak; var olma kaynağımızı bilmek, anlamak ve yorumlamak için bize sunulanın kaynadığı özü veya dalgalandığı sahilin yolunu bilmek isteriz. Buna hakkımız var. Var olan fıtri, tabii, ilk hallerimizin, varacağı son/suz tabii mükemmellik neşelerini kendi seyrinde görmeyi isteriz. Tekamül sürecimizi en fazla kolaylasın, güzelleştirsin ve yine bu güzel ilim yolculuğumuzu tadında yaşamak kaydıyla daha bir hızlandırsın isteriz. Temyizi, rüşdü, ergenliği, erginliği gecikmeksizin, kendi yaşında, yaşlılığında yaşamak isteriz.

Elbette her şeyi "devletten", örgün eğitimden beklemenin sorumsuzluğu ve mızmızlık değil işimiz. Örgün eğitim aldıklarının karşılığını veriyor mu? Sorusunun cevabını aramaya yollar açmak ve işte bir kaç huysuzluk yapmaktır.

Öte yandan şikayetimiz; her şeyden şikayet edip durmamızdır.

Şikayeti bırakıp en azından eğitim-öğretimle ilgili iki kelimenin anlamına bakalım da yazıdan hayata selamı öylece vermiş olalım.

Muallim ve talip kelimelerini yeri gelmişken hatıramızdan alıp an'ımıza koyalım. Kelimelerin kendi iç yolculuğundan başlayalım. Hem böylece Muallim/öğreten, talip/isteyen, dileyen kelimelerinin gerçekliklerini hayat pratiğinde aldığı hallerden sorgulama imkanı doğar.

Muallim, talebe kelimeleri "ilm" kelimesinden; bildi, anladı, iz ve işaretleri yorumlayarak bilgiye ulaştı" anlamından doğuyor. Öncüler, henüz o iz ve işaretlere ulaşmamış ve yorumlamamış olanlara bilip, anladıklarını aktarıyorlar. Bu da eğitim ve öğretimi oluşturuyor.

Pekala muallimler henüz birer talip iken neyi bilmeyi istediler? Ne olursa olsun her şeyi bilmek istemeyi mi? Yoksa hayatlarında kullanabilecekleri ve muhakkak yararlı olduğunu düşündüklerini yani bilmek istediklerini mi? Her insanın temel anlamda bilmesi gereken, öyle ki bilendiği, bilinçli, kendince bilge olduğu, kendin bildiği ilim nedir? Bu ilmi içerik olarak belirleme yetkisine kim sahiptir?

Bir de yöntem konusu var tabi. Bilme, anlama yetimi kim ve neden vermiştir? Bilme, anlama, anlamlandırma melekemin muhatabı olan ilim nerededir? Bütün bu soruların karşılığını bulduğumda talip olurum. Taşladığım "çark" ın değiştirilmesi ve harcadığımız en verimli yılların, bilmenin, anlamlı bir toplum olmanın, dünyayı ve hayatı anlamlandırmanın dumura uğramaması için ne gerekiyorsa yapmam gerektiğini bilirim.