Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Eylül 2024

Orduevi'nde Çarşaflı!

“Atatürkçü teğmenler yemin yüzünden hedef yapılırken…

Harbiye Orduevi’nde çarşaflı selfie!”

Sabah Gazetesi’nin internet sitesi, o manşete sert tepki göstermiş.

Oradan alıntı:

-Skandal manşet!..

-Orduevlerine çarşaflı kişiler giremezmiş!..

-Kahraman Mehmetçik’in annesini bile hedef aldılar.

-28 Şubat zihniyetini hatırlatan manşet ile orduevlerine sarıklı, cübbeli ve çarşaflı kişilerin giremeyeceği mesajı açık açık verildi!

X

Evet…

“Okulda namaz!” manşetlerinin atıldığı günlerden bu yana, duruşlarında hiçbir şeyin değişmediğini, fırsatını bulduklarında eski günlerde yaşananları, bine katlayarak geri getireceklerini haykırıyor o zihniyet dünyası!

Bu “çarpık anlayış” toplumun, özellikle de gençlerin “çok küçük bir kesiminde” hakim olsa, “Olur o kadar, her toplumda uç fikirler vardır!” deyip geçebilirsiniz.

Lâkin durum öyle değil.

Türkiye’nin en muhafazakâr bilinen okullarında, üniversitelerinde bile, bu zihniyet gittikçe yaygınlaşıyor.

İki tip insan tipinin oranı, hızla artıyor:

Birincisi, radikal laikçiler…

İkincisi “Bana ne!”ciler!

Birçok gencimiz “muhafaza-KÂR” takımındaki “kötü” örneklerden hareketle, İslam’dan uzaklaşma eğilimine giriyor.

Eğitim hayatı boyunca “düşünmemeye, araştırmamaya” ayarlanan genç, sosyal medyadaki yalanlara da, araştırmadan soruşturmadan inanıyor.

Siz doğruyu ortaya koymaya çalışırken, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş..

Gençlerimiz, “radikal vesayetçi” çizgiye taşınmış oluyor.

Öte yanda, toplumun geniş kesimlerindeki “ilgisizlik” hâli var.

Bu çok daha yaygın.

Bizim kendi aramızda, ekranlarda tartıştığımız “beka” meselesi üzerine kafa yoran çok az.

Vatandaşlarımızın çok büyük bölümü, “Al iktidarı, vur muhalefete!” yollu lâflar ediyor.

“Gemisini kurtaran kaptan!”

“Boş versene bunları! Hepsi kendilerine çalışıyor, vatandaşı düşünen yok!”

Hep böyle laflar işitiyoruz.

X

Önümüzdeki ayın ilk gününde Meclis’in yeni dönem açılış etkinlikleri var.

Genel Kurul, resepsiyon.

Vatandaşta “Meclis açılsa ne olur, açılmasa ne olur?” bakışı da çok yaygın.

Birkaç cümle:

-Meclis’teki 600 vekilin ne kadarı, “özgür iradeleriyle” hareket edebilir?

-Kaçı, grup yönetiminin beğenmediği işlerini eleştirebilir?

-Bunu yapanı partisinden şutlamazlar mı?

-Her denileni, araştırmadan soruşturmadan yapacaklarsa, 600 vekile ne gerek var?

-Başka zaman birbirlerini yerler ama, vekil maaşları, emekli vekil maaşları konusunda bir güzel anlaşırlar!

X

Bunlar söyleniyor, her yerde.

Meclis, şu anki hali ile “milli iradenin tecelli ettiği yer” mi?

Vatandaşın bakışı böyle mi?

Sokaktaki vatandaşın sesi Meclis’e ulaşıyor mu?

Ulaştığı kadarı dikkate alınıyor mu?

Dikkate alan vekil gereğini yapıyor mu..

Yapabiliyor mu?

X

Meclis’ten geçelim, “"adalet”e.

Mazlum vatandaş, hakkını nerede arayacak?

Elbette yargıda.

Başka türlüsü düşünülebilir mi?

Herkes kendi hukukunu uygulamaya kalkışırsa, adaleti kafasına, gücüne göre sağlamaya çalışırsa ortalık ne hale gelir?

Ne yazık ki, bu eğilim gittikçe artıyor.

Şiddet sarmalındayız.

Bebekler, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, erkekler…

Hatta, sırım gibi futbolcular bile “şiddet”ten şikayetçi.

Bir eski futbolcunun “tehdit alıyorum!” dediği yayının çıkışında ayaklarından vurulması, son örneklerden.

Hadi o ünlü biri, sosyal medya gündeme yerleşebiliyor.

Ya sokaktaki vatandaş?

Sokakta yürürken, üç maganda size küfürler etse…

Siz de, “Ayıp oluyor ama!” diye karşılık verseniz ne olur?

Büyük ihtimalle darp edilirsiniz!

Sizi eşek sudan gelinceye kadar dövenlere ne olur?

Birçok misalde görüldüğü gibi aşağı yukarı hiç, dayağı yediğinizde kalırsınız.

Kısmetliyseniz, bir yeriniz sakatlanmaz.

Ve sonrasında

Akıllanırsınız!..

Ve bundan sonra, size küfür edilse de, “Haklısın abi!” deyip yolunuza devam edersiniz!

X

Sosyal medyada, geleneksel medyada misallerine sık sık rastlanılan bu durumlar, elbette vatandaştaki “güven” duygusunu zedeliyor.

Emniyet mensuplarına sorduğunuzda, ellerinden geleni yaptıklarını ama bir yerden sonra tıkandıklarını söylüyorlar.

“Biz faili alıyoruz, ertesi gün karşımızda!” diyorlar!

Yargı mensuplarına sorduğunuzda, kanunları çıkartma yetkilerinin kendilerinde olmadığını, önlerindeki mevzuata göre karar vermek mecburiyetinde olduklarını söylüyorlar.

Vekillere sorduğunuzda, ellerinde imkân olmadığından, devre dışına itildiklerinden şikâyet ediyorlar!

Bu durumda, sokaktaki vatandaşa ne tavsiye edilebilir?

“Sabr, ya sabr!”

x

İçinde bulunduğumuz müthiş “gelir adaletsizliği” ortamı da tepkileri arttırıyor.

Bir de, kışkırtmalar var ki…

Burası büsbütün sıkıntılı!

Ekranlardaki yerli dizilerde, mekânlar boğaz manzaralı.

Otomobiller, hayallerimizin yetişemeyeceği kadar lüks.

En kral mekânlarda yemek yiyor, en pahalı kıyafetlerle dolaşıyorlar.

Eli silahlı tipler, adeta birer “kahraman” gibi sunuluyor.

Aile içinde her türlü ilişki var; geçen gün bir dizide “Üvey anne ile ilişki!” bile vardı.

Yanlış anlaşılmasın, “yerli dizi” bu!

Bazı “yerli ve milli”(!) sabah programlarında ne iğrençlikler!

Birçokları, ortadaki “projeyi” göremiyor.

Öylesine seyrediyor, olan biteni.

Seyrediyor ama etkileniyor.

x

Mağdur duruma düştüğünde, yapa yalnız kalacağını düşünen “genç”, macera arayışına girişiyor…

Bu dünyada sadece “güçlüler” ayakta kalabilirmiş!

Bir “grubun” üyesi olmak, orada “saygın” (!) bir konum elde etmek, paraya para dememek, etrafa hava atmak…

“Vay beee!” dedirtmek!..

Hayat dediğin buymuş!

X

Manevi boşluk işte.

Hele bir de “boşanmış” anne, babanın çocuğu ise…

Ya da iş boşanmaya varmasa bile, evde sürekli olarak huzursuzluk varsa…

Öyle büyümüşse…

O gencin aklını çelmek ne kadar kolay!

X

Mesele, MANEVİ VATAN meselesi.

“MANEVİ VATAN” ımız gittikçe yıpranıyor maalesef.

Böyle olunca da…

Bir takım odaklar, “Vesayet” dönemlerinin geri gelmesi için gaza basıyor!

Geri gelir mi, gelmez mi?

X

Gelmez, gelemez!..

Kedidir kedi!